Kaliforniya'daki on yedi yıldır devam eden hayatım Amerikan Canyon Lisesi'ndeki bir genç kıza göre oldukça sıradandı. Herkes gibi yakın bir arkadaş grubum, sevdiğim bir kahvem -ki bu tarçınlı Americano'ydu- ve yapmaktan sıkılmayacağım bir hobim vardı: çizim! Üç senedir devam eden bir rutini gerçekleştirmek üzere okulun batı binasına bağlanan koridoruna saparak atölye girişine yürümeden önce kafeteryadan aldığım kahvemi yudumluyordum. En yakın arkadaşım Milan Rose ponpon kızlar takımı ile prova yapmakla meşgul olduğunda gidebileceğim tek yerin resim atölyesi olduğunu tüm arkadaşlarım bilirdi. Ben Tuvaller Kraliçesiydim, yani en azından kendime göre bir havam vardı. "Dylan," sınıf arkadaşım Anabelle Patrick koluma girdi ve benimle beraber yürümeye başladı. "Atölyeye, değil mi?" Bir elinde pembe resim çantası ve öteki elinde bir kupa buzlu kahve vardı fakat içmiyor gibiydi. Onu onaylamak için belli belirsiz başımı salladım. "Kafeteryada yapacak işim kalmadı. Bana eşlik ettiğin için teşekkürler," diyerek atölyenin tahta kapısını kendime doğru çektim. İçeri girdiğimde görmeyi beklediğim boş ve yağlı boya kokan bir sınıftı ancak köşede duran ve her zaman dağınık olan öğretmen masasında -ki bu sefer oldukça düzenli görünüyordu- genç bir kadın oturuyor ve önündeki kağıda bir şeyler karalıyordu. Siyah düz saçları hafifçe önüne düşmüştü. Onları geri ittirirken bizi fark etti ve birden irkildi. "Ah," yarım yamalak gülümsedi. Benimle göz teması kurduğunda soluk tenini renklendiren parlak yeşil gözlerini fark ettim ve hemen ardından bakışlarım yanaklarındaki küçük gamzelere kaydı. "Beni korkuttunuz, kızlar." O kimdi bilmiyordum. Daha önce görmemiştim. İçeri doğru birkaç sessiz adım atacakken önündeki kağıtları çekmecesine kaldırdı ve bize dönerek ekledi. "Ben yeni resim öğretmeniniz Edna Toss. Bu sene geldim, bu yüzden tanımıyorsanız anlarım." Samimi bir şekilde kıkırdadı ve kalbimde ufak çaplı bir kriz yaşandı. Onu seyrederken ilk izlenim için iyi bir şeyler düşünmem gerektiğini fark ederek etrafıma bakındım ve Anabelle'in elindeki buzlu kahveyi kaptığım gibi masasının yanına fırladım. "Elbette tanıyoruz. Hoş geldiniz, Bayan Toss! Lütfen kabul edin," diyerek gülümsedim ve önündeki bitmiş kahve kutusunun yanına elimdeki beyaz kupayı bıraktım. Şanslıydım ki kahve içilmemişti ve önceden düşünülmüş küçük bir hediye gibiydi. Anabelle bana kötü bir bakış yollasa da beni bozmadan Bayan Toss'a gülümsemekle yetindi.
"Bu ilginç. Oysaki daha önce seni gördüğümü hatırlamıyorum," Bayan Toss bana tek kaşını kaldırırken kocaman sırıttı. "Şaka yapıyorum! Bugün çok fazla kişi ile tanıştım. Gelin oturun," diyerek önündeki masayı gösterdi. "Buraya çok fazla kişi uğramıyor diye düşünerek biraz zaman geçirmeye karar vermiştim. Siz de bendensiniz galiba," beklentiyle bize döndüğünde ona abartıyla başımı salladım.
"Evet!" Boğazımı temizledim. Sakinleşmem gerekiyordu. Derdim neydi ki şimdi? Alt tarafı güzel bir bayandı ve bu sene bize öğretmenlik yapacaktı. Bakışlarım kupayı tutan ince parmaklarında ve uzun tırnaklarını renklendiren kırmızı ojelerinde gezindi. "Burası çok sessizdir, biz de Anabelle ile gelip bir şeyler çizer ve vakit geçiririz," diyerek sebepsizce açıklama gereği duydum. Aptal gibi davranmakta üstüme yoktu doğrusu. "Sizin gibi güzel öğretmenler için bir çeşit ajans falan açmalılar." Ağzımdan kaçtı! Bunu söylemek istememiştim, tamam mı? Fakat Bayan Toss bunu komik bulmuş olacak ki sevimli kıkırtısını tekrar işittim. "Bu sevimli iltifatın beni mutlu etti fakat yirmi dört yaşındayım ve alnımda sayılabilir küçük çizgiler oluşmaya başladı bile." Gözlerinde bir sorun olmalıydı çünkü beyaz teni bir bebeğinki kadar pürüssüz ve temizdi. "Neyse! Beni ve obsesifliğimi görmezden gelin. Yardımcı olmamı istediğiniz bir konu var mı?"
Onu bir süre daha bakışlarımla taciz ederek incelemem altına aldım. Üstünde basit bir V yaka tişort, turuncu bir fular ve kot pantolon vardı. Bir öğretmene göre oldukça salaş ancak yine de zarifti. "Aslında biraz," bir süre düşündüm. Övünmek gibi olmasın ama benim çizim konusunda kötü olduğum bir konu yoktu ki! Yağlı boya ve gölgeleme yapmayı en iyi becerdiğim şeylerdi. "Şey," diye devam ettim. "Sulu boya çalışmak istiyorum fakat sonuç broşür gibi kıvrılmış bir kağıttan fazlası olmuyor."
Güldü ve gamzeleri bu sefer daha belirgin gözüktü. "Kaliteli boyalar ve çalışmaya başlamadan önce kağıdı ıslatmak," dedi basitmiş gibi, hemen sonra önündeki kırmızı minik not kağıtlarından birini aldı ve bir şeyler karaladı. "Numaram burada. Eğer sormak istediğiniz herhangi bir şey olursa çekinmeyin." Kağıt parçasını bana uzattığında derin bir nefes aldım ve hevesli bir şekilde ona başımı salladım. Tam o sırada teneffüs zili çaldı. Anabelle beni omzumdan dürtünce isteksizce ona döndüm. "Ben gitsem iyi olur, eşi tarafından terk edildiğinden beri Biyoloji Profesörü Bay Cird cinsiyeti dişi olan herkese ceza vermek için sebep arıyor." Göz devirdi. Ona başımı salladım. Sahiden de ürkütücü bir herifti ve eşiyle boşanmasının ardından yaptığı ilk şey soğuk bir bira içmek yerine köpeğini veterinere satmak olmuştu. Bilirsiniz, dişiydi işte. "Sonra görüşürüz."
Anabelle gittikten sonra etrafa rahatsız edici bir sessizlik çöktü. Boğazımı temizledim. "Şey, sanırım ben de gitsem iyi olacak," ayaklandım. "İlgilendiğiniz için teşekkür ederim, Bayan Toss."
Bayan Toss bana tatlı gülümsemelerinden birini yolladı. "Bana Edna de, lütfen," dudağını ısırdı. "Tabii senin ismini de öğrensem fena olmayacak."
Güldüm. "Dylan Sky." Ardından çantamı omzuma astım ve atölyeyi terk etmeden önce arkama döndüm. "Hoşça kalın, öğretmenim."
"Görüşmek üzere, Bayan Sky," atölyeyi terk etmeden önce ekledi. "Ve bu arada," hafifçe kıkırdadı. "Kahve iyi denemeydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☕Bir Kupa Buzlu Kahve ⚢
Short Story"Öğretmeninin gözüne girmeye ne dersin? Sevdiği herhangi bir şey yok mu?" Yanağımın içini ısırırken stresli bir şekilde iç çektim. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve her şey buna rağmen fazla hızlı gelişiyordu. Kısa bir süreliğine düşüncelerimle bo...