Jungkook yurda geri dönmek istemiyordu fakat sırf büyüğü bunu dedi diye yapacaktı sadece biraz düşünmesi gerekiyordu. Olayın etkisinden çıktığı için beyni önceden düşünmesi gereken şeyleri yeni düşünmeye başlamıştı. Yoongi gene bir şeyler zırvalamıştı. Yurda döndüklerinde bunu da konuşmaları gerekiyordu. Yirmi dakika daha orada oturduktan sonra saatin 23.18 olduğunu gördü. Bu da Seokjin hyungdan azar yiyecek olması anlamına geliyordu. Yoongi'yi şuan bile görmek istiyordu fakat gördükten sonra ne yapması gerektiğini düşünemiyordu.
Telefonun titrek beyaz ışığında ayağı kalktığında iki üç ayyaş gördü. Bu sokakta olağan şeylerdi, Jungkook umursamamayı tercih etti. Kaldırım taşları hala griydi. Jungkook bunu da umursamadı. Etrafında o kadar çok olay oluyordu ki, hiç bir şeyi umursamıyordu. Caddeye çıktığında gördüğü kalabalığa göz atmıştı, kaza olmuştu galiba, hep olurdu. Jungkook umursamadı. Otuz dakikalık yolu ağır adımlarla gittiğinde saat 00.37'yi gösteriyordu. Her adımında bir düşünce belirmiş, Jungkook'un başına sancı girmesine sebep olmuştu. Yurdun kapısına geldiğinde hızlanan kalbi Yoongi için değildi. Jin'in azarı içindi. Fakat bütün diğer şeyler gibi bunu da umursamayacaktı. Yavaşça kapıyı açtığında yarısı uyumuş normal yurt ortamı beklese de gördüğü görüntü her zamankinden farklıydı.
Onu gören Namjoon uzun ve hızlı adımlarla genç çocuğun yanına gelip farkında olmaksızın sesini yükselterek
"Sonunda geldiniz bu saate kadar dışarıda ne yapıyordunuz ?!" demişti. Bütün gözlerin ona döndüğünü gören Jungkook azarı umursamayarak lafa atlamıştı."Yoongi hyung burada değil mi?"
"Hayır seni aramak için dışarı çıktı, seninle konuşacaktı buluşmadınız mı?"
"Konuşmuştuk, bir saat kadar önce sonra da gitti. Yurda döner sanmıştım."
Jungkook'un içi biraz da olsun rahatlamıştı. Yüzleşmesi gereken şey ertelenmişti anlaşılan.
"Gelir birazdan hyung siz uyuyun isterseniz ben beklerim."
Diğerleri belki yorgun olduklarından bu fikri mantıklı bulup odalarına çekilmişlerdi. Bu süreçte Jungkook yalnız konuşmalarının daha iyi olacağını düşünerek bu fikri ortaya atmıştı. Yurdun girişinde, masanın önünde olan büyük koltuğa üzerindeki rahatsız kıyafetler yerini rahat pijamalara bıraktıktan sonra uzanmaya karar vermişti.
Saatin 03.15'i göstermesiyle beraber Jungkook'un aklındaki endişe çoğalmaya başlamıştı. Artık sadece ne konuşacakları için değil, ayrıca Yoongi'nin geç kalma sebebi için de endişeleniyordu. Tüm gününü aklından geçirdi. Eun Ho gelmiş, Eun Ho gitmişti. Yoongi kendisini teselli etmiş, ilk defa özür dilemiş, bir daha çocuğun karşısına çıkmayacağını söylemişti. Ve... ve de kendisini öpmüştü değil mi? Hayal değildi. Jungkook'un kurduğu sonu pek hoş bitmeyen hayallerden değildi. Anıların daha canlı kalması için onları yazmaya başlamıştı. Bundan belki de on yıl sonra onları okuyup gülümseyecekti ve kim bilir belki Yoongi de yanında, onunla gülümserdi.
Jungkook anılarında gezerken saat 04.50 olmuştu ve Yoongi hala gelmemişti. Bu süre zarfında Taehyung rüyasındaki askere siper kazmak için bağırmış, sesten rahatsız olan Jimin odayı terk edip Namjoon'un yanına uyumaya gitmiş, Hoseok ise bir defa tuvalete gitmişti. Altmış beşinci defa bu günü düşünürken aklında bir şey takılmıştı. Göz ardı ettiği bir şey vardı, doğru olmayan bir şey. Gri kaldırım, Yoongi'nin yumuşak elleri, yürüyemeyen sarhoşlar, nazik öpücük, titrek telefon ışığı, pembe dudaklar, kaza.
Jungkook aklına gelen şey ile yatağından fırlayıp telefona uzandı. Olamaz, olamaz, olamaz. Yoongi'yi araması gerekiyordu. Sesini duyması gerekiyordu. Rehberinden Yaşlı Bunak diye kayıtlı olan kişiyi aramaya başlamıştı. Ne olur açsın, ne olur açsın. Kendi kendine söylenirken Karşısındakinin telefonunun kapalı olması Jungkook'un ödünün kopmasına neden olmuştu. Yoongi gittikten yirmi üç dakika sonra kazayı görmüş ve umursamamıştı. Hem Yoongi erken gitmişti fakat kalabalığın toplanması uzun zaman alırdı. Yoongi olamazdı. Saat 05.20'yi gösterdiğinde yaşlar Jungkook'un gözlerinde birikmeye başlamıştı. Saçma bir düşünce yüzünden diğerlerini uyandıramayacağını biliyordu fakat kalbini ve aklını kemiren kurtlarla yalnız kalmakta istemiyordu. 15 tane çağrı. Tam on beş kere Yoongi'yi arayıp on iki kere de sesli mesaj bırakmıştı. Yaşları yakın olduğu ve onu terslemeyeceğini bildiği için Taehyung'un kaldığı odaya girerken anahtar sesi yüzünden durmak zorunda kalmıştı. Adımlarını Tam tersi yöne, kapıya çevirdikten sonra gördüğü çökmüş yüzle içindeki tüm endişelerin erimesi, Jungkook için tanrının vaat ettiği cennetten bile daha önemliydi. Hızlı adımlarla kollarını büyüğüne doladıktan sonra, onu soğuk sokakta yalnız bırakmasını unutmuşcasına konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ethereal »yoonkook ✓
ФанфикTıpkı yer çekiminin yönünün dünyanın merkezine doğru olması gibi, Yoongiyi çeken şeyler de kızlardı. Su 100 derecede kaynar, Yoongi kızlardan hoşlanırdı. Bunlar küçük aptal bir çocuk tarafından değiştirilemez gerçeklerdi. 020516