"A"zelya

53 1 1
                                    

[14 temmuz 2015]

Ben, eskiden tuvaletim geldiğinde ve eve çıkmaya üşendiğim zamanlarda yüksek çamlarla kaplı apartmanımızın bahçesindeki büyük ve yassı taşlara otururdum, saçma gelebilir belki ama bu taşlar öyle rahatlatır ki, çişim olmadan önceki ana götürürdü beni ve inanması güç olsa da en azından 1 saat ertelenmesine sebep olurdu. Ayrıca bu taşlar karnım ağrıdığı zaman yani hemen her gün oyun oynamaya çıktığımda sığındığım limanımdı benim, özellikle üstüne vuran güneşle birlikte tüm ağrımı alırdı. Yalnız bu bendeki ağrının sebebinin giydiğim dar pantolonlar olduğunu anladığımdan beri hayatı fazla ciddiye almamam gerektiğini anladım, çünki bu ağrıların  apandisit gibi ciddi bişeyden kaynaklanabileceğini düşünürdüm, ki bunun hastalık hastası bir insan için nasıl takıntılı bir durum olduğunu siz düşünün. Şimdi o eski minik kızdan kalma hatıralarım zaman zaman kendini belli etmiyor değil. İşte bugün eski sevgilimle tekrar buluşmak üzere en az bu bahsettiğim taşlar kadar rahat Ortaköyde'ki denize karşı olan bankta onu bekliyorum. Erken gelen benim bu sefer, çünkü biraz sakin kafayla düşünmek istiyorum. Benim tekrar ona dönmemi istiyor. Aslında benden ayrılan kendisi. Ama ayrılma sebebi benim saçma sapan yersiz davranışlarım. O beni bu hayatta en mutlu eden insanların başında geliyor. Bense onu hep üzdüm, o saplantılı bir aşık şimdilerde. Benim yüzümden.

Çocukluğumuzdan beri tanışıyor olmamıza karşın hep yeni yeni sohbet konuları bulurduk biz. Ben onu hep arkadaş olarak görmüştüm taki geçen Ağustos ayının 17'sine kadar. Yani doğum günümde, O gün aşkını ilan etti bana, kumral, uzun sayılabilecek saçları; benden bir karış kadar uzun bir boyu vardı. Yüzerken gördüğüm kadarıyla da yeni çıkmaya başlamış karın kasları. Bunlar aklıma gelince aslında hep hayallerimde canlandırdığım erkek olduğunu o an fark ettim. Fakat söyledim ya, yıllarca hiç o gözle bakmamıştım ben ona, kızlardan daha iyi geçindiğim en yakın çocukluk arkadaşım bana tam da şuan 'çıkma' teklif ediyordu.

..........

Aklıma geçen yazı getirirken ne uzun dalmışım, denizden önüme vuran dalgaların gürültüsüyle kendime geldim. Tam o sırada kol saatime baktım, kolumda yoktu. Asla saatsiz çıkmazdım dışarı, hatta uyurken bile çıkarmadığım gri- beyaz bir renk arası saatimin kayışı kolumu kesmiş olmalı ki, bileğimi istemsiz ovmama sebep oldu. Hemen elimi telefonuma götürüp saate baktığımda akşamüzeri 6.15 olduğunu gördüm. Demek yarım saate yakın zamandır aklım geçmişe takılmıştı.

Nerede kaldı bu! deyip ayağa kalkmamla, bana doğru, bezmiş üzgün ve son derece dengesiz yürüyen Edisi gördüm. Sadece bir aydır ayrıydık ama aynı üniversitede okuduğumuzdan dolayı haftada en azından 4 gün görürdük birbirimizi ve çıkmaya başladığımız gün verdiğimiz söz; eğer olurda bir gün ayrılırsak, bu ayrılığın sebebi ne olursa olsun birbirimize asla güzel bakmaktan vazgeçmeyeceğimizdi, o yüzden arada bir onu solgun görsem ve bazen okula gelmese de hiç böyle görmemiştim ben onu.
Koşarak yanına gittiğimde neredeyse üzerime yığılıyordu, ne oldu sana, dedim.
Bayılmak üzereydi, iki kelimeden ibaret tek bir cümle çıktı aralanmış dudaklarından;
Bırakma beni.
......

DaimaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin