"Senatörün oğluyla dans etme şansını herkes elde edemez güzelim."
dedi Blake göz kırparak.
Kulaklarımı patlatacak derece yüksek müziğe rağmen Blake'i duymuştum.
"Ben herkes değilim zaten seni aptal."dedim gözlerimi devirerek
"Ayrıca Veronica bir şeylerini daha kaybetmeden buradan gitmeliyiz.Ve bu sefer kaybedeceği şeyin rujdan ibaret olmayacağına eminim."dedim sahnede saçma salak dans eden Veronica'yı işaret ederek.
"Boşversene zaten çoktan kaybetmiştir.Herkes sen gibi rahibe mi?"dedi Blake bir fındık daha ağzına atarak.
Hala alay edebiliyordu.
Tanrım!Ne salak ama!
Nasıl bu çocuğa 17 senedir katlanıyorum anlayamıyorum.
Bir kız gelip Blake'in kulağına bir şeyler fısıldadı.
Ve bunun dua olmadığına eminim.
Blake muzip bir şekilde gülümsedi.Sonra benim bakışlarımı görünce kıza döndü ve "Üzgünüm ama yanımda biri var zaten.Yine de ilgin için sağ ol."dedi.
Kız bana baktı.Sonra Blake'e.
"Senatörün oğlunu kaptığın için şanslısın."dedi ve saçını savurarak uzaklaştı.
"Bu kadar yakışıklı olduğun için canın cehenneme,Blake."dedim ve güldüm.
"Tanrı böyle yaratmış canımın ne suçu var?"dedi dudak büzerek.
Ona canın cehenneme diyordum ama esas cehennemlik bendim.
Yaptığım onca büyüden sonra Tanrı'nın bana cennetin köşkünü vereceğini sanmıyorum.
Telefonum titreyince mesajın kimden geldiğine baktım.
Senatör Greg
Acilen gelmen lazım.sana ihtiyacım var.
Lanet olsun!
Bu adamdan nefret ediyorum.
Şimdiye kadar çoktan lanetlemiştim.
Ama bu çok riskliydi.Meclis cadılardan haberdardı.
Cadı işi olduğu çok anlaşılırdı.
Ve bıçak,silah gibi aletlerde benim tipim değildi.Bir diğer nedeni ise ölüm büyüleri yani lanetler benim ilgi alanım değildi.Ve bu konuda bir bilgim de yoktu.
Blake'e dönerek "Gitmem lazım.Annem çağırıyor."dedim.
"Annen seni hiç çağırmaz ki?"dedi Blake.
Doğru.Babam yoktu,annem ben ölmüşüm kalmışım önemsemezdi.Paramı verir,giderdi.Evde tek kalıyordum zaten.
"Çağırası gelmiş işte.Zorlama.Gidiyorum ben.Veronica'ya sahip çık."dedim.Ve çantamı kaptım.
"Merak etme ben ona çok fazla sahip çıkacağım."dedi iğrenç bir gülümsemeyle.
"Tiksindiricisiniz."dedim ve göz devirdim.
Koşarak dışarı çıktım ve etrafı kolaçan ettim.
Kimse olmadığını görünce cadı merdivenimi çıkardım ve bir bağını çözerek gitmek istediğim yeri,yani senatörün evini düşündüm.
Taksiye para veremezdim.Zaten topu topu aylık 50 dolarım oluyordu.
Bir anda kendimi büyük bahçe kapısında buldum.
Güvenlik uyukluyordu.Yakalanmadığım için minnettardım.
Cadı merdivenlerimden birini hafıza silmeye harcayamazdım.Yapması aylarımı alıyordu.
Zile bastığımda güvenlik sesli biçimde uyandı.
"Merhaba Bayan Singer.Bay Blake evde değil."
Senatör buluşmalarımızın gizli olması konusunda beni hep uyayırdı.
'İtibarı' zedelensin istemezdi.
"Aa öyle mi?Bu süper o zaman.Çünkü ona süpriz yapmak istiyordum bende.O zaman ben geçeyim içeriye de hazırlık yapayım."dedim sevimli olmaya çalışarak.
Ama sevimli olduğum söylenemez.
Başını sallayarak kapıyı açtı.
Gereksiz derecede süslü olan demir kapı sesli bir biçimde açıldı.
Bahçeye girdiğimde gerçekten bu kadar abartacak ne var diye düşünmeden edemedim.
Ev fazlasıyla büyüktü ve süslüydü.
