bir bölüm boyunca ilham kaynağı olan müzikle...
-''bana yalan söyledin'' dedim.-
Kitabin kapağını usulca kapattım. Sanırım bugün için fazla kaybolmuştum kitabın sayfalarında. Kaybolduğumu ancak 'yalan' kelimesini okuduğumda farkettim. Yine bir yalan yine bir hayal kırıklığı. Gerçekler bu kadar güzelken ya da belki de abartıyorumdur ama yine de gerçekler bu kadar incitmezken ufak da olsa neden yalana başvururdu ki bir insan. Hangi gerçek bir yalandan daha kötü olabilirdi ki?
Yalanlar sadece acıyı ertelerdi, o an yaşanması gereken acıları
Etrafımdaki insanların hastalığıydı beni avutmak,ertelemek. Aklım ne zaman ermeye başladı bilmem ama pamuk şekerini ilk gördüğüm gündü. Annemi kolundan çekiştirip adını sordum. Babam pamuk şekeri olduğunu ve pamuktan yapıldığını yenmemesi gerektiğini söyledi.
Pamuk şekeri..pamuktan bir şeker..
Şimdiki insanların iddaa ettiği karındaki karıncalar kelebekler filler bir takım alakasız hayvanların orda olduğunu ilk o zaman farkettim. Annemin her düştüğümde kahverengi kötü kokulu bir şey damlatıp dizime bastırdığı pamuğa şeker katmışlar. Kim bilir ne çok yeteneği vardı.
9. yaş günümde beni mutlu etmek için elime tutuşturulan pamuk şekerin pamuktan yapıldığını anlatırken tüm arkadaşlarıma adını bile bilmediğim bir çocuk kafama vurup
''büyü artık akıllım, pamuk şekeri pamuktan yapılmıyor. Seni kandırmışlar.'' Diyerek ciğerleri patlayana kadar güldü.
Hatırladığım kadarıyla bana söylenen ilk yalanın başı ve sonu bu. Şimdi, şu an, estetikten aşırı uzak beton yığınına bakarken hangi doğrunun yalanını yaşıyorum öğrenmekten delice kaçıyorum.
Pencereyi ve perdeyi kapatıp giyinmeye başladım, yeni bir güne tarihteki sayıların değişimine sonsuz saygım var ama bazen yaşamak çekilir şey değil. Ben ki yüzüm gülmediği zaman kendimi tokatlamak isterim bu eşsiz günün hatrına hiç keyfim yok.
Kargalar kargalara selam çakmadan midemin alabildiğini yiyip durağa yöneldim. Garip ve çirkin kaldırım taşları çizgilerinize basmıyorum merak etmeyin sizlere de günaydın!
Duraktaki kafaları bedenlerinden bağımsız uykuyu seçen insanlar ve ben ben ve duraktaki kafaları bedenlerinden bağımsız uykuyu seçen insanlar
''tatlım şu an otobüsteyim ayakta kalmak zor biliyorsun seni sonr....''
''beyefendi maalesef otobüste değil durakta iki ayak üstünde palavra atıyor, her güzel surata itibar etmeyiniz.''
''sen delirdin mi ver şu telefonu, alo ezgi alo alo---Allah kahretsin, napmaya çalışıyorsun sen''
''seni ve telefonun diğer tarafındaki kişiyi gereksiz bir yalandan kurtardım.''
''madalya?''
''kalsın, ihtiyacım olan tek şey otobüse binip gitmek''
''arkanı dön o zaman doğrucu köyün kavalcısı''
Acelesi her şeyinin önüne geçmiş insan seline kendimi kaptırıyorum, otobüsten inip turnikelerden geçtiğimde enseme yapışan birkaç arkadaş ve çığlıklar
''İyiki doğdun Hazal''
''iyiki doğdum benn''
''Hazalcığım aranızdaki mutlak lider olarak sana ve diğerlerine itiraz hakkı sunmadan teklifimizi yapıyorum, çıkışta şu senin sevdiğin dayanılmaz sıkıcı cafeye gidiyoruz.''
''birincisi dayanılmaz değil ki hala yaşıyorum ikincisi neden neden neden neden..''
''çünkü bayan dayanılır geveze 20 yıl önce bugün sen doğdun ve bugün kutlanmalı''
''tanrım diğer günlerin suçu ne''
''boş yapma hazal derse geç kalıyoruz''
''tamam teslimim'' diyebildim son derece kısık sesimle.
İyiki doğdun kendim, sende
Standartların üstünde meraklı biri olmama rağmen içimdeki garip hisler yüzünden bir türlü kafamı toparlayıp asistanı dinleyemiyorum.
''Duygular.. Kiminin üstüne günlerce düşündüğü kiminin hayatının en önemli köşesinde olan kiminin de bir kenara ittiği 'duyguları' psikoloji sadece fizyolojik ve bilişsel ögelere sahip ve davranışı etkilemeye dair duyumlar olarak tanımlıyor.''
Bu konu hakkında daha sonra mutlaka düşüneceğim.
Günün sonuna gelindiğinde bugünün anlam ve önemine saygı duyan arkadaşlarım beni cafeye tek başıma yollamış ve masa numarama kadar her şeyi söylemişlerdi. Kaldı ki zaten ben hep oraya otururdum. Akşam güneşinin sızdığı tek yerdi. Kapının pervazına asılan turistik gezilerden toplanmış şangırdamaya yarayan şeyleri elinizle itin ve 17 adım sonra solda ben oturuyorum. Etraf ne yeşilçam posterleriyle ne de şiirlerle bezenmişti bordo duvarlar ve kocaman bir saat dışında kayda değer bir şey yoktu. Ama içeri girip insanlarına bakınca farklı bir gezegende kahve içecek gibi hissediyordum. Çantamdan siyah kapaklı defterimi çıkarıp anlatmaya başladım.
Şimdi kendimi çok bilindik bir duygunun pençesinde gibi hissediyorum. En sevdiğim kafenin en sevdiğim masasında en sevdiğim içeceği yudumlarken –kahve- izlenilmişlik hissinden bir türlü kendimi alıkoyamıyorum. Sanırım bu ara fazla fazla kitap okuyorum yoksa bu klişenin başka bir açıklaması olamaz. Neyse ki hislerine öyle çok da güvenen bir tip değilim de biri beni gözetliyor mu diye çevreme bakınacak kadar aptal değilim. Tüm konsantremi enfes kokulu kahveme yöneltip düşüncelerimden kurtulmayı başarınca gözlerim kapalı bir şekilde transa geçmiş..
''Hazalll''
''İnanamıyorum pasta ve hediye'' ortalama bir desibelde çığlık attım.
''Neden sürekli böyle yapıyorsun?''
Çünkü doğumgünlerinden ciddi anlamda nefret ediyorum
''sadece beni bekletmenize karşılık tatlı bir intikam almak istedim''
''o zaman üç iki birr!''
''mutlu yıllar hazal , mutlu yıllar hazal''
Bu harika besteye dayanma süremi ölçüyorum 1,2,3,4,5,6,...
Her şeye rağmen düşündükleri için bile dünyamın en harika insanları olanlara teşekkür edip,şımarıklığımın zirvesini yaşıyorum. Bazen hiçbir şeyin kıymetini bilmemek için özel güçlerim olduğunu düşünüyorum. Kutlamanın sonuna geldiğimizde bir kızın kutsal görevini –saç ve kılık bakımı- yerine getirmek üzere lavaboya yöneldim. Mekanda sohbet yorgunu arkadaşlarım dışında kimse kalmamıştı. Bir masanın üzerindeki saman kağıdına yazılmış kısa bir yazı dışında. Bu masa da 7/24 ışık almazdı. En sevgili masamı önüne engel düşmeden görüş açısına alırdı. Bu ikisini birçok şeye benzetirdim kara sevdaya düşmüş çaresiz bir aşık (karanlıktaki masa) ve bu aşktan korkan şanslı kahraman (aydınlıktaki masa) bu listenin başını çekiyordu misal ki bunun hakkında hikayelerim dahi var. Merakım ve vicdanımın ufak tartışmasından sonra nasıl olsa unutulmuş kararına vardığım kağıdı okumak için elime aldım.
Bi an kafam durdu, mantığım beni terk etti. Ne kadar güzel karşımda duruyordu. Gözüme öylesine kusursuz geldi ki. Tarifi yok bunun. İçimde bir şeyleri söktü aldı sanki. Kendime ait hiçbir şey bırakmadı bende. Sanırım Tanrı'nın uzun zamandır kendindeydin artık başkası için yokolma vakti deme şekli bu. Onu bu sabah ilk görd...
Uzunca bir kısım karalanmıştı ve sona şu cümle eklenmişti.
Buna balıklar bile inanmaz.
D.G.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Kahvesinde İki Masa
Teen Fictionyalanın ortasında gerçeği,sahtenin içinde sevgiyi aramaktı mesele. iki eksik hayat birbirlerinin yörüngesinde çırpınıp duruyordu. bu hikayeden kaçmanın şifresi kaderi yenmekti. kimimizin körü körüne inandığı kimimizin meydan okuduğu kaderdi yaşananl...