Yüce lider Toşenki, Poşetisla meydanında konuşmasını bitirdikten sonra ayrılmak için gemiye döndüğünde oğlu Harmen'i karşısında buldu. Gözleri tıpkı babası gibi iri ve canlı, gençlik ateşiyle yanan bir gençti Harmen. Toşenki'ye karşı bir tek Harmen cürretkar konuşabiliyor ve eleştiriyordu. Vakitsiz çıkışları babasının sinirlenmesine sebep oluyor ve bir süre ceza olarak buz kalıplarında dondurulsa da yine de bildiği yoldan şaşmıyordu Harmen. Lider ailesinin tek varisiydi. Üzerine bu yüzden çok fazla gidilmiyordu. Farklı bir lider belirleme yöntemi de olmasına rağmen yüce lider Toşenki hakimiyetin ülke üzerindeki tek aile bağında kalmasını istiyordu.
Harmen doğumundan itibaren hiçbir tıbbi müdahaleye maruz kalmamış iki doğal insandan biriydi. Ablası Mitena ile birlikte tamamen doğal olarak büyümüş ve yaşamışlardı. Harmen doğduktan sonra annesi bir Prato geleneği olarak coşkuyla yakılmıştı. Tarihin en derinlerinden gelen bu gelenek tanrıya bir şükür niteliği taşıyordu geçmişte. Bugün sadece görevin yerine getirilmesi ve kendisini ülkesi için feda etme anlamına geliyordu. Bazı geceler annesinin nasıl biri olduğunu düşlüyor ve daha önce hissetmediği garip, değişik bir duyguya kapılıyordu. Bu hiçbir Prato'lunun sahip olmadığı özlem duygusuydu. Belki bu duyguya sahip olduğu için çok şanslı, belki de çok şanssızdı.
Babasının siyah pelerinini çıkartmasını bekledi Harmen. Bakışlarında solgun ama kararlı bir ifade vardı. Babasıyla göz göze gelince:
"Kaç insan ölücek" dedi.
Çok fazla umursamadan cevap verdi Toşenki:
"Çok"
Bu söz Harmen'i öfkelendirmişti. Babasına çok fazla yakın duramazdı ama tam karşısına geçerek gözlerinin içine bakıyordu şimdi:
"Neden diğer kolonilerle aramızda bir sorun yokken o insanlara savaşmamız gerektiğini söyledin? Söylesene baba yine kendi halkını toplu ölümemi mi götüreceksin? Aklında ne var?"
Harmen'in gözlerinin önüne yakın bir zamandaki hastalıklı bir bölgede, toplanan ordu gelmişti. Babası en son onları savaşa hazırlamış ve boş bir alana gelindiğinde tuzak kapanları devreye girmiş erkek ve kadın insanlar imha edilmişti. Şimdi bunun bir kez daha yaşanılmasını istemiyordu. Babasını kendi halkına karşı hep acımasız olarak görürdü oysa halkı onu çok severdi. Toşenki gözleriyle Harmen'i süzdü. Bu çocuk ne ara bu kadar asabi olmuştu.
" Sesini alçalt yoksa bu kez seni okyanusun içinde ki kafes hücreye gönderirim." dedi ve arkasına dönerek yürümeye başladı tam uzaklaşıp gidiyordu ki bu çocuğun gelecekte Prato'yu yöneticek olduğunu hatırladı. Döndü ve henüz doğal hesapla 19 yaşında olan Harmen'e alaycı ve küçümseyici şekilde bakarak:
"Evet ortada bir savaş yok ama bu bölgede anlamadığımız ve çözemediğimiz bir şeyler oluyor.. Nufüs sayısı ile alıcıların kontrol ettiği insan sayısı arasında giderek açılan bir farklılık var. Eğer bilmek istiyorsan oğlum, sistemimiz kusursuz değilmiş ve bu daha fazla büyümeden Poşetisla da savaş ateşini yakacağım. Şimdi anladın mı neden böyle söylediğimi?"
" Ama seni coşkuyla karşıladılar, sana ihanet eden birkaç insan yüzünden neden sana sadık tüm Poşetisla'yı bitiriyorsun? Bu acımasızlık değil mi?"
" Eğer sadece 1 insan buna cürret etse aynısını yine yapardım. Bunun ne kadar önemli bir şey olduğunu anlamıyorsun? Bizi biz yapan bu sistem, bunu şu küçük mikro beynine sok evlat."
Harmen olanca gücüyle hem ellerini hem dişlerini sıkarak sessizce mırıldandı:
"Bu çok acımasızca.."
Toşenki sanki oğlunun suratında daha önce görmediği bir şey görmüş gibi dikkatle ona bakıyordu. Daha önce hiç böyle bakmamıştı. Harmen artık dayanamayıp sert bir şekilde:
"Neden öyle bakıyorsun?" dedi gözlerini alevleştirerek "Annene benziyorsun, tıpkı onun gibi gözlerin var, tıpkı onun gibi her şeye karşı çıkıyorsun. Sende onu görüyorum Harmen. Sakın annen gibi haddini aşma. Senin için iyi olmaz." dedi ve geminin ön tarafına doğru geçti.
Harmen yerinde kıpırdamadan gözleri bir noktaya odaklanmış şekilde duruyordu. İlk defa annesine benzetilmişti. Annesine karşı müthiş bir tanıma hissi kaplıyordu içini. İsmini bile bilmiyordu annesinin. Ne yapmıştı da haddi aşmıştı acaba? Hiçbir şey bilmiyordu onun hakkında. Bir kez annesini, Toşenki'ye soracak olmuştu ama cevap alamayınca bir daha hiç sormamıştı. Ablası Mitena annesi için sadece "O bir yıldızdı, güneşi tutsak edebilecek bir yıldız" diyordu. Her sorduğunda sadece bu cevabı veriyordu Mitena, o da sormayı bırakmıştı artık. Babasına sinirliydi ama annesine benzetilmek hoşuna gitmişti, onu hiç tanımıyor olmasına rağmen. Serin bir tebessüm bıraktı sonra dünyaya Harmen, annesine olan hasret eşliğinde.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prato Kolonisi
Science-Fictionİnsanların bedenlerinin kameralar tarafından izlenmeye gerek duyulmadığı, zihinlerinin takip edildiği bir dünya çağı.