Blake'in annesi öldükten sonra senatör her gece başka kadınla olduğu için kadınları neyiyle etkiliyordu sanıyorsunuz?Tabii ki de parasıyla.
Yoksa o bok suratlıyla kim ne yapsın?
Kapıya geldiğimde derin bir nefes aldım.
Greg'le beraber cadıları tespit ediyorduk.
Şimdi diyeceksiniz kendini nasıl manipüle ediyorsun diye.Şöyle ki;
Greg 2 yıldır benimle iş birliği yapıyor ve ben 8 yaşımdan beri cadılıkla uğraşıyorum.Benden ilk yardım istediğinde 14 yaşındaydım.Korkmuştum.Beni biliyor sanmıştım ve bilmediğinden emin olduktan sonra çok güçlü bir büyü ile kendimi gizlemeyi başardım.
Bu büyüyü yalnızca benim ölümüm kaldırabilecek.
Ama gelin görün ki hala Büyük Cadılar Meclisi'nde bir yerim yok.
Kapı açıldığında karşımda en uyuz olduğum kızı görmemle olduğum yerde kaldım.
Bu okulda beni sürekli alay konusu eden Emma'ydı.
Dudağında ki ruj sadece dudağıyla sınırlı kalmamıştı.
Anlaşılan Greg'in yeni manitası bu.
"Merhaba,şişko.Üzgünüm Blake burada değil."dedik o çirkin,bot gibi şişkin dudaklarını büzerek.
"Blake için gelmedim zaten.Çekil şuradan sahte surat."dedim ve ittirerek içeri girdim.
Greg sabahlığıyla koltukta viskisini yudumluyordu.
Bok suratlı dediğime bakmayın.Fazlasıyla karizmatikti aslında.Blake'in gözlerini babasından aldığı belliydi.İkisinin de gözleri yemyeşildi.Blake kızıl saçlarını annesinden almıştı.Ama huyu da yüz tipi de Greg'i andırıyordu.
"Hoş geldin güzelim."dedi Greg pislik bir gülümsemeyle.
Bi Emma'ya,bi Greg'e baktım.
Yüzümü buruşturdum.
Greg Emma'ya yanına gelmesini işaret etti.
Emma çirkin bir gülümsemeyle yanına oturdu.
Greg anlık bir hareketle elindeki viski bardağını Emma'nın suratına geçirdi.
Ne kadar sert vurduğunu o kalın camdan bardağın parçalara ayrılmasından anlamıştım.
Gözlerimi büyültüp suratına cam parçaları işlemiş Emma'ya bakakaldım.
Greg ayağa kalktı ve elini çırptı.
"O bir cadı."dedi Greg ve omuz silkti.
Sertçe yutkundum.
Eğer benim cadı olduğumu öğrenirse sadece suratıma bardak yiyerek öleceğimi düşünmüyorum.
"Şimdi...Haydi işimize dönelim."
《》《》《》《》《》《》
"En son bu bölgede bir ölüm cadısı görülmüş.Ama onları yakalamak git gide zorlaşıyor.Üstelik kendilerine "Büyük Cadı Meclisi"diye bir örgüt açmışlar."
2 saattir durmadan bana bunları anlatıyor ve strateji ile onları nasıl öldüreceğini söylüyordu.
"Büyük Cadı Meclisi sen yokken vardı,aptal."diye mırıldandım.
"Bir şey mi söyledin güzelim?"
Omuz silktiğimde yanıma yaklaştı ve
dudaklarını kulağıma denk getirerek nefesini yavaşça üfledi.
"Ölüm büyücüsünü kandır ve tuzağa düşür yoksa...Tuzağa düşen sadece cadı olmaz."dedi.
Tiksintiyle başımı geriye attım.
"Bana dokunursan,iyi veya kötü,bunu Blake'e anlatırım "dedim tehditkâr olduğunu umduğum sesimle.
"Blake annesinin ölümüne sebep olan şeyleri öldürmeye çalışana mı,yoksa basit,çirkin ve aptal bir kıza mı itaat eder?"
Gözlerimi kıstım ve onu iyice süzdüm.
Bu adam tam bir pislik.
Annesi,Blake 6 yaşındayken ölmüştü.Araba kazası denmişti.Bir süre bende öyle sanmıştım.
Ama gerçek şuydu;Bayan Sailer en büyük cadı avcısıydı ve Büyük Kara Cadı'ya karşı verdiği mücadelede sonunu hazırlamıştı.
