DENİZ
Nasıl bu noktaya geldim. Ne zaman hatırlamıyorum? Birdenbire gelişti olaylar. Sanki ben karşıdan sadece seyirci olarak katılıyordum olaylara. Anlayamadım. Anlamadan aniden âşık oldum. Sürüklendim yenildim. Ben önce kendimi bulup, sonra kaybettim. Kendimi arıyorum hala bu deli yeşil ormanın içindeki küçük evde.
Ayhan'la bu evi aldığımız günü hatırlıyorum. Elimizde avucumuzda ne varsa biriktirdiğimiz, bu eve harcadık. Bizim gizli sığınağımız olacaktı. Kızları annemlere yazlığa gönderdiğimizde bizde buraya gelecektik.
Ben herkesin özlem duyduğu hayatı yaşayan kadınım. İyi ve tanınmış bir gazeteci, onu seven bir eş ve çocukları olan kadın Adım Deniz. Ama aslında içinde fırtınalar kopan bir Deniz.
Ayhan la tanıştığımızda ikimizde yeni işe girmiştik. Ben gazetemde, Ayhan da emniyette, asayiş bölümünde toyluk dönemlerimizi yaşıyorduk. Gazetede işe girdiğimin ilk haftası emniyette bir olayı incelemek için gittiğimde tanışmıştık Ayhan la. Dalgalı asi saçları, çevresinde sarı haleleri olan ela gözleri ile daha ilk gördüğümde dikkatimi çekmişti. İki sene birlikte yaşadıktan sonra evlenmeye karar verdik. Evliliğimizin en güzelleri Ege ve İzmir, canım kızlarım, ikizlerim dünyaya geldi. Canlarıma memleketim İzmir' i hatırlatacak isimleri beraber verdik. Mutlu muyduk? Öyle olduğuna inandırdık kendimizi.
İkimizde işimiz de ilerledikçe birbirimize vakit ayıramaz hale geldik. Ayhan haftanın iki günü varsa üç günü yoktu. Ben de gazetede emniyet olaylarından köşe yazarlığına geçmiş, kızlarıma vakit ayırıyordum. Kızlar büyüyesiye kadar bu şekilde işimi devam ettiririm dedim. Ama her şeyin sorumluluğunu tek başına almak, en önemlisi kendime ve çok sevdiğimi işime az vakit harcamak beni çok geriyordu. Bu gerilimim herkese yansıyordu. İçten içe Ayhan'a kızıyordum. Kendini işe adadığını düşünüyordum.
Zaman hızla akıp geçiyordu. Artık tanınmış bir yazardım. Ayhan da asayişte amirliğine kadar yükseldi. Kızlarımız üniversitede sınavına hazırlanıyorlar artık birer genç kız olma yolunda ilerliyorlardı. Ayhan la aramızdaki ilişki de gelgitler yaşanıyordu. Benim evde de çalışma lüksüm olduğu için Ayhan evle ve kızlarla ilgili bütün sorumluluğu üzerime yıkmıştı. Benden bunun için defalarca özür diliyordu. O küçük orman evini alma fikri de böyle çıktı. Bu ev sadece ikimizin değil, senin kendine vakit ayıracağın kaçış yerin olsun dedi. Öyle de oldu ama çoğunlukla ikimizin değil benim kaçış noktam oldu.
Huzursuzdum sanki hayatımda bir şeyler eksikti. Seyahat benim için vazgeçilmezdi. Gerek Üniversitede okurken gerek çalışma hayatında mutlaka zaman ayırdığım hobimdi. Seyahatlere genelde Avrupa ülkelerine ve Türkiye'nin sahil şeritlerineydi. Dinlenmek, ortamdan uzaklaşmak doğa güzelliklerini ve tarihi eserleri gezmek beni adeta yeniliyordu. Bu gezilere Ayhansız çıkıyordum; kızlarımda okul zamanı dışında tatil döneminde eşlik ediyorlardı bana. Bir başka büyük gazeteden seyahat yazarlığı teklifi gelince on beş senedir çalıştığım gazeteyi bırakmak en başta zor gelse de bana çok cazip geldi. Değişiklik bana iyi gelecekti. Kendimi iyi hissedersem Ayhan ı da mutlu edebilirdim.
Bana iş teklifinde bulunan Ali Bey eski Türk filmlerindeki Hulusi Kentmen gibi birisiydi. Tatlı sert görünümü, ak saçlarına uyumlu, ışıltısı hala kaybolmamış gözleri ile hem dostluğu hem de patronluğu bir arada götürecek bir adam. Sana ne kadar güvendiğini her şekilde gösteren birisiydi. Bana fotoğraf çekiminde yardımcı olacak iyi bir fotoğrafçı bulmuştu. Adı Işık; genç ama oldukça yetenekli bir kız. Uzun sarı saçları, zayıf, narin bir vücudu kocaman deniz renginde gözleri en önemlisi yüreğinin güzelliğinin ışıltısı yüzüne vurmuştu. Yirmili yaşlarda olmasına rağmen olgun bir kişiliği vardı. Onunla çabucak ısındık birbirimize. Ben artık onun Deniz ablasıydım.
Işık'la ilk seyahatimizi İzmir'le başlayalım dedik. Çocukluk dönemimi geçirdiğim yere gitmek bana iyi gelecekti. Ali bey'e bunu ilettik ve olumlu karşıladı. Ali Bey,"Denizciğim şimdi sizin gibi güzel bayanların yanına bir koruma lazım. Asma hemen suratını koruma sözüm, şaka. Seni seyahat konusunda oldukça tecrübeli birisi ile tanıştıracağım. İkinizi de iyi rehberlik yapacak birisi"
İlk bakışımda, gözlerinde bir an takılı kaldım. Yeşil ormanlarla, mavi gökyüzünün birbiriyle dans ettiği yaramaz çocukların hınzır bir ifadesi olan gözlerine, içinde binlerce çocuk gülen gözlerine. Sonra baştan aşağıya süzdüm onu. Üzerinde yırtık bir kot, açık mavi bir gömlek, kulağında parlak bir küpe ve yüzünde kirli bir sakal uzun ve yapılı bir vücudun vardı. İşte yine yeni nesil ukalalardan dedim. Sonra sesini duydum,
"Merhaba, Deniz Hanım, ben Gökmercan Akman"
"Merhaba siz yoksa şu Cenap Akman'ın oğlu olan Gökmercan mısınız?"
"Evet" Huzursuzlardı çocuk gözleri, bir an sonra ciddi bir ses tonuyla,
"Deniz Hanım seyahatle ilgili bloğumu takip ettiyseniz, size ne kadar yardımcı olabileceğimi tahmin edebilirsiniz"
Gökmercan Akman, ünlü işadamlarından Cenap Akman'ın tek oğlu, tek varisiydi ama o babasının sahip olduklarıyla değil seyahatlerle ilgilenen ve bununla ilgili bloğu olan iş hayatından uzakta yaşayan bir gençti. Seyahat bloğu internette bir fenomendi. Hatta ünü dünya ülkelerine kadar ulaşmıştı. Adı Düşlerin Yolculuğuydu.
![](https://img.wattpad.com/cover/81127645-288-k337881.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavimsi Sevgi
RomanceYayınladığım yazı romanımın bir kısmı hala yazmaya devam ediyorum.Eğer beğenirseniz sizinle paylaşmaya devam edeceğim.Umarım hoşunuza gider.