"Sessizlik, sessizlik ve sessizlik," dedin işaret parmağını sallayarak. "İhtiyacım olan tek şey, sessizlik."
Söylediklerini sadece başımı sallayarak dinliyordum. Ve gözlerinde yine hep bir boşluk ifadesi vardı. Canım yanıyor, Taehyung, bakışlarını asla bana güzel bir şekilde bakarken hiç görememek çok can yakan bir şey. Şimdi bazen, oturup kendimde hata aramaya çalışıyorum. O gözlerini sevgiyle doldurmak için ne yapmam gerekirdi, Taehyung?
Bu soruya cevap bulmak için çok uğraştım. Saatlerce, günlerce, aylarca ve tam iki yıldır. Sesinin her tınısı zihnimde dönüp dururken, bana gitmemi söylediğin cümle bile taze bir şekilde ruhumda dolaşırken yine de defalarca düşündüm. Tekrar tekrar, senin tarafından sevilmenin nasıl bir his olacağını düşündüm. Sana karşı nefret olarak adlandırdığım onca duygu da, anlık bir sinirden ibaret çıktığında, kendimi amansız bir hastalıkta çırpınan yaşlı bedenlerden biri gibi hissediyordum.
Uzatmayacağım cümlesi ne kadar yalan kokuyor artık, değil mi? Ama sorun etme, sende bana beni seveceğini söylerken etrafı yalan kokusuyla doldurmuştun.
Sanırım ödeşiyoruz, Taehyung.
Tek farkımız, sana çirkin diyemem. Bu yalanın boyutu, beni boğar. Ve senin adının geçtiği bir yalan bile güzel gelirken, çirkin kelimesini kullanmak saçma olurdu, inan bana Taehyung.
Parmakların, sırtıma vurarak bilmediğim bir şarkının ritminin izlerini bırakırken, uzun zamandır dudaklarımdan eksik olmayan gülümseme belirdi tekrar. Fazla gülümsüyordum, Taehyung, senin yanında fazla gülümsüyordum.
"Vazgeçtim," dedin o sırada. "Sessizlikten vazgeçtim. Hadi konuş biraz."
"Ne anlatayım?"
"Mesela bir hikaye anlat," dedin başını yana eğerek. "Böyle... Güzel bir şeyler olsun. Sihirli falan."
Gözlerinden okunan bir anlık masumluğun, ne denli güzel olduğunu bilmen gerekirdi, Taehyung. Keşke söylemeye vaktim kalsaydı, o masumluğu tekrar görme umuduyla defalarca yinelerdim cümlemi.
"Öyleyse," dedim bir yandan derin bir nefes alarak. "Sana buzdolabı tamircisi tavşanlarla ilgili bir hikaye anlatabilirim. Yazarı bizzat benim."
Gülüp dalga geçeceğini sanmıştım doğrusu. Ancak bu dediklerim karşısında başını uysal bir şekilde sallayıp, ayakkabılarını çıkararak bacaklarını kendine çektin. Bankta, ufacık bir hale gelmiş gibiydin. Kollarına yasladığın başını kaldırıp bana baktın. "Anlatsana hadi."
Ve gerçekten anlattım. Saçmalık dolu cümlelerim birer birer serbest kalırken, uykuyla çevrelenmiş gözlerin aydınlık havaya rağmen parlıyordu. Sessizce, anlattığım her kelimeyi dinledin. Hikayenin kafamda kurguladığım finaline yaklaşırken, kafanı aniden kaldırdın.
"Tamamen uykuya dalmadan önce, bu güzel ve anlamlı hikayenin yazarının adını öğrenebilir miyim?"
Sesin güzeldi, Taehyung. Şimdi bile kalabalıkta gezinirken, sesini duyuyor gibi oluyorum başka bedenlerden. Ve bazen, duvarlar konuşmayı öğrenmiş gibi bahşediyor sesini. Delirmeme ramak kalıyor o zamanlarda.
Ve uykulu sesin, kulağıma fazla masum gelmişti, öpülesiydi fazlasıyla. Güldüm. "Hoseok, Jung Hoseok."
Ortamdaki huzur elle tutulur hale geliyorken, dudaklarından birkaç parça daha güzel cümle duyacağımı sanmıştım. Ancak tek yaptığın başını sağa sola sallayarak tuhaf bir ses çıkartmaktı. "Bu da üzücü," dedin dalgın bir şekilde. "Adın da çirkin, Hoseok."
Umursamazca başını tekrar kollarına gömerken, kaynar bir sıvının boğazıma yükseldiğini hissediyordum. Dilimde kalmış hikayenin devamı, ve ciğerlerimi sıkan acıyla orada ne kadar uyumanı izledim, bilmiyorum Taehyung. Ama saatler geçip giderken, hala onca kelimeye rağmen uyurken bile güzel olduğunu düşünecek kadar şımarıktım.
-
Hoseok'a ficte çirkin dedirttiğim için ağzım burnum yamulacak sanırım, affet beni Hoşik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tria (τρία) || VHope
FanfictionBana her zaman üç sayısının güzel olduğundan bahsederdin. Üç kişi, üç elma, üç şans... Benim hayatıma üç el ateş eden ise baştan belliydi; benliğim, kendim ve ben. Sen üçün şansından konuşurdun, oysa ben hep şanssızdım. Jhs+Kth