İnanır mısınız,Büyük Kara Cadı'nın bile Büyük Cadılar Meclisi'nde yeri yok.Gerçekten inanılmaz tehlikeli biri ve son zamanlarda dünyayı ele geçirme gibi bir şeyler planladığını duymuştum.
Ama umrumda mı?Hayır.
Beni o siktiğimin sikik konseyine almadıkları sürece harika büyülerimi asla dünyanın en güçlü cadılarından birine kullanmayacağım.
"Hadi,gel.Bu gecelik yeterli."
Kolumu sıkıca tutup yukarı çıkardı beni.
Çıktığımız an karşımızda Blake'i gördük.
Korkuyla nefesimi tuttum ve Greg'e baktım.
Blake kollarını göğsünde birleştirmişti.
"Siz.İkiniz.Aşağıda.Ne.Yapıyordunuz?"
Gözleri öfkeyle benim üzerindeydi.
Siyah renk auralarını iliklerime kadar hissetmiştim.
Greg omuz silkti ve beni ona doğru fırlattı.
"Ondan bundan.."dedi umursamazca.
Blake bir bana bir de BABASINA baktı.Tekrar bana dönen bakışları üzerine başımı öne eğdim.
"Annenin bu olduğunu sanmıyorum."dedi Blake sinirli ama bir o kadar sakin ses tonuyla.
İşte Blake'in bu huyu beni deli ediyordu.
Bir şeye kızıyordu fakat asla bunu belli etmiyordu.Ve suçlu kişiyi vicdan azabından öldürüyordu.
Aslında bu çok kuvvetli bir lanetten bile kuvvetli bir acıya sebep oluyordu.
Vicdan.Dünyanın en büyük lanetiydi.
Baş parmağıyla çenemi yukarı doğru kaldırdı ve ona bakmamı sağladı.
Gözleri her zaman ki gibi bulutluydu ve hiç bir duygu belirtisi yoktu.
Lanet olsun!Neden bana bunu yapıyor?
Suçlulukla burnumu çektim.
Greg "Hala kasası sağlam.Merak ettiğin buysa."dedi ve koltuklardan birine attı kendini.
Blake bu sefer duygularını gizlemeden Greg'e doğru yürüdü.
Koltuğa eğildi ve Greg'in yakasını sıkıca tuttu.
Gözleri öfkeden parlıyordu.O harika doğa rengi gözleri şu anda bir zümrüt kadar parlak ve bir ateş kadar sıcaktı.
Söylemeliyim ki;Blake bir cadı olsaydı kesinlikle kanlı cadı olurdu.
Kanlı cadılar,sadece ölüm büyüsü yaparlardı ve adları üstünde kanlı büyüler konusunda uzmanlardı.
Merhamet ve duyguları zamanla köreldiği için bir insana,bir canlıya istedikleri her şeyi yaparlardı.
Yasaklı büyüleri bile.
Düşüncelerimden ayrılmamı sağlayan Greg'in haykırışı oldu.
Ve dikkatimi o tarafa verince Blake'in Greg'in karizmatik suratında bıraktığı 1 kırık burun ve kanla bezenmiş dudaklarını gördüm.
Ardından büyük bir öfkeyle bana doğru ilerleyince geriye bir kaç adım attım.
Hayır,ondan korkmuyordum.Ama bu canımı acıtmasına izin vereceğim anlamına gelmiyordu.
O kadar sinirliydi ki koluma yeltenen elinin kemiğimi kıracağını sandım.Ama o,o kadar nazik tuttu ki,bir süredir almadığım nefesi rahatlıkla aldım.
Ama hala öfkeliydi.
"Odama!Derhal!"diye yüzüme doğru bağırınca nefesi içki kokuyordu.
Hızla merdivenleri tırmandım ve koridorun sonundaki siyah kapıyı açarak kendimi odaya attım.
10 dakika içerisinde Blake'de bana katıldı.
"Burada bekle!"dedi ve bir hışımla banyoya girip kapıyı çarptı.
Nefesimi dışarıya verdim.
Çift kişilik tamamen siyah ve gri renklere bürünmüş koca yatağa attım kendimi ve saten çarşafın pürüzlülüğüne kendimi kaptırmışken kapı açıldı.
Blake belinde havluyla gardrobunun önüne geçti.
Kızıl saçlarından sular damlıyordu.
Havlu belinden kayıp yere düştüğünde başımı başka yöne çevirdim.
Bebekliğimizden beri birlikte olunca artık bazı şeyleri o kadar da önemsemiyorduk.
Hayır,hayır.O ÖNEMSEMİYORDU.
Tanrı aşkına,asla bir erkeğin önünde soyunmam!
"Bakabilirsin."dediğinde o tarafa yönlendirdim bakışlarımı.
Siyah bir pijama altı giymişti ve üstüne bir şey giymemişti.
Kış olsaydı küfür ede ede ona kazaklarından birini giydirirdim.Ama yazın ortasındaydık.Tişörte lüzum yoktu.
Yanıma uzandığında ona yorgun bir gülümseme attım.
Bana çok ciddi bir ifadeyle karşılık verdiğinde bu sefer ciddi anlamda sıçtığımı anlamıştım.
"Hey bu rahatsız kıyafetlerle yatamam.Bana bir tişört ver."dedim üzerimde ki Veronica'nın verdiği dünyanın tüm simini barındıran rahatsız korseyi göstererek.
"Yerini biliyorsun.Kalk kendin al."dedi ve güzel götünü bana devirerek döndü.
Gözlerimi devirdim ve gardrobundan bir tane tişört alıp banyoya girdim.
Onun gönlünü almalıydım.
Sayılı arkadaşlarımdan birini kaybedemem.
Hele ki Blake'i asla.
Giydiğim tişört bana adeta elbise gibi olmuştu.
Boyumun kısa oluşu nedeniyle çoğu şey elbise gibi olurdu zaten.
Dışarı çıktığımda Blake'i bana baktı ve öfkeyle suratını çevirdi.
Yanına gittim ve yatağa girdim.
"Hadi ama Blaky.Üzgünüm."dedim elimi omzuna koyarak.
Omzunu hızla ve sert biçimde salladı.
Bileğim acımıştı.
"Blake bana bunu yapma."dedim gözlerimi kısarak.
Sinirlenmeye başlamıştım.
Sanki beni onun altında...
Tanrım!Düşüncesi bile midemi bulandırıyor.Bunu kusmak üzere olan midemin seslerinden anlayabiliriz.
"Sen o siktiğimin herifinin yanında ne bok yediğini anlat!"
Sustum.Buna cevabım yoktu.
Sonunda bana döndüğünde bir nebze olsun şansım var dedim.
"Babamı seviyorum.Evet.Ama bu seninde sevmeni gerektirmiyor.Ava sen tertemiz birisin.Tanrı aşkına sen içki bile içmezsin!"
İçki içmediğim doğru.Ama temiz hele ki tertemiz olduğumu sanmıyorum.
"Onunla ne halt yediğini bilmiyorum.Söylemek istemediğine göre o pislik sana ciddi anlamda bir şeyler yapmış.Sen sessiz kalmazdın,Ava.Hadi bebeğim söyle bana."
BEN BİR CADI AVCISIYIM,BLAKE.VE BABAN BENİ CADILARI AVLAMAM İÇİN KULLANIYOR.VE AYNI ZAMANDA BİR CADIYIM.AMA HAYIR KORKMA.BEN İYİ OLANLARDANIM.VE AAA ŞEY UNUTMADAN;ANNENİ BİR CADI ÖLDÜRDÜ.
Demedim tabii ki.
Anca içimden söyleyebilirim.
Ona kısa bir bakış attım.
Söyleyemezdim.
"Birlikte olacaktık."dediğimde Blake küfürleri saydırmaya başladı.
Yatağın başlığına sert bir yumruk attığında gözlerimi irileştirip ona baktım.
"Lanet olsun,Ava!Sen akıllı bir kızsın!Ne oluyor sana böyle?"
Ağlamama ramak kalmıştı.
O da bunu farkedince sıkıca bana sarıldı.
Göğsünde ağlamaya başladım.
Yaklaşık 5 senedir onun göğsünde ağlamamıştım.
Aslında ben 5 senedir hiç ağlamamıştım.
Ama her şey üst üste gelmişti.
Greg'e yardım etmek zorundaydım.
Beni tehdit etmişti.Sevdiğim herkesi elimden almakla hemde.Buna Blake ve Veronica'da dahildi.
"Lütfen,Ava.Lütfen ağlama."Saçlarımı okşarken bir yandan da ciddi anlamda yalvarıyordu.
Bu fena halde garip.Blake Sailor'un yalvardığını 17 senelik sefil hayatımda 1 kez bile görmemiştim.
O hep kibirli ve ciddi olmuştu.
Babasına bile bir şey aldırmak için yalvarmazdı.
Başımı kaldırdım ve salya sümük ona baktım.
Ağlıyordu.Tanrım!AĞLIYORDU.
Gözyaşlarını sildim ve parmağımı dudağına yasladım.
"Şşş,sakın.Sil gözyaşlarını."dedim.
Bu sefer göğüste ağlama sırası ondaydı.
Başını kollarımın arasına aldım ve öptüm.
"Korktum,Ava.Çok korktum.Babam...O her zaman bendeki temiz ve masum şeyleri koparıp alıyor.Önce çocukluğum,sonra annem.Ve şimdi de sen...Kaldıramam anlıyor musun?"
O ağlıyordu ben ise susuyordum.
Bir süre öylece kaldık.
Sonra birden "Veronica sana aşık."dedim.
Neden dedim bilmiyorum.Ama dedim işte.
Boğuk bir kahkaha attı.
"Biliyorum zaten."dedi.
Gülmeden edemedim.
"Hey!Bence çok yakışırsınız.Düşünsene!En yakın iki arkadaşım sevgili.Tanrım!Süper olurdu."
"Beni o fahişeyle aynı kefeye koyduğuna inanamıyorum."dedi başını sallayarak.
Evet sevgili seyirciler,Blake Sailor geri döndü.
"Ona fahişe diyemezsin,Blake.O benim arkadaşım."dedim.Sinirlenmiştim.
"Evet işte sorun orda.Nasıl onun gibi biriyle arkadaşsın aklım almıyor."
"Sen ondan farklı mısın?O fahişeyse sende onun erkek versiyonusun.Tek farkınız,çıkıntı yerleriniz."dedim ve omuz silktim.
"Yanıldığını sen de biliyorsun."dedi bir kedi gibi sırnaşarak.
Hay aksi!Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mısın?
"Yanıldığımı varsaysak bile senin de defterin oldukça kabarık bayım."
Bu kelimeler ağzımdan dökülürken bana yakınlaşmaya başladı.Yutkunmakla yetindim.Ve aramızda nefeslerimiz karışak kadar yakınlaştığında bir anda onu öpmek istedim.Uzun ve ihtiraslı bir öpücük.'Sen benim her şeyimsin,türünde bir öpücük.
Nefeslerimiz karışırken "Lütfen Ava,lütfen babamdan uzak dur."dedi.
Sana söylemek için can atsam da yapamam Blake...
"Hıhım."diye onaylamaktan başka bir şey yapamadım.
Hala aynı pozisyonda duruyordu.Beni delirtmek istiyor sanırım!O.Senin.En.Yakın.Arkadaşın.Sadece bu değil.O.Senin.En.Yakın.Arkadaşının.Aşık.Olduğu.İnsan.
"Ava...Mükemmelliğin bazen beni ürkütüyor."demesiyle irkildim ve geri çekildim.
"Bu da ne demek böyle?"
"Her şeyinle mükemmelsin ve bu yüzden seni kaybetmekten korkuyorum.Ben boktan biriyim."
Tanrım!Gerçekten mi Blake?Yaşadığın hayata,yanındaki kızlara bir bak.
"Blake,saçmalamayı kesmelisin.Sen benim her şeyimsin,anladın mı?"
Sen benim kalbimsin..
Yüzüme öyle tutkulu baktı ki bir an üzerime atlayıp öpeceğini düşündüm.
Ellerini yanaklarıma koydu.
Tam o sırada demek zorunda olduğum şeyi söyledim "Sen benim en yakın arkadaşımsın..."
Çok kötü bir his.Lanet olsun!Ona bu kadar yakınken bu kadar uzak olmak...
Onu daha fazla bu işlere bulaştıramam.Zaten yeterince bu bokun içinde.Haberi olmasa bile...
Gözlerime baktı,baktı ve daha uzun baktı.
"Sen benim kalbimsin,Ava."
İşte o an kalbim yerinde çıktı ve kucağıma düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seçim
FantasíaHerkesin hayatında zor seçimleri olur,değil mi?Peki ya siz tam zamanlı,sapına kadar bir CADI olmak için en yakın arkadaşınızın babasını öldürmek zorunda kaldınız mı?Ah tabii bir de senatör olduğunu eklemeliyim.İşte bu Ava Singer'ın seçimiyle alakalı...