Merhaba!
Sadece yazmak istedim.
Kafamda net bir hikaye yoktu yazdıkça gelişti. Olabildiğince gerçek ve benden parçalar taşıyan karakterler yaratmaya çalıştım. Saf bir aşk hikayesi oluşturmayı denedim.
Umarım başarmışımdır ve umarım okuyunca keyif alacağınız bir şey ortaya çıkmıştır.İyi okumalar!!
Karanlıktı. Gece kadar sessiz ve bir o kadar karanlık. Hep karanlık oluyordu. Hareket edemiyordum. Ağzımı açıyor bağıramıyordum. Gırtlağım parçalanacakmış gibi hissedinceye dek çığlık atıyordum, ses çıkmıyordu. Aslında oradaydım. Ama yoktum. Her gece kabus böyle başlıyordu.
Karanlık. Yalnızca karanlık. Uzun bir süre hiçbir şey olmamasına rağmen kendimle savaşıyordum. Sonra zifiri karanlık şekil alıyor simsiyah bir surata dönüşüyordu. Yalnızca göz kapaklarını görebiliyordum. Sanki huzurlu bir uykudaymışçasına kapalı oluyorlardı. Sonra aniden açılıveriyorlardı. Bir çift kopkoyu lacivert göz. Yalnızca üç saniye. Onlara üç saniye baktıktan sonra uyanıyordum. Nefes nefese ve ter içinde.Üç yaşıma girdiğim andan itibaren her gece gördüğüm bu kabus çocukluğumla ilgili hatırladığım en net şeydi. Ya gecenin başında geliyor ve beni güneş doğana kadar saatlerce ayakta tutuyor ya da normal rüyalarımın ardına ilişip huzur içinde kalkmama engel oluyordu.
Aniden sıçrayarak uyandım. Nefesimi düzenleyip yatağın içinde doğruldum. Gözlerimi yumup gördüğüm şeyleri hatırlamaya çalıştım. Kafamı kurcalayan her gece gördüğüm kabus değil öncesinde beliren iki ihtiyar figürüydü. Kadının kıpkırmızı boyatılmış saçlarının rengi benim saçlarımı mavi yapmadan önceki saç rengimin aynısıydı. Çevresi kırışmış kısık yeşil gözlerinde huysuz bakışlar vardı. Yaşlı adamın suratında haylaz ifadeye dudaklarına kondurduğu hınzır bir tebessüm eşlik ediyordu.
Kafamı bu rüyaya yormayıp nedenini strese verdim.
Türkiye'nin en büyük mafya babalarından birinin banka hesabını hackleyip beni en az on yıl boyunca geçindirecek miktarda parayı çalmamın üstünden yalnızca üç gün geçmişti ne de olsa. Gergin olmaya hakkım vardı. Anında ülkeyi terk edip yeni bir isimle yeni bir hayata başlamıştım. Kimse bu büyük soygunun kimin ya da kimlerin başının altından çıktığını anlayamamıştı. Gerçi anlasalar bile benim için hava hoştu. Ne de olsa kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Ayrıca kimsenin 19 yaşında başına buyruk bir kızdan şüphelendiği de yoktu.
Hızlıca bir duş alıp üzerimi giyindim. Çantamı ve anahtarlarımı kaptığım gibi dışarı çıkıp otoparka yöneldim. Civarın en lüks gökdelenlerinin en üst katından dublex bir daire almıştım. Şüphe uyandırmasına karşın açıklamam hazırdı. Oldukça köklü zengin ve ölü bir ailenin tek kızıydım.
Dün gece park ettiğim yeri bulup bebeğimle özlem giderdim. Hız tutkuma yaraşan bir lamborghini. Arabama atlayıp gazı kökledim.
Kampüsün park kısmına arabamı çektim. Çantamı alıp arabamı kilitleyerek binaya girdim. Şimdiden derse on dakika geç kalmıştım bile. Koşarak merdivenleri çıkmaya başladım.
Kafamı kaldırıp yüksek tavanlara baktım. İç çekip gülümseyerek koşmaya devam ettim. Ve "bam". Bir şeye çarptığımı hissedince dudaklarımdan Türkçe bir küfür döküldü. Aceleyle fermuarını çekmediğim çantanın içinden eşyalarım yere saçıldı.
Çarptığım çocuk benden önce davranıp çoktan çantamı toplamaya başlamıştı ki söylediklerimi anlamayınca İngilizce sordu. "Ne dedin?"
Kollarımı kavuşturup küfrümü İngilizce tekrar ettim. "Senin yüzünden derse iyice geç kaldım." diye yakındım.
Güldü. " Belki orada öylece dikilmek yerine bana yardım etsen daha fazla geç kalmazsın." Konuşurken suratıma bakmaya tenezzül bile etmemişti. Çantamı toplamayı bitirdiğinde ayağa kalkıp bana uzattı. O an çocuğun suratını ilk defa gördüm. "Siktir." dedim aniden.
Çocuk bembeyaz dişlerini ortaya çıkaracak biçimde kocaman gülümsedi. "Ağzın çok pis değil mi?" diye sordu. Hala almaya yeltenmediğim çantayı bana doğru salladı.
"Gö.. Gözlerin.." diye kekeledim. Kesin hatlı suratının ortasındaki bir çift kopkoyu lacivert göze bakarken.
Çocuk ukala ukala sırıttı. "Tamam yakışıklılığımın seni etkilediğinin farkındayım ama bunu daha az belli etmelisin." dedi alayla.
"Hayır!" dedim sertçe. "Gözlerin..." bir an duraksadım. "Gözlerini üç yaşımdan beri kesintisiz her gece rüyamda görüyorum."
İtirafım yüksek sesle yapılınca çok ağırdı, havada asılı kaldı. Birden kendime geldim çantayı elinden çektiğim gibi sınıfıma doğru koşmaya devam ettim.
Sonunda odayı bulduğumda düşünmeden ve kapıyı çalmadan içeri daldım. Diğer öğrencilerin arasına karışırken öğretmen öksürdü. "17 dakika geciktin." Sesi kuvvetli ve mesafeliydi. Kemik çerçeveli gözlükleri kumral bukleleri olan en fazla otuzlarının başlarında bir adamdı.
"Size bunu unutturabilirim." dedim iddialı bir ses tonuyla ayakkabılarımı hızlıca değiştirirken.
Adam kaşlarını kaldırdı, sınıftan alaycı bir kahkaha yükseldi. Onlara aldırmadan ve izin beklemeden odanın ortasına geçtim. Adam bana bir şans verircesine kenara çekilip devasa ses sistemini çalıştırdı. Ve dans etmeye başladım. Oysa tek düşünebildiğim gözlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece
RandomKaranlık, canlanıp beden bulmuş kadar gerçekti. Sanki Dünya küvetmişte içine katıksız siyah boya doldurup yüzmeye çalışıyormuşum gibiydi. Nefes alamıyordum. Yalnızca karanlık vardı. Birde gözleri.