Aklımda yazıcak, başka dünyalara haykıracak çok düşünce var bu yolda beni okuyarak destekleyenlere daha başlangıç da olsa teşekkürler
Mantığımın sesini duygularımınkine tercih edebilmenin haksız gururuyla Aydın sokaklarını karışlıyordum. Yaz yaklaştıkça kavurucu sıcağına yandığımın memletinde kışın üşüten soğuklara rağmen kar yağmazdı. Bu yüzden İstanbuldaki ilk senemde kar yağdığını görünce delice kar topu oynamış ve 2 hafta yatak döşek grip yatmıştım. Zihnimde küçük çapta çektiğim Aydın belgeseline son veren telefonumun zil sesi oldu. Ekranda kalplerle süslenmiş ismi yazan eşsiz arkadaşımın aramasına sesimi topladıktan sonra cevap verdim.
''Efendim''
''Hazal neden aramıyorsun beni?''
''Daha yeni vardım çünkü''
''İyi misin peki?''
''İyiyim sen nasılsın?''
''Öylesine bir iyi misin değildi bu, gerçekten nasıl olduğunu soruyorum.''
''Gerçekten iyiyim çünkü neden olmayayım?... Ha ben anladım seni tatlı kişilik anladım da henüz eve düşmedi yolum bundandır sebebi gülüşlerimin.''
''Şairane konuşmaya başlandığına göre eve son 22 adım filan galiba.''
''Aslında 18''
Ve 18deyken yolun ortasında duruverdim.
''Beril, ben özür dilerim senden daha bu sabah geldin ve ben kendi derdimden iki kelime sohbet bile edemedim seninle.''
''Dev saçmalıyorsun Hazal, gelince bol bol gideririz hasreti hem ayrıca kaybeden ben değilim sensin iyiki doğduğunu belirten hediyen hala bende.''
''Seviyorum seni.''
''Ben de, tebessümünü kaybetme, kocaman öpücükler yolluyorum gönül kargosuyla.''
''İadesini bizzat yapiciğim.''
Bünyem gereği her şeye çok çabuk alışır hiçbir şeyi de kafama takmam ben. Herkesin bir aması vardır benim de hayatımda tek olmasını istediğim amam bu evin kapısına ve arkasındakilere alışamamışlığım. Elden ne gelir ki diyip benim için sıradanlık kazanmış zil sesine kulak verdim. Hissediyorum...eve çağırıldım ama evde kimse yok. Eğer kapı 98 saniye sonunda açılmazsa kesinlikle evde kimse yoktur, işte bu da benim muhteşem gözlemlerinden bir tanesi. 86 saniye sonunda hala kapıda hareketlilik hissetmediğimde kalan son 12 saniyeyi hiçe sayarak adımlarımı kapıdan uzaklaştırdım. Gelirken ki yavaşlığıma tezat kapıdan uzaklaşmak benim için oldukça hızlı gerçekleşmişti.
Evden biraz daha uzaklaştığımda cep telefonumu çıkardım. Arasam mı aramasam mı ikileminden sıyrılıp aramamakta karar kıldım. Elbet eve gelirlerdi madem çok lazımdım illa ki kullanırlardı telefon denilen icadı bana ulaşmak için diyip elimi kulaklığıma uzattım. Sonrası zihnimden kopan soyut deniz kokusu... Tüm paylaşımsızlığımla paylaştığım kulaklığım, aklımda siyah defterime yazdığım portresinin görüntüsü.. Nedensizce kafamı bir yerlere boşaltma hissine kapıldığımı fark ettim. Bunun sebebi bir dahaki tesadüfümüzde karşılaşmak üzere kurgulanmış Denizle girdiğim iddia olsa gerek ve işte karşınızda insan psikolojisi: Neyi yapmayacağınızı iddia ederseniz onu yapmak için içinizde büyüyen ve sizi sinir eden o his. Sen mi büyüksün ben mi bakalım içerdeki ses?
"Ben tabiki ne sandın"
diyerek meydan okurken haddinden fazla bağırdığımı karşı kaldırımdan geçen çocukların garip bakışlarıyla anladım.
"Hayıııır, deli değilim"
Zaten evrenin en saçma çıkarımıydı kendi kendine konuşanların deli olabileceği, belki bazı insanlar en iyi kendileriyle anlaşıyordu olamaz mıydı? Cevap vermek üzere telefon bağlantısı gerçekleştiren anneciğime cevap veriyorum.
"Efendim anne"
"Hazal otobüse bindin mi?"
"Dalga mı geçiyorsun, Aydındayım."
"Telaştan haber vermeyi unuttum, Turgut amcanlar geldi onların yanına geçtik biz."
"E sen acil gel dedin sorun var dedin"
"Halloldu işte neyi soruyorsun"
"Napıcam peki şimdi ben"
"Teyzenlere haber veriyorum şimdi git oraya tamam mı, kapatıyorum""Hayır anne, alo, alo, hay ben böyle işin içine kaynar sular dökeyim."
Günümün lanetlendiğine dair düşüncelerle isyan ederken annemin talimatı üzerine beni sevmekte oldukça sıkıntı çeken teyzemin yanına gittim, teyzemin yanı sıra benden yaşça küçük kuzenlerimde beni sevmezdi. Bu döngüyü ilk başlatan kimdi bilinmez ama sebebin babam olduğu açık ara farkla belliydi. Annemin bütün akrabaları babamın onu üzdüğünü, evlendikten sonra annemin çok değiştiğini düşünüyorlardı. Öyleydi de, annem karşısındaki sustukça daha da alevlenen biriydi ve evimizdeki sessizliğin ona kattığı alev zamanla onu esir almıştı ama kimse çıkıp neden böyle diye babama sormamıştı onu bir ben dinlemiş annemin karşısında sus pus çaresiz kalışının nedenine bir tek ben tanık olmuştum. Bu durumdan kaçanlardan birisi de abimdi, liseyi bile il dışında kazandığı için eve bayram coşkusu uğramadan gelmezdi. Karışık kaset misali aile meselelerimin uzun anlatımının kısası ise ben yine annemin alev aldığı bir günün kurbanı olmuştum. Çünkü herkes gibi o da bilirdi aile benim en büyük zaafımdı ve telefondayken bana birkaç anneliğe dair can alıcı sözler etmesi benim otobüs biletimi kesmeye yeterdi.
Otobüs demişken 2 gündür kaderime musallat olan bir adet ademoğlu düştü aklıma, iki çeşit ulaşım aracı ile yan yana yana yana yolculuklar tamamlamış ve omzunda uyumuştum ama hakkında bildiklerim ismiyle kısıtlıydı ha birde bisikleti vardı ve yalancıydı.
Listem kabarmadan telefonumun mesaj geldiği yönünde ki uyarısıyla ekrana baktım, tanımadığım numaradan absürtlük seviyesi yüksek 2 dakika aralıklarla 2 mesaj gelmişti
" Uyurken telefonunu karıştırmış olabilirim, senin gibi birinin şifre koymayıp insanlara bu denli güvenmesi gözlerimi yaşarttı doğrusu."
"Bu arada kaydetmek istersen diye söylüyorum bendeniz, Deniz"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Kahvesinde İki Masa
Teen Fictionyalanın ortasında gerçeği,sahtenin içinde sevgiyi aramaktı mesele. iki eksik hayat birbirlerinin yörüngesinde çırpınıp duruyordu. bu hikayeden kaçmanın şifresi kaderi yenmekti. kimimizin körü körüne inandığı kimimizin meydan okuduğu kaderdi yaşananl...