Bol çizgi dizi, filtre kahve ve hostesin ikram ettiği çikolata kremalı sandviç dolu bir altı saatin ardından Wilshire Otobüs Terminali'ne vardığımızda kendimi olmam gerekenin aksine dünyayı yürüyecek kadar enerjik hissediyordum. Üstelik saat on birdi ve gece yolculukları beni her zaman mayıştırırdı ancak aldığım kafeinin yanında aklımı kurcalayan düşüncelerim de uyuyamamamda büyük katkı sağlamışlardı. Otobüs durur durmaz Edna -bendeki ruh halini aratmayan bir hışımla- yerinden kalktı ve beraber dışarı çıktık. Çantamı alıp yürümeye başlayacaktım ki beni omzumdan tutarak durmama neden oldu. Tek kaşımı kaldırıp beklentiyle ona döndüm. "Araç burada diyecektim, dedi elini geri çekerken, sesi son duyduğumdan bu yana değişmemişti ve aynı durgunluğunu koruyordu. Nasıl bu kadar hazır olduğunu bilmediğim halde otogarın içinde park halinde bekleyen arabaya döndüm. Şoför siyah ve camları filmli arabanın yanında durmuş bizi bekliyordu. "Hoş geldiniz, Bayan Toss," deyip ellerimizdeki çantaları aldı ve bagaja koydu. Kaşlarım istemsizce çatılırken şoför arabanın kapısını açarak içeri girmeme yardım etti. Edna yanıma oturduğunda yola çıktık, ki bu yine tuhaftı çünkü şoför gideceğimiz adresi sormamıştı. "Nereye gidiyoruz?" diyerek merakla Edna'ya baktım. O ise bana sadece kaçamak bir bakış yolladı ve sessizliğini bozmadan önüne döndü. Pekala, ona benimle konuşmamasını söylerken ciddiydim ama sabahtan beri buna uyduğu falan yoktu! Şimdi mi aklına gelmişti yani? Bakışlarım şoförün üzerinde kuşkuyla dolaştı. Kevin Marc bu olamazdı, değil mi? Yüce İsa aşkına, belki de Edna benden kurtulmak için beni kuytu bir köşeye götürüyordu! Ah son zamanlarda fazla kurgu izliyordum ve -tıpkı beklediğim gibi- panik atağım da devreye girmişti. Derin bir nefes aldım ve camın ardına bakındım. Hiç değilse ışıklı mı ışıklı uzun bir caddenin üzerinden geçmekteydik ve burası pek de hayalini kurduğum yağmur ormanına benzemiyordu. Birkaç dakika sonra araba The Beverly Hills'in önünde durunca palmiye ağaçlarıyla çevrili beş yıldızlı otelle hayranlıkla bakışmaya başladım. Buraya girmeyi düşünmüyorduk herhalde. Pansiyon karşı kaldırımda olabilir miydi? "The Beverly Hills," diyerek sessizliği bozdu şoför. "İyi tatiller dilerim, efendim." Şık giyimli adam gülümseyerek araçtan indi ve kapılarımızı açtı. Şaşkınlıkla dışarı çıktığımda - bir süredir devam ettirdiğim tavrımdan ödün vermek istemezcesine- boğazımı temizledim. "Burada mı kalacağız?"
Edna kırmızı halının üzerinde ilerlemeye başlamadan önce belli belirsiz başını salladı. "Konuşmak istiyorsan yapacağın şeyi biliyorsun, Edna. Hala ne diye ısrar ediyorsun?" Kollarımı göğsümün üzerinde çaprazladım, "bunu yaptığına göre bazı şeyleri kaybetmeyi göz önüne almışsın," diyerek ağzıma gelen her şeyi düşünmeden sıralayıverdim. Edna ile bakışlarımız buluştuğunda bana sadece başını -sanki hayal kırıklığına uğramışcasına- iki yana sallamakla yetindi. Göz devirdim. Tam otelin lobisine girmiştim ki bir anda hemen önümde renkli konfetiler patlamaya başladı. Büyük otel girişi Azurro'nun hareketli melodisinin etkisi altındaydı. İnanılmaz olan şey ise her bir köşede dört sene içinde çizdiğim resimlerin tablolanmış sergileri duruyordu. Avizeye asılı duran ve minik kahve kupası çizimleriyle dolu parşomenin üzerini okuyunca ağzım açık kaldı.Yıldönümümüz kutlu olsun, aşkım!
EDNA TOSSEdna hayalimi gerçekleştirmişti ve ben ise onu suçlamıştım. Aman tanrım, onun beni aldatıyor olmasına öyle kafa yormuştum ki hem içinde bulunduğum günün anlamını unutmuş, hem de onu incitmiştim! "Beraber mutlu yıllara," deyip hafifçe gülümsediğinde ona cevap veremeden önüme sarı takım elbiseli ve kısa boylu bir adam fırladı. "Bebeğim!" der demez Edna'yı kolları arasına aldığı gibi ona hunharca sarıldı, "hoş geldiniz!" Yaka cebindeki kartı okuyunca bu tuhaf kılıklı adamın Kevin Marc olduğunu fark ettim, ancak sorun şuydu ki ayrıca hemen isminin yukarısında The Beverly Hills Otel Müdürü de yazmaktaydı. Sahiden de her şeyi berbat bir şekilde yorumlamıştım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☕Bir Kupa Buzlu Kahve ⚢
Cerita Pendek"Öğretmeninin gözüne girmeye ne dersin? Sevdiği herhangi bir şey yok mu?" Yanağımın içini ısırırken stresli bir şekilde iç çektim. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum ve her şey buna rağmen fazla hızlı gelişiyordu. Kısa bir süreliğine düşüncelerimle bo...