Yoongi, camı açtığında sırıtmadan edememişti. Bu gün Jungkook gelmeden uyanmıştı demek ki. Camı açıp, ona aldığı yemi koydu. Jungkook sevinecekti tahminen. En başlarda sevmese de, şimdilerde alışmaya başlamıştı Min Yoon Gi. Onu her sabah, en güzel rüyalarından ayıran siyah kuşa ona yakışan bir isim koymuştu; Jungkook. Aynı ismi taşıyan bu iki yaratıkta benzer özelliklere sahiptiler. Tüyleri siyah, sesleri sinir bozucu ve davranışları hayattan soğutucu. Aralarında ki tek fark Yoongi'nin kuş olan Jungkook'a değer veriyor oluşuydu. Sevecen olan Jungkook, Yoongi'sinin düşüncelerini duymuş gibi uzaktan kanat çırparak gelmeye başlamıştı. Onu gören Yoongi kahkahalarına engel olamamıştı. Bu kuş her nerede olursa olsun Yoongi'yi yalnız bırakmayıp, sinir etmenin bir yöntemini bulabiliyordu. Bir kere yurdun yanındaki markete gidecekken, Yoongi başına düşen yumurta yüzünden durmak zorunda kalmıştı. Yukarı baktığında gördüğü, siyah bir tüy yumağından başka bir şey olmamıştı. Jungkook, civardaki tek karga olmasının yanı sıra, hırsızdı da. Büyüğü en azından böyle şeyler yapmıyordu.
"Hoş geldin gerizekalı, bu gün biraz geciktin."
Karşısındaki anlamış gibi garip bir ses çıkarmıştı. Hatta sesinde kendisine 'gerizekalı' denmesine alınmış gibi bir tını vardı. Ah aptal kuş. Gördüğü yem karşısında bir kaç kanat çırpışı göstermişti. Yoongi tek karga arkadaşını sevindirebildiği için mutlu olmuştu.
Beş-on dakika sonra kuş gittiğinde, tam kendini yatağa atacaktı ki asıl sinir bozucu olan Jungkook odaya izinsiz girmişti.
"Hyung günaydın."
Bu gün cumartesi, yani kendini işe adamadığı tek gündü. Her zaman yapmadığı şeyi yaparak Jungkook'a gülümsedi.
"Sana da günaydın çocuk."
Jungkook ilk önce far görmüş bir tavşan gibi baktıysa da, açık ağzını kapayıp kendini silkeleyerek konuşmaya başlamıştı.
"Hyung ciddi bir şey konuşabilir miyiz?"
Yoongi önce karşısındakinin tişörtüne, sonra da çocuksu yüzüne baktı. Taehyung ve Jimin'in Jungkook ile dalga geçmek için aldıkları Hello Kitty'li, yakasında delikler olan pembe tişört, pembe tişörtten bir ton daha koyu, elmacık kemiklerinin üzerinde bir kızarıklık, kızarıklıktan daha koyu bir tonda olan dudakları arasına hapseden tavşan dişler. Tanrı galiba cidden Jungkook'u seviyordu ki bu kadar güzel yaratmıştı. Jungkook için değildi bu iltifat, tanrısı içindi. Yarattığı şeyleri takdir etmek gerekiyordu fakat karşısındaki 97 yılında doğmuş bir çocuktan başka bir şey değildi. Ne kadar ciddi konuşabilirlerdi ki?
"Lakabı kurabiye olan birini ne kadar ciddiye alabilirsem seni de o kadar ciddiye alacağım Jungkook, söz veriyorum."
"Gene de, senden daha uzun ve kaslıyım hyung. Lütfen bunu da göz önünde bulundur."
"Uzunsun ama hala hormonlarını kontrol edemiyorsun Jungkook, bunu da göz önünde bulundurmalı mıyım?"
Jungkook pes etmişçesine nefesini verip omuzlarını düşürmüştü. Yoongi bu gün kendisi gibi davranmayacağı için karşısındaki çocuğa yakın davranabilirdi.
"Şaka yapıyorum, çocuk. Hepimizin başına gelebilecek şeyler bunlar, yani aslında benim başıma gelmedi ama kimseden ben olmasını beklemiyoruz sonuçta. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ethereal »yoonkook ✓
Fiksi PenggemarTıpkı yer çekiminin yönünün dünyanın merkezine doğru olması gibi, Yoongiyi çeken şeyler de kızlardı. Su 100 derecede kaynar, Yoongi kızlardan hoşlanırdı. Bunlar küçük aptal bir çocuk tarafından değiştirilemez gerçeklerdi. 020516