1.5

2.5K 167 17
                                    

"Anlamadım," diye geveledim ağzımın içinde neredeyse duyulmayacak kadar sessizce.
Edna yeşil gözlerini kahverengi gözlerimle birleştirdi ve bir yandan gülümserken telefonunu eline alıp birkaç şeye tıkladı. Tam o sırada telefonum öterek bir mesaj bildirimi gönderdi. Önümde duran telefonun ekranına korkarak göz kaydırdım.
Edna Toss: kim olduğunu biliyorum
Stresli bir şekilde mesajı -sayamadığım kez- okumaya devam ederken zorlukla yutkundum. Şuanda cehennemin dibinde olmak bile bu kadar kötü hissettiremezdi.
"Ne zamandan beri?" diye fısıldadım sesimin çatlamasına engel olamadan.
"Başından beri," derken omuz silkti, "yani kısmen işte," kalemini kağıt parçasının üzerine bırakarak sırtını tekerlekli koltuğa yasladı, "kim olduğunu bilmeseydim telefon sapığıma defalarca geri mesaj atar mıydım sence?" dedi sanki anlamam çok güç bir şeymiş gibi, "okulda numaramı paylaştığım tek kişi sendin, Dylan ve o gün hamile olduğumu öğrenmiş olman," göz devirdi, "ki aslında değilim, yine seni düşünmeme neden olmuştu çünkü bunu sadece sizin katta karşılaştığım Stephanie diye bir kızla paylaşmıştım," güldü, hemen sonra kendini savunmak istercesine işaret parmağını havaya kaldırarak ekledi, "ayrıca belirtmek isterim, aslında yaptığım tek şey yediğim iki köfteli çizburgerin sebebinin sürekli aş ermemden kaynaklandığını söylemekti," dalga geçercesine kıkırdadı. Hala ciddiyetini toplamadığına göre ya ben fazla önemsiyordum ya da o bunu gerçekten aldırmıyordu, "aslında başında sadece şüpheleniyordum ama masanda duran şu defter sayesinde taşlar yerine oturdu," kahve kutusunun kapağını açmadan önce bir şey hatırlamış gibi bana baktı. "Hatırlıyor musun?" Kahveden küçük bir yudum aldı, "bir defasında sınıfın tekinde yalnız başıma oturduğumu mesaj atmıştım ve henüz beş dakika geçmeden içeri elinde her zamanki gibi iki kupa kahve ile sen girmiştin," işaret parmağını salladı, "bu da oldukça kuşkulandırıcıydı doğrusu."

Onu sahiden de hafife almıştım. Edna Toss her şeyi çoktan kavramıştı ve aptallığım sayesinde bundan kolayca emin olmuştu. Şimdi ne olacağı konusunda ise hiçbir fikrim yoktu.

"Bana ürkek bir baykuş gibi bakmana gerek yok," deyip rahatlatıcı bir şekilde gülümsedi ve kahvesini yudumladı, "sana kızgın değilim. Bu konuda seni herhangi bir şekilde de suçlamayacağım," ayaklandı ve küçük teneke kutuyu masasının kenarındaki çöp sepetine attı. "Bugün başka dersin var mı?"
Dudağımı stresli bir şekilde kemirmeye son vererek bakışlarımı yeşil gözlerinde birleştirdim. "Evet, Tarih dersinin final sınavını vermem gerekiyor," diye söylendim bir yandan Edna'nın hala nar çiçeği renkli ojeleriyle boyalı tırnaklarını seyrederken.
Belli belirsiz başını salladı ve yanıma yaklaşıp önüme düşen kahverengi buklemi nazikçe geriye ittirdi. "Çıkışta bana mesaj atarsın, öyle değil mi?" diye fısıldadı kulağıma yaklaştıktan hemen sonra. Geri çekildiğinde göz kırptı, ardından çantasını omzuna asarak sadece birkaç saniye içinde atölye kapısından dışarı çıktı.

