Çok geç geldiğinin farkındayım çok özür dilerim ama size her şeyin daha gerçekçi olmasını istediğimi söylemiştim. bunun için sayfalar dolusu araştırma yaptım baktım yeterince tatmin edecek cevaplar bulamıyorum bende dün bir psikiyatriye gidip aklımdaki soru işaretlerini cevapladığım için artık rahat rahat yazabilirim. ama açıkcası yorum yapmamanız baştaki isteğin düşmesi benim bu hevesimi kırdı. lütfen yorum yaparak bana görüşlerinizi belirtin :)
-BU ARADA ŞUNU BELİRTMEM GEREK BÖLÜM ÇOK UZUNDU WORD BELGESİNDE 18 SAYFA FALAN O YÜZDEN İKİYE BÖLMEK DURUMUNDA KALDIM BU KISMI BİRAZCIK KISA OLDU AMA DİĞER BÖLÜMDE KISA SÜRE İÇERİSİNDE GELECEK :)-
Multimedyada Aras Sökmen İyi okumalar :)
4 Ocak
Geçen üç günün ardından bütün odayı beyaza boyamış aralara da yeşil şerit katarak renk vermiştik. Boya yaparken çok eğlenmiştik. Sanki. Sanki her şeyi bırakıp üç günlüğüne eski Mira olmuştum. Ve bu bana çok iyi geldi. Şimdi mi? Şimdi ise bütün eşyaları geri yerleştirmiş boyaları kaldırmıştık. Yarım saat önce odam tamamıyla bitmişti. Fakat tavanı neden siyaha boyadığımızı hala anlayamamıştım. Merakıma yenik düşüp bunu Rüzgar'a sorduğumda:
"Senin gökyüzünü yaratacağız."
Cevabıyla karşılaştım.
"Ama nasıl?"
Poşetlerin içinde bir şey aradıktan sonra istediği şeyi bulunca bize döndü. Paketin içindeki yıldızları yatağımın üzerine serercesine döktükten sonra eline ay şeklini alıp 4 basamaklı merdiveni çekti. Bunlar tavana yapıştırılan yapışkanlı yıldızlardı. Neredeyse her çocuğun küçükken beyaz tavanına yapıştırdığı yıldızlardan. Merdivenin üçüncü basamağına çıkınca boyunun yetmesinden dolayı elindeki büyük hilal şeklindeki ayı tavana yapıştırdı. Uzatılan birkaç yıldızı da yapıştırdıktan sonra dikkatli bir şekilde merdivenden inip:
"İşte artık senin de gökyüzün var! Ayrıca hem etrafı hem de seni aydınlatacak bu yıldızlar. Bu poşet sende kalsın. Geçen her gün için, yaşanan güzel bir olay, an için bir tane yıldız yapıştırırsın."
Ahu, Samet ve Aras bu fikrin güzel olduğunu beyan ederken ben sadece dudaklarımı teşekkür ederim diye oynattım. Yanıt olaraksa güçlü bir tebessüm aldım. İşte kardeş böyle bir şey oluyordu sanırım. Artık odam beyaz duvarlara sahip ve o beyazlığın üzerini yeşil renklendiriyor. Bunun zıttı ise yapıştırma yıldızlar siyah tavanıma eşlik ediyor. Birkaç adım geriye gidip odamı süzerken elime bir kutu tutuşturuldu. Meraklı bakışlarımla onları süzdükten sonra kutuyu açmaya yöneldim. Yeşil kapağı kaldırmamla içinin papatyayla dolu olduğunu gördüm. Çok geçmeden Aras içinden bir taç çıkarıp nazikçe kumral saçlarıma bıraktı. Samet'te kutunun içine uzanıp bir taç aldığında Ahu'nun başını taçlandırdı. Bizim utangaç tebessümlerimizin havada uçuştuğu sırada Rüzgar'ın cırtlak sesi duyuldu:
"Hani bana!"
"Kapa çeneni Rüzgar!"
Aras sitemini belli ederken bizim tebessümlerimiz kahkahalara dönüştü. Rüzgarsa cevap olarak sağ elini açıp bize göstererek havaya kaldırdığında sol eliyle baş parmağını tutarak konuşmaya başladı:
"Bak şimdi. Bu kutuyu vermiş."
Baş parmağını bırakıp işaret parmağını tutmaya başladı:
"Bu kutuyu açmış."
Parmakları orta parmağını kavradı:
"Bu Miraya taç vermiş."
Yüzük parmağını tutarak devam etti:
"Bu da Ahuya taç vermiş."
Son olarak serçe parmağını tuttuğunda:
"Buda hani bana demiş. Hani bana! Hani benim tacım!"
Diye bağırırken kahkahalarımıza engel olamadık. Durulmayan kahkahaların arasından Samet'in sesi duyuldu:
"Yok lan sana taç maç."
"Taç yok maç mı var? Oda olur kardeşim."
Rüzgar'ın bu sözüne göz devirdikten sonra mavi bakışlarımı ne yapsam diye düşündüğüm papatyalara çevirdim. Acaba koysam mı, koymasam mı? Hak ediyor muyum? Belki de çok düşünüyorumdur. Hak etsem de etmesem de koymalıyım. Bu kadarını yapmalıyım diyerek bir tutam papatyayı alıp baş ucuma yerleştirdiğimiz komidinin üzerindeki ufacık saydam vazoya güzelce yerleştirdim. Arkamdan gelen derin nefes verme sesine anlam yüklemek istemedim. Sadece papatyaları izlemeye devam ettim. Belki bu siyah kostümden sıyrılıp papatyalarla renklendirilmiş yeşil kostümün içine saklanabilirim. Duyduğum el çırpma sesi beni düşüncelerimden ayırırken biricik dostlarıma döndüm. Hepsi yüzünde geniş tebessümler yer alıyordu. Demek ki daha yeni başlıyoruz. Acaba şimdi ne diyecekler diye düşünürken beni çok merakta bırakmadılar sağ olsunlar.
"Haydi bahçeye."
"Neden ki?"
Anlam veremediğim komutlarının sebebini sorduğumda sorumu cevaplamaktansa beni omuzlarımdan hafifçe iterek dışarı çıkmak oldu yaptıkları. Arka bahçemize geçtiğimizde etrafı süzdüm ama her yer yerli yerinde duruyor gibiydi. Anlamsızlık içerisinde onlara döndüğümde Ahu toz pembesi dudaklarını hareket ettirerek konuşmaya başladı:
"Haydi ağaç dikelim!"
Üzerindeki neşe ve enerjiye anlam veremesem de ağaç dikmemizdeki nedeni sorguladım. Samet:
"Amma çok soru soruyorsun Mira. Sadece fidan dikeceğiz."
"Pekala öyle olsun."
Diyerek cevapladım onları ama bunun altından çıkardı bir iş. Karanfil çiçeklerinin yanından geçip bahçenin köşesine ulaştığımızda birkaç fidan ve kürek vardı.
"Evet Mira. Bu fidanı sen dikeceksin."
Aras'ın sesinden çıkan komutların anlamını çözememiştim. Ama kurcalayacak kadar kötü bir şey değildi sonuçta. Bu nedenle küreği alıp ilerleme başladım. Çitlerden biraz uzak, büyüyünce –ki ben göremeyebilirim o halini- bizi gölgesine konuk etmesini istediğim yerde kürekle yer açtım. Geri dönüp narin fidanı elime aldığımda açtığım boşluğa koyarak üstüne toprak ilave ettim. Samet'in uzatmış olduğu suyla da fidanımı sulayıp ellerimi silkeledim. Ayağa kalmış fidanımı izlerken bunun en anlama geldiğini düşünüyordum. Benim düşüncelerim sonuçlanmamışken Aras fidanın ucuna turuncu bir kurdele bağladı.
"Bu da ne demek oluyor şimdi?"
Diyerek merakımı göz önüne serdiğimde Aras'ın sesi duyulmaya başladı:
"Bu fidan senin fidanın. Seninle birlikte büyüyecek. Yeni Mira ile birlikte."
YENİ MİRA YAZDIM AMA AKLINIZDAKİ YENİ BAŞLANGIÇ YENİDEN CANLANIŞ KLİŞELERİNİ UNUTUN LÜTFEN ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR TUTAM PAPATYA
Novela Juvenil✳Neşe kahkahalarıyla dolu mutlu hayatını, bedenine yapılan bir tecavüzden sonra yaşama sevincini yitirmiş bir kızın canlanış hikayesi.