Bölüm Playlist: Ahmet Kaya - Nerden Bileceksiniz
2. BÖLÜM: "KARA KUYU"
İnsanoğlu korkar, üzülür, ağlar, güler, nefret eder, yaşar ve ölür. Peki Mahizar bu maddelerden hangisini hissediyordu?
Korku; zihninden yüreğine köprü kurmuştu.
Üzüntü; içine bir duman gibi yerleşmiş, içten içe onu yitiriyordu.
Ağlamak; bir döngü hâline gelmişti onun için. İlk yaşadıklarını düşünüyor, acının minik yüreğine fazla sızdığını hissettiğinde ağlamaya başlıyordu.
Nefret; nefret etmiyordu aslında, nefretinin ucuz insanlara pay biçmeyi istemiyordu.
Yaşamak ve ölmek; yaşayan ölüydü genç kız. Ve yaşayan ölülerin yası tutulmaz, bir mezarı olmazdı.
Nefesini tuttu Mahizar. Karanlıktan ayırt ettiği çelik mavisi gözlere bakıp, kendini cevap vermeye zorladı. Lâkin bir cevabı var mıydı, orası muâmmaydı. Yutkundu ve gözlerini kaçırdı. Göz yaşları, komut bekler gibi, akmayı bekliyordu. Sustu, içindeki feryad fidan olan acıların çığlıklarına rağmen sustu. Cevap vermedi, veremedi...
Gözlerini, kollarla sımsıkı sarılıp bir zırh gibi kuşatılmış karından çekemiyordu genç adam. Tuhaf bir şekilde geçmişin kelimelere gebe olan sayfalarını karıştırdığında, gözlerinin önüne gelen görüntü karşısında duruyordu sanki. Çekik gözler, dik burun, minyon bir tip... İrkilerek geri çekildi genç adam. Dizlerinin üzerinden geri, kalçalarının üzerine düştü. Avuç içleri sert topraklı asfalta sürtündü. Genç kızın korku ve şaşkınlık dolu bakışlarını gördüğünde gözlerini kaçırdı. "Git... Git buradan. Hemen!"
Mahizar, korkuyla karşısındaki adama bakmaya devam etti. Ne olduğunu anlayamıyordu. Neden adam bir anda bağırmaya başlamıştı? Bilmiyordu ve bu korkusunu daha da arttırıyordu.
"Gitsene!" Dilinden dökülenlerin hesabını veremedi Numan. Korkmuştu. Koskaca adam, küçücük bir kızın, yeniden kendi inşaa ettiği hayatını mahvetmesinden korktu.
Hızla oturduğu yerden kalktı genç kız. Arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. Gecenin bir vakti, nereye gideceğini bilmeden bir oraya bir buraya koşuyordu. Korkmuştu ve ayakları kendi komutundan habersiz ilerliyordu. Arkasına bakmadan, gecenin kasvetine rağmen koştu.
⚫
Avuç içlerini karnına bastırıp yürümeye devam etti genç kız. Çok açtı, susuzdu, yorgundu ama en önemlisi bir anne adayıydı. Kendine dikkat etmesi gerekiyordu fakat elindende bir şey gelmiyordu. Parası yoktu, evi barkı yoktu ve artık aileside yoktu.
Dün geceki olay beynine ışık sızdırırken irkildi. Çok korkmuştu. Çelik mavisi gözlerden öyle karanlık dumanlar çıkmıştı ki sanki bir volkan patlamış lavlar dökülmüştü dilinden.
Adımlarını durdurup, karşısındaki tamirhaneye baktı. Son çareyi dayısında deneyecekti. Diline dolanan duaları okuyup avuç içlerine üfleyerek, ellerini yüzüne sürdü.
Tamirhanenin içine girdiğinde, yeni model arabayı gördü. Gözlerini arabadan çekip etrafta gezindirdi. Bir duvarın bazı kısımlarında sinema posterleri vardı. Diğer duvarların çoğunda siyah lekeler vardı.
"Mahizar." Genç kız arkasına dönerek sesin kaynağına baktı. Dayısı siyah kaşlarını çatmış, kirli iş kıyafetleriyle ona bakıyordu.
"Celal dayı," Sertçe yutkundu. Kuruyan dudaklarını dili yardımıyla ıslatıp, gözlerini dayısından kaçırdı.
Karanlığın içindeki aydınlık görse koşup sarılacak duruma gelmişti. Tohum ekip filizlenen acı büyüktü, öyle bir büyüktü ki intiharın güzel döşeklerine yerleşmek istesede sadece kendini düşünmek bencillikti.
"Ne istiyorsun?" dedi Celal dayı, ellerini yumruk hâline getirip, dişlerini sıkarken. Gözbebeğiydi, dayısının sultanıydı. Kendi çocukları olmayınca Mahizar'a ilgi göstermişti. Onun üstüne düşmüşlerdi. Lakin acı gerçek yüreğinin en uc odalarına yer edenirken, boğazına takılan yumrular ardı ardını kesmiyordu.
"Dayı, ben..." Devamını getiremedi. Sustu. Yutkundu. Amma veyahut cevap veremedi.
"Git burdan, bir daha gözüme gözükme."
"Dayı n'olur! Benim suçum yok, yemin ederim." diye yakarışta bulundu Mahizar. Dizlerinin üzerine çöküp, kafasını eğdi. Göz yaşları sicim sicim akarken, sağ elini karnına sardı. "Dayanamıyorum dayı, gücüm kalmadı. Günlerdir aç susuz geziyorum, bana acımıyorsan karnımdakine acı... Onun...onun hiç suçu yok ki."
Ne zordu Celal dayı için, evlat bildiği kız gözlerinin önünde yiterken, ne zordu el uzatamamak. Bir damla düştü gözünden, bir damla daha... Geri çekilmeye çalıştı. Beceremedi. Yapamadı. Kıyamadı...
"Dayısının sultanı," dedi elini biricik evladının saçlarına uzatırken. Dizlerinin üzerine çöküp, genç kızla aynı boya geldi.
"Dayı," Sesi öyle çocuksu çıkmıştı ki dayanamadı Celal dayı, kollarının arasına çekip sıkıca sarıldı küçük sultanına. Saçlarına buseler kondururken, ağlayan yiğeninin sırtını sıvazladı.
"Şşş tamam güzelim, sana yardım edeceğim ama seni eve sokamam. Baban duyarsa gelir seni evden alır tekrar atar sokağa, biliyorsun."
Kafasını salladı Mahizar. Biliyordu, babası dayısına göre çok kanber bir adamdı. Şefkat ve sevgiden yoksundu. İyi ve kötünün en katı hâlini öğretir yanlışlara asla taviz vermezdi. Vermedi de. Kendi kızını bir yanlış olarak gördü, yanlıştan taviz vermedi.
Büyük bir kuyunun içine düştüğünü hissetti Mahizar. Kara kuyuya. Geleceğini kömür karasına boyayan kara kuyu. Hayallerini, umutlarını, beyaz gelinliğini kirleten kara kuyu. Çekildi içine, sonsuz karanlığa uzanan nuhusetin kara kuyusuna...
Amma velakin unutulan bir şey vardı, umut öyle kolay yiten bir şey değil küçük bir tohum düşse bile yüreğine filizlenen bir hayaldi...
⚫
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYILARIN ESRARI
Historical FictionTecavüze uğramış bir beden, kin dolu bir adama sığınabilir mi? Peki aşk? Kirlenmiş bir bedeni yüreğine sığdırır mı? "Sen ki, gökten inmiş bir melek, yavrusunu kaybetmiş masum bir ana; gönlüme yerini taht kurmuş helalimsin. Sen benim en güzel sevdams...