⛾⛾⛾

Abraham Lincoln suikastı, Kutsal Cuma ve Amerikan İç Savaşı ile beynimin sulandığı bir tarih sınavını atlattığımda soluğu kahve dükkanında almıştım. Ödemeyi halledip sabahtan beri hayalini kurduğum tarçınlı Americano'dan büyük bir yudum alırken dükkandan ayrıldım ve telefonumun ekran kilidini açtıktan sonra mesaj kutuma giriş yaptım.
Ben: sınavım bitti
Ben: kahve dükkanının önündeyim
Edna Toss: arkana dön
Dediğini yaparak tek ayağımın üzerinde arkama dönünce Edna'nın bana doğru yürüdüğünü gördüm. Sabahki gerginliğim sebebiyle onu inceleyemediğim için bu süreç içinde bakışlarım başından aşağı doğru dolaştı. Elinde her zamanki büyük resim çantasını taşıyordu. Üzerine diz kapakları yırtık salaş bir kot pantolon ile örgüden fıstık yeşili ve boğazlı bir kazak giymişti ve ayaklarında ise bir çift kahverengi bot vardı. Saçları tepeden dağınık bir şekilde toplanmış olmasına rağmen sanki bunu yapmak için saatlerce uğraşmış gibi özenli duruyordu. "Tekrar merhaba," deyip gülümsedi yanıma varır varmaz.
Ona kahvesini uzatırken gülümsemesine karşılık verdim. "Selam," diyerek taşlık yolda rastgele yürümeye başladım. "Bankta oturabiliriz," demeden önce yanından geçtiğimiz okul parkını işaret ettim.
Daha önce de yaptığı gibi sevimli bir şekilde burnunu büzüştürdü. "O zaman istediğim gibi davranamam ve hala öğrencim olursun," diye ekledi bana yan yan bakarken. "Seni iki gündür temiz duran evime davet etsem nasıl olur?" dedi kıkırdayarak. Sesinde farklı gelen bir şey vardı, sanki artık eskisi kadar gergin hissetmiyordu. Eh, gerçi bu sefer de stres dolu taraf ben oluyordum galiba.

Onu başımı sallayarak onayladım ve birlikte okulun otoparkına ilerledik. Arabanın ön koltuğuna oturup emniyet kemerinin anahtarını önümden geçirerek yuvasına taktım. "Erken davranarak evi ikramlıklarla donattım," diye güldü ve yanıma oturup kapıyı kapattıktan sonra arabayı çalıştırdı. "Belki bu sefer daha uzun kalırsın," derken beklentiyle bana baktı. Onun fazla rahat olan ruh haline anlam veremesem de gülümsemekle yetindim. Eğer okul çalışanları ya da herhangi bir öğrenci tarafından 'uygunsuz bir halde' görülürsek reşit olmadığım için direkt onu suçlayacaklardı ve bu meslek hayatı ile beraber siciline kadar yansıyacaktı. Daha önce hiç bu kadar yanlış fakat yine de doğru hissettiren bir şey yaşamamıştım. Edna radyoyu açtığında kulaklarıma Adriano Celentano'nun Azurro adlı parçasının nakaratı ulaştı. İstemsizce dün geceyi hatırlarken gülümsememek için yanağımın içini ısırdım. "Ne tesadüf," diyerek kıkırdadı Edna, ardından tıpkı o gece yaptığı gibi müzik sonlanmadan önce sessizce eşlik etti, "ama aklımın içindeki arzular treni ters yöne gidiyor," bir an için bakışları beni buldu. "Şarkıyı bilemem ama kendi hayatımdaki ters giden tek şey iki gün önce haber dahi vermeden toz oldu," diyerek omuz silkti, hemen sonra neşeli bir havayla bana döndü, "arabası da gitmiş."
Sessizce iç çekerken kafamın içinde beni yiyen düşüncelerimi görmezden gelmek istercesine kahvemden küçük bir yudum aldım. Edna'nın hayatında gerçekten yer alıyor muyum bilmiyordum ve her geçen saniye -tıpkı bunun gibi- bir yenisi fırlayan soru işaretlerim asla tükenmiyordu. Kahve kupasında kalan son yudumu da kafama diktim.

Doğruyu söylemek gerekirse alkole hiç de gerek yoktu; ruhuma iyi gelen tek şey bir kupa kafeinden fazlası değildi. 

☕Bir Kupa Buzlu Kahve ⚢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin