iki

6.4K 606 313
                                    

Yoongi uzun zamandır unuttuğu tanrısının varlığını hatırlamış gibiydi. Zamanın normal akışına geri dönmesini en içten dilekleriyle dilediği gün, hala son bulamamıştı. Akrep ve yelkovanın değişen her bir hareketi sadece zamanı değil, Yoongi'nin davranışlarını da değiştiriyordu. Yoongi mutluydu, Yoongi üzgündü hatta belkide biraz sinirliydi. İşin aslı ne hissedeceğini bilmiyordu. Şarkı yazması için gelmesi gereken ilham kim bilir neredeydi? Yarına kadar bu şarkıyı bitirmezse grubu tehlikeye girebilirdi ki bu isteyeceği son şey bile değildi. Fakat içinde bulunduğu durumdan onu kurtarabilecek bir şey yoktu. Sanki tüm harfler anlaşmış ve yan yana gelmemek için konuşmuşlardı ve Yoongi'yi zor durumda bırakmaya karar vermişlerdi. Sadece kendine ait olan odasının içinde, düşüncelerinin oluşturduğu korkunç eller kendini boğazlarken, sinirle kalemini fırlatıp kafasını elleri arasına aldı. Bir gündür uykusuz kaldığı için gözleri ağrıyordu ve yazana kadar uyumayacağı biliyordu. Bu kendine eziyet etmekten başka bir şey değildi.

Düşüncelerinde boğulurken küçük bir tıklatmayla açılan kapı onun beyaz ışığı olmuştu. Dışardan gelen kişinin yüzüne bakmak için arkasını döndüğünde iri vücuduna nazaran küçük ve şirin gözüken çocukla karşılaşması, tanrısının ondan ne kadar nefret ettiğini gösterme şekliydi. Kapıdan onu şefkatli ama temkinli gözlerle izleyen Jeon Jungkook, iki dakikadır kötü söz işitmemesinden aldığı cesaret ile elinde bir tepsiyle içeri girip suçlu bir çocuk edasıyla Yoongi'nin karşısında sol ayağı, sağ ayağını ezerken bakışlarını yerdeki desenli halıdan ayırmadan bekliyordu. Yoongi çocuğun görmeyeceğini bildiği için onun bu haline tebessüm etmişti.

"Hyung saatlerdir odandan çıkmıyorsun."

Yoongi genç olanın bu sözüne karşılık tek kaşını kaldırarak tehditkar bir ses ile

"Yani?" Demişti.

"Saatlerdir çıkmadığın için acıkmış olabilirsin diye bir şeyler yapmak istedim ama yurtta bulabildiğim şeyler anca bir sandviç yapmaya yetti özür dilerim."

Tepsiyi büyük olana uzattığında, Yoongi reddedercesine kafasını sallamıştı.

"Eğer acıkırsam, kendime bir şeyler yapmak için iki elim var istemiyorum çocuk, şimdi götür onları."

Jungkook şuan yaşından dolayı olsa gerek asi bir şekilde düşünmeye başlamıştı. Sadece bir teşekkür. Bir kereliğine olsun teşekkür etmemişti karşısındaki varlık. Ona insan demek bile istememişti Jungkook. Karşısındaki umursamaz, teşekkür nedir bilmez ve ruhsuz varlığın tekiydi. Kendisi de aç olduğu halde yurtta kalan son şeylerle karşısındakini sevindirmek için sandviç yapmıştı ve aldığı cevap kocaman bir "istemiyorum." Olmuştu. Fakat guruldayan bir karın karşısındakinin sadece ruhsuz değil aynı zamanda da güzel bir yalancı olduğunun kanıtıydı.

Yoongi tanrının kendini sevmediğini gösterme yollarına hayran kalmıştı. Tam aç olmadığını söylediği sırada guruldayan karnı başka kim akıl edebilirdi ki? Tanrısını daha sık takdir etmeliydi.

"Emin misin hyung aç olmadığına?"

Jungkook'un kelimeler ağzından çıktığı andan beri sırıtan yüzü Yoongi'yi daha da sinir etmişti. Diyebileceği tek şeyi demek istedi.

"Kalbini kırmadan git buradan, şarkı yazmaya çalışıyorum. Rahat bırak artık."

Tane tane söylediği andan sonra sonunda Jungkook'un sırıtan yüzü solmuştu.

ethereal »yoonkook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin