Boğazımda oluşan yumruya engel olamadım. Bu kadar etkilenmiş olmamalıydım. Hadi ama, ben sadece eğlenmek istiyordum. İrademe hakim olmam gerektiğini kendime hatırlatarak sahte sahte gülmekle yetindim. "Şey benim iştahım kaçtı. Bensiz devam etsen sorun olur mu?"
Milan bir an için şaskın şaşkın bakındı ve isteksizce başını salladı. "Pekala, önemli değil," emin olmak istercesine gözlerini kıstı. "Her şey yolunda, değil mi?"
Önümde duran çantamın fermuarıyla oynarken başımı salladım ve hızlıca toparlandım. Yurda gidip kendimi odama kapatmak ve biraz resim çizmek istiyordum. Muhtemelen anlamsız bir şeyler karalayacaktım ve daha sonra da yırtıp çöpe atacaktım ama umurumda değildi. Yerimden kalkarken telefonum ötüverdi. Ona bakmadan önce Milan'ın yanağına koca bir öpücük bıraktım. "Sonra görüşürüz, canım."
Arkamı dönerek kalabalığın arasına karıştığımda telefonumu elime alarak mesaj kutumu açtım.
Edna Toss: kim olduğunu asla söylemeyeceksin değil mi
Ben: belki bir gün.
Ben: bu arada hamile olduğunu duydum
Ben: senin adına mutlu oldum. Kız mı erkek mi?
Harika, öğretmenimle yetişkin akraba muhabbeti gibi bir şey yapıyordum. Bu iş gerçekten de amacını aşacağa benziyordu.
Edna Toss: bu konu seni ilgilendirmiyor
Başımı kaldırdığımda batı binasından ayrılan Edna ile karşılaşmam bir oldu. Telefonumu hemen sessize alarak cebime gönderdim. Buraya doğru yaklaşmaya başlayınca yüzüme bir gülümseme koydum. "Merhaba, Bayan- ah yani şey Edna."
"Selam, Dylan. Hala burada ne arıyorsun?"
Dudağımı ısırdım ve onu incelemekten kendimi alıkoyamadım. Üzerine ince ceketini giymişti ve saçlarını dağınık bir halde topuz yapmıştı. Elinde birkaç resim kağıdı tutuyordu. "Ah... ben yurtta kalıyorum," diye cevaplayabildim sonunda.
"Öyle mi? Bu rahat olmalı," dedi sanki ilgileniyormuş gibi. Elbette ilgilenmiyordu, aramızda geçen sahte bir öğretmen-öğrenci sohbetinden fazlası değildi. Ona başımı sallarken hafifçe gülümsedim. Gülümsemekten yanaklarım ağrımaya başlamıştı. "Eh, oda arkadaşım Erin biraz fazla sesli uyuyor ama öyle sayılır."
Kahkaha attı. "Seni anlayabiliyorum!" Söylediği şeyin farkına varmış olacak ki boğazını temizledi. "Gitsem iyi olacak. Derste görüşmek üzere, tatlım."
Elbette beni anlayabilirdi; erkek arkadaşı koca bir eşek gibi anırarak uyuyor olmalıydı. Ona belli belirsiz başımı salladım. "Görüşürüz, öğretmenim," diye vurgulayarak samimi bir şekilde el salladım. Beni bundan sonra sevimli olmaya çalışan ilköğretim öğretmenleri gibi 'tatlım' diye çağırmayacağını umdum ve yönümü kızlar yurdunun binasına çevirmeden önce bir kupa tarçınlı Americano almak için okulun kahve dükkanına uğramaya karar verdim. Bu halimden kurtulmam için gereken tek şey biraz kafein olabilirdi.⛾⛾⛾
Ben: şimdiden agresifleştiğine göre cinsiyetini bilecek kadar büyümüş olmalı
Bir yandan sulu boya fırçasını sinirimi çıkarmak istercesine su dolu bardağın içinde karıştırırken derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım. Kahvemden kalan son yudumu alıp fırçamı siyah boyaya batırdım ve kağıdın üzerine gelişigüzel bir şeyler karalamaya devam ettim. Sahiden de şuanda korku filmlerinde ne olduğu bilinmez resimler çizerek ebeveynlerinin dudağını uçuklatan bir veletten farksızdım. "Hey," hemen ardımda duyduğum ses ile hafifçe irkilsem de kağıdı boyamaya devam ettim. "Dylan, neden bir manyak gibi kağıdı siyaha boyuyorsun? Bil diye söylüyorum, bu hiç de estetik durmuyor."
Göz devirdim. "Neden buradasın, Erin?"
"Çünkü oda arkadaşımı özledim!" Güldü ve kendini hemen yanımdaki sarı pufa attı. "Neden moralin bozuk?"
Ufak bir not düşmek isterim ki Erin Tickens ile sadece oda arkadaşı değildik, onunla çocukluğumdan beri süren -biraz atışmalarla dolu- bir kardeşliğimiz vardı ki ailesi beni severdi, özellikle ablası Jocelyn, ve Erin benim ne hissettiğimi nefes alışverişimden bile anlayabilirdi, bu yüzden gizlemedim. "Pekala," boğazımı temizlemeden önce fırçayı bir kenara bırakarak ona döndüm. "Söyleyeceğim fakat beni yargılamayacaksın!" Devam etmemi beklercesine omuz silkti. "Yeni gelen öğretmeni gördün, değil mi?" diyerek konuya giriş yaptım.
"Şu vampir kılıklı kadını mı?" dedi kaşlarını çatarak. Neden ona yargılanmayacağımın sözünü verdirdiğimi anladınız mı? Çünkü Erin her şeyi eleştirmekten büyük zevk alıyordu! Öyle ki aynanın karşısına geçerek göğüslerine isim bile takmıştı: batı ve doğu memeler. Onların ne yöne baktıklarını öğrenmek istememiştim ancak Erin sevimsiz sözcükleriyle çoktan bilinçaltımı kirletmişti. "Evet," diyerek başımı salladım uğraşmak istemezcesine. "Şey, ben sanırım ondan azıcık hoşlandım."
Kahkaha attı. "Kamera nerede? Yine beni kandırıyorsunuz, değil mi, kızlar? Sahiden bu sefer yemeyeceğim!"
Tamam, onu birkaç defa şakalayarak videoya kaydetmiş olabilirdim ama bu dalga geçilecek türden bir konu değildi; üstelik Erin kızlarla ilgilendiğimi itiraf ettiğim ilk kişiydi.
"Ben ciddiyim," dedim ifadesizce.
Erin bir süre beni inceledikten sonra hayretle elini açık kalan ağzının üzerine kapattı. "Aman tanrım, Dylan o senin öğretmenin!"
"Bana söz verdin. Bu şekilde tepki vereceğini bilseydim gidip Milan'a anlatırdım."
Dediğim gibi, Milan Rose benim en yakın arkadaşımdı fakat moral vermekte gerçekten iyi olmadığı için -bir defasında Anabelle iki senedir birlikte olduğu erkek arkadaşı Arthur Anderson'dan ayrıldığında, mutlu edeceğini düşünmüş olsa gerek, ona her gün pastalar ve çörekler hediye etmiş ve kızın üç kilo almasına sebep olmuştu ki bu onu daha da depresyona sokmuştu- Milan ile pek dertleşmezdik. O eğlence kızıydı; dans etmeyi, tezahürat yapmayı ve partileri seviyordu.
"Hey, şaka yapıyorum," diyerek yanıma diz çöktü ve destek olmak istercesine beni omuzlarımdan tuttu. "Kızımız öğretmenine aşık mı olmuş?" Muzipçe gülümsedi. "Bu yüzden kendini odaya kapatıp resim mi çizmeye başlamış?"
"Bana bebek muamelesi yapmaktan vazgeç," diyerek ellerini kendimden uzaklaştırdım. "Ürkütücü davranma."
Güldü. "Pekala, bu konuda ne yapmayı planlıyorsun?"
Umursamaz görüneceğimi umarak omuz silktim. "Numaramı bloklayarak ona birkaç sapık mesaj gönderdim. Sadece bir randevu istiyorum. Ona aşık falan değilim."
"Bu iyi bir başlangıç sayılmaz," diyerek yüzünü ekşitti. "Öğretmeninin gözüne girmeye ne dersin? Sevdiği herhangi bir şey yok mu?"
Yanağımın içini ısırırken stresli bir şekilde iç çektim. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve her şey buna rağmen fazla hızlı gelişiyordu. Kısa bir süreliğine düşüncelerimle boğuşurken bir anda aklıma iyi bir fikir geldi -kafamda sarı bir ampul yandığını hayal edin lütfen- ve akabinde yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. "Buzlu kahve!" diye cırladım.
"Kahve mi istiyorsun?" dedi anlamamış gibi kaşlarını çatarak.
"Hayır elbette!" Yerimden kalktım ve heyecanla ekledim. "Gözüne girmek için ona her gün bir kupa buzlu kahve ikram edeceğim!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☕Bir Kupa Buzlu Kahve ⚢
Short Story"Öğretmeninin gözüne girmeye ne dersin? Sevdiği herhangi bir şey yok mu?" Yanağımın içini ısırırken stresli bir şekilde iç çektim. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve her şey buna rağmen fazla hızlı gelişiyordu. Kısa bir süreliğine düşüncelerimle bo...