[17 temmuz 2015]
İki gün önce telefonu suratıma kapattığından beri beni hâla aramamıştı. O kadar doluydum ki şuan karşıma çıksa bir boksör edasıyla ona dalabilirdim, muhtemelen kılı kıpırdamazdı ama olsun. Ayrıca bana etkisi bununla da sınırlı olmadı, sabah annem uyandırmasa uykuda kalıyordum ve zaten bütünlemeye kaldığım dersten yazın da kalarak tabiri caizse sıçıyordum. Neyse o beni umursamıyorsa bende umursamazdım biterdi. Kalkıp hemen giyindim, anneme sarıldım ve babamın yanağına bir öpücük kondurdum, hemen çıkıp motoruma atladım. Mideme bir anda bir ağrının oturduğunu hissettim, aç olduğumu hatırladım. Evden aç çıkmaktan nefret ederdim ama acelem vardı, en az 60 en çok da 90 olmak üzere saatte ortalama 80 km hızla Mimar Sinan'a geldim. Hemen sınavın olacağı dersliğe çıktım, 5-6 kişi vardı benim sınıfımdan ama hiçbiriyle samimiyetim yoktu doğrudan sırama oturdum, yanımdaki pencereye baktım, yerlere kadar uzanıyordu, daha da cazip olan yanı İstanbul boğazı ayaklarımın dibinde gibiydi. Hep bu manzarayı izlemekten büte kalmıştım ya zaten.
Hocamsa benden hemen sonra geldi.
-Gençler geç kaldım 2 dakika eklerim zamanınıza Dedi ve hemen sınavı başlattı.Sınav çıkışında hemen kafeteryaya koştum çünkü tüm sınav boyunca midemden ilginç sesler gelmişti. İşte bu yüzden kahvaltı yapmadan çıkamazdım dışarı.
Tam siparişimi verecekken, Azelya Dedi tiz bir ses, Asuydu. tabiki sese doğru koşmam bir oldu. Kocaman sarıldık. Bir haftadır hiç görüşmemiştik ve çok özlemiştim, o en yakın arkadaşımdı.
Bir anda yüzü düştü; Bir gelişme var mı Dedi.
Yok dedim. Görüşmesek de telefonda saatlerce konuşuyorduk bu yüzden herşeyden haberi vardı.
-Neden böyle yapıyor Asu. İnan anlayamıyorum, biliyorsun o böyle biri değil. Kendimi bildim bileli hayatımda olan insanı son Zaman'larda tanıyamıyorum.
- Bence çek karşına konuş, bugün projesini sunması için okula gelmesi lazım. Gelince tut kolundan anlatsın artık. Çıkarsın ağzındaki baklayı.
- Hayır. Dedim
- Ne demek hayır, böyle kalmak mı istiyorsun?
- Ben adım atmayacağım Asu. Zaten bir haftadır peşinde koşan benim. Artık her ne boksa gelip anlatabilirdi. Yoruldum.
- Ah. Peki . Yine gururun bir adım önde demek. Sen bilirsin. Ben her kararında yanındayım biliyorsun.
-Biliyorum dedim. Sırıttım. Hadi bişeyler yiyelim. Mideme bıçak saplanıyor.
- Olur. Dedi.
Geçip oturduk.Kafeteryadan çıkınca Asu'yla uzun bir sarılma ritüeli gerçekleştirip ayrıldık.
Bahçeye çıktım, Ben mimarlık kampüsünde gezmeye bayılırdım. Bu okulda bir senem geçmiş olmasına rağmen her gelişimde ilkmiş gibi incelerdim etrafı. Merdivenlerde, tabelalarda dış cephede, ağaçların saksılarında, duvarlarda, banklarda ve hatta tuvaletlerde bile bir sanat vardı. Bahsettiğim şey sırf yazmak için yazmak ya da komik renklere boyamak değildi bişeyleri. Okul ismine yakışır şekilde Mimar Sinan inceliğinde, şiirler yazarlardı, bakınca hayrette kalacağın grafitiler olurdu her köşesinde.
Şimdiyse karşımdaki duvara bakarken bir yazı farkettim; bir alıntıydı, gerçi bundan yüzlercesi vardı ama bunu ilk defa görmüştüm. Hatta yeni yazılmıştı eminim. Nerde görsem tanıyacağım inanılmaz güzellikte bir el yazısı vardı Edis'in. Ve bunu o yazmıştı. Okur okumaz irkildim.
Şöyle yazıyordu,
" ben denize susamıştım ama çoktan içtiğim kadehimde kan vardı"Başta hiç birşey düşünemedim, başım döndü. Sonra Koştum, hemen Edis'in olabileceği yerlere baktım, bulamadım. Telefonunu Aradım. Açmadı. Ağlamaya başladım. Bir banka çöktüm ve onu bekledim. Elimden hiç birşey gelmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Daima
ChickLitHiç bir beşeri olayın sonsuza dek sürmeyeceğinin bilincindeyim. Ben çok sevdim, ben aşık oldum. Ama aşk bile sonsuza dek sürmez farkındayım. Bu yüzden korkuyorum, onu kaybetmekten onu sonsuzdan bir an olsun erken kaybetmekten korkuyorum. Genel...