Zaman geçiyor, ve sen diline doladığın Yujin adıyla, o kızı anlatıyordun. Durmaksızın, bedenimizi defalarca okşayarak geçen soğuk rüzgarlara rağmen sesin hala etrafı çınlatıyordu.
O güzel sesini duymak, benim için mutluluğun tanımı olsa bile, başka birisini senden dinlemek canımı yakıyordu Taehyung.
Klasikleşmiş bir laf olarak, benim ondan ne eksiğim var, saçmalığını asla yapmadım ama. Çünkü bu soru gereksiz olurdu, bir sürü eksiğim vardı. Eksik biriydim, hele de o kızla karşılaştırıldığımda gereksiz bir oksijen israfından öte gidemiyordum senin için. Başarılı bir genç kadındı Yujin. Üniversiteyi bitirmiş, birçok başarıya imza atmayı hedefleyen biriydi anlattığına göre. Benim hayallerim vardı onun ise planları ve gerçekleştirdikleri.
Kendimi boş bir nefes alma robotu gibi hissediyordum sen onu anlattığın cümleleri artırdığına. Bende, artık dediklerini değil sesini dinlemeye karar vermiştim.
Çok güzel bir kadını, çok güzel bir şekilde sevmiştin Taehyung.
Ve bense çok güzel bir adam olan seni kendimce seviyordum.
Başını yavaşça bankın köşesine koydun ve bir süre doldurdun kulaklarımı nefes seslerinle. Ellerim usulca yanaklarında yer ederken, gözlerin kapanmıştı anında. Ve ben, kirpiklerini bile hayranlıkla izlemememe engel olamıyordum bile. Baş parmağım, dairesel bir şekilde yanağında ilerlerken içime doğan baharın esintileri vardı tenimdeki soğuğun aksine.
Yanaklarından dudaklarına, çenene, boynuna ve en güzeli, adem elmanda bile dolaştırdım parmaklarımı. Keşfetmek istercesine, dakikalarca ezberledim her hücreni. Ve şimdi, parmak izlerimde kalmış çehrenin hissi hala, Taehyung. Kulaklarımda sesinin, parmaklarımda teninin ve ruhumda ise senin izin kaldı hep. İzlerin hepsi acı kokardı eskiden, şimdiyse buram buram sen kokuyordu. Sahi, artık çoğu acılarla senin adını karıştırıyorum bazı bazı.
"Acıktım." Sesin durgunluğumuzu bozan tek şeydi o an. Onaylarcasına bir ses çıkarttım son bir kez çenene dokunduktan sonra.
Gözlerini kırpıştırarak doğruldun. Kollarını midenin olduğu yere sarıp öne doğru eğildin sonra. "Çok açım. Hadi yiyecek bir şeyler bulalım kendimize."
Cevap vermeye ihtiyaç duymuyordum. Başımla onaylayıp seninle beraber ayağa kalkmakla yetindim sadece. Ve o anda, parmaklarınla kavradın elimi. Kalp atışlarım, insanların gürültüsünden de fazlaydı o sıralarda.
Güven verici bir gülümseme yerleşmişti dudaklarına. Ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimdeyken ne de güzeldin sen.
Adımlarımız markete yönlenirken, şehrin ışıkları düşüyordu yüzüne. Işıkları, parlak şeyleri hep sevmişimdir Taehyung; ama o an fark ettim ki, sen tüm ışıklardan daha da parlaktın.
"Ördekler ne yer?" Marketin kapısından girerken bana bakarak söyledin.
Bakışlarım rafları tararken istemsizce güldüm. "Sen ne istersen onu."
"Pekala, senin yanımda olman iyi denk geldi. Benden şüphelenmeye başlamışlardı çünkü."
Kaşlarımı çattım. "Neden şüphelenecekler ki?"
Kurnaz bir gülüşle cevap verdin buna. Ellerimizi ayırıp, bakışlarını raftaki bir cips paketine çevirdin. Etrafa attığın temkinli hamleler sonucu, cips paketi bir anda ceketinin içinde yer etmişti bile. Gözlerimin ardına dek açıldığını hissedebiliyordum adeta.
"İlerle bakalım ördek." Sırtımdan iterek zoraki birkaç adım attırdın bana. Ancak şaşkınlığım, dinecek gibi değildi. Bir şeyler bulmaktan kastın, marketten bir şeyler çalmaktı. Ve ben, midemdeki rahatsız kıpırtılara, aklımdan geçip her yanıma işlemeye başlayan korku duygusuna katlanamıyordum.
Anlamış gibi elini omzuna attın. "Sakinleş biraz, kötü bir şey yapmıyoruz ki. Açız ve ölmemek için çaba sarfediyoruz, tebrik edilip ödüllendirilmeliyiz biz. Yaşamak için bu denli umutluyuz bak."
Sona doğru gülerek, makas şeklinde açtığı parmaklarının arasına yanağımı sıkıştırdın. Oflayarak elini itmiştim o an. Kızgın bir şekilde sert adımlar atarken, göz ucuyla baktığımda birçok rafın daha önünde durmuştun ara ara. Yanlış bir şey yaptığımızı düşünmeliydim, ancak başımı döndüren güzelliğin varken bu pek de kolay değildi.
Adımlarımız kasaya ve oradaki iki kasiyere yaklaştığında, korkuyu hece hece hissediyordum damarlarımda. "N-ne yapacağız?"
"Ne yapacaksak onu yapacağız Hoseok."
"Vay canına... Çok açıklayıcı. Tebrik ederim."
Arsız bir gülümsemeyle bana göz kırptın dediklerimden sonra. Ceketinin altlarına doğru paketlerden dolayı ufak bir kabarıklık vardı. Elinde ise iki şişe su.
Kasiyere suları uzatıp, tam onlara yeten parayı çıkartıp verdin kocaman bir gülümsemeyle. Çoktan bu markette bir güven sağlamış olmalıydın ki, kasiyer kadın en ufak bir şüphe bile duymadan suların parasını almış ve bir fiş tuturmuştu eline. Fişi buruşturarak yere attıktan sonra, ellerimizi tekrar buluşturdun.
Tenini tenimde hissetmek, aciz bedenimi güzelliklerle donatan bir histi, Taehyung. Şimdiyse büyük bir özlem kaldı her santimimde.
"İyi işti," dedin ufak bir kahkaha atarak. Market ardımızda kalmış, banka hızlı adımlarla ilerliyorduk o anlarda.
"Şimdi biz... Hırsız mı sayılırız?"
"Hırsız demeyelim de, kendi kendimizin Robin Hood'u olduk."
Sevimli bir gülümseme sundun ardından da. Ufak bir çocuğu andırıyordun o görüntünle. Banka otururken, hatta ceketinin fermuarını açıp paketlerin teker teker banka düşmesini izlerken bile gülümsüyordun. Olay bize geldiğinde, tüm hikayeler karışıyor, netlik sadece bir efsane oluveriyordu dillerde dolaşan.
"Bir bakalım..." dedin ciddi bir sesle. "Üç cipsimiz var, iki çikolatamız, bir paket yumuşak şekerimiz ve... Küçük bir paketçik de krakerimiz var."
Kafanı geriye atarak inlemeye benzer bir ses bıraktın çevreye. Bankta duran paketlerden birini kapıp hızla ağzına bastırdığımda ise boğuk kahkahalarla karşılık vermiştin.
"Hoseok," dedin aniden.
"Evet?"
"Az sonra bir parça ekmeğimiz de olacak."
Ağzından cümlen çıkar çıkmaz anında kalkıp fırladığın için, şaşkın bakışlarla kalmıştım sadece. Yerde tok sesler çıkaran adımların kulaklarıma çalınıyordu. Çimlerde piknik yapmaya oturmuş üç adamın yanına ilerliyordun. Kaşlarımı çatarak, daha net görmek adına bedenimi bankta çevirdim.
Adamlara samimi bir gülümseme belirmiş dudaklarınla yaklaştın. Aranızda ufak bir sohbet dönüyordu bile. Bir yandan ise yavaşça eğildiğini fark ettim. Daha net gören gözlerim olsun istedim o an, şimdiyse sadece seni gören gözler istiyorum.
Dalgın bir şekilde cevap verdiğini fark edebiliyordum. Bir yandan da, parmakların yavaş hareketlerle örtünün üzerinde duran ekmeğe ilerliyordu. Son bir hamleden sonra tek duyduğum arkandan edilen hakaretler, ve sana isabet etmese de sertçe atılmış taşların sesiydi. Sense kahkaha atarak yanıma koşuyordun.
"Delisin sen!" Bağırışım tüm parkta yankılanmıştı muhtemelen.
Son bir kahkaha atarak kendini sertçe banka bıraktın. "E geç fark etmişsin biraz."
Gözlerimi devirerek elinde tuttuğun yarım ekmeği çekiştirdim. "Aslında, şerefsiz herifin tekisin." Başımı geri atıp derin bir nefes aldım. "Yine de seni seviyorum."
-
Şimdi hırsızlık yapan Tae'nin başından geçen şeyleri de okuyacaksınız. Resmen kamu spotu gibiyim, Kanal 7 falan sponsor olsun bana. Ve benim minik Hoseok'um ise tüm bu kamu spotunun kurbanı olacak... Tekrar affet beni Hoşik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tria (τρία) || VHope
FanficBana her zaman üç sayısının güzel olduğundan bahsederdin. Üç kişi, üç elma, üç şans... Benim hayatıma üç el ateş eden ise baştan belliydi; benliğim, kendim ve ben. Sen üçün şansından konuşurdun, oysa ben hep şanssızdım. Jhs+Kth