Mitena, uzaklara aitti. Toprağında hayat olan, yaşam olan bir ülkeye aitti. O kendi ülkesini dört duvar arasında kurmuş ve orda yaşıyordu. Kimsenin uğramadığı, uğramayı dahi düşünmediği bir ülke. Bazen ağaç dallarının altında kızgın güneşe karşı Newton'la sohbet ediyordu. Bazen eski adıyla iskandinavya olan bölgede kutup ışıklarını seyrediyordu. Bazense Sokrates'in savunmasını dinliyordu en ön sırada. Bu Mitena'nın dünyasıydı. Hisler onun için her şey demekti. Yapılan ölçümlerde duygu oranları çok yüksek çıkmıştı zaten. Kimi zaman yüzünde büyük bir kahkaha, kimi zaman bir düşünce hali, kimi zaman da gözünden iri damlalar düşüyordu aşağı.
Başkent Sad şehrinin yakınlarında ki devasa bir kütüphaneydi burası. Mitena'nın eviydi. Koloninin ilk lideri tarafından ülkedeki bütün kütüphaneler birleştirilmiş büyük ve tek bir kütüphane oluşturulmuştu. İlk zamanlarda uğrayanı olmasına rağmen insanlar burayı artık unutmuştu. Çalışıyorlardı, çok çalışıyorlardı. Unutmaları normaldi. Çok fazla türde kitap, papirus, tablet, cd, mega bellek... Geçmişin saklı olduğu yerdi burası. Harmen doğmadan önce ilk kez annesiyle gelmişti buraya. Eskiden kaldığı sarayın duvarları artık dayanılmazlaşmış kütüphane de kendine bir oda yaptırmıştı. Babasıyla çok fazla konuşmaz. Kimi zaman Harmen onu görmeye gelirdi . Dili olmadığını düşünenler vardı ama Mitena sadece konuşmayı seven biri değildi. Sarayda uzun sessizlikler içine gömülürdü hep, ince sesini çok fazla duyan olmamıştı Prato da.
Koyu altın sarısı saçları omuzlarına dağılmış, yeşil gözü mavi kirpikleriyle örtülmüş halde elinde tuttuğu mavi kitaba odaklanmıştı. Huzur içinde yaslandığı yumuşak zeminde gözlerini satırların üzerinden hiç ayırmıyordu. Tıpkı yeni yerler görmeye meraklı bir çocuğun hali vardı üzerinde. Gözleri okuduğu satırlara uyum sağlar şekilde tepkiden tepkiye geçiyordu. Bazen gülümsemenin parlaklığına bürünüyor. Bazen donuk bir heyecan odaklanması içinde takip ediyordu satırları.
Bir çift yankılanan ayak sesiyle irkildi Mitena. Kitapların raflarına ilişen tozların, yere serpilecek kadar güçlü bir akustiğe sahip adım sesleri. Bulunduğu yerden hiç doğrulmadan, hızlı bir şekilde yaklaşmakta olanı bekliyordu. Elinde tuttuğu 1903 basım tarihli Jack London'un "Vahşetin Çağrısı" kitabını kaldığı yere bir kuru yaprak koyarak kapattı. Fazlasıyla yüksek kitap raflarının ve dar şekilde dizilmiş kitaplar kimin geldiğini görmesini engelliyordu. Kulağını keskinleştirip adım sesine odaklanınca gelenin kardeşi Harmen olduğunu varsaydı. Yanılmamıştı güçlü içgüdüleri onu haklı çıkarttı.
Harmen gelir gelmez hararetli bir şekilde:
"Söylesene Mitena okuduğun şu şeyler arasında kendisini seven halkını, ölüme sürükleyen liderler var mı?" diye sordu.
Mitena gözlerini Harmen den ayırmadan doğruldu. Yüzünde sanki bu soruyu bekliyormuş gibi bir ifade vardı. Sakin bir ses tonuyla:
" Tarih böyle insanlarla doludur kardeşim. Güce ulaşmak, en güçlü olabilmek için çok büyük kötülükler yapman gerekir." dedi ve bir anda durgunlaştı. Uzak taraftaki üçgen pencereye doğru çevirdi bakışlarını. Yeşil gözlerinde yeşeren bir parlama ortaya çıkıyordu yavaş yavaş. Güç için öldürülen insanlar bir anda gözlerinin önünde tasvir edilmişti belki de. Bir süre sessizlik içinde bekledikten sonra tekrar Harmen'e döndü.
" Belki de yaşamaktansa ölü biri olmak bazen daha iyidir Harmen." dedi ve ona sanki suçlu biriymiş gibi bakmaya başladı. Zaten iri olan gözleri daha da açılan Harmen:
" Ölmek her zaman en kötü şeydir. Sen ne diyorsun Mitena?" dedi anlamamış gibi bakarak. Mitena gözleriyle Harmen'i süzdükten sonra " Söylesene bana Harmen hiçbir özgürlüğün olmadığı, insanların sadece iş ve savaş için kullanıldığı bir ülkede onurlu şekilde ölmek daha iyi değil midir ?" dedi. Böyle saçma şeyler duymayı beklemeyen Harmen iyice öfkelenmişti.
"Prato da özgürlük olmadığını nasıl söylersin, biz evrendeki en özgür ülkeyiz. Kendine gel Mitena, çalışıyoruz çünkü Prato'nun en iyi olduğunu göstermek için. Vatanımız bizi birbirine bağlayan tek şey, doyduğumuz ve yaşadığımız yer için tabiki de savaşıcaz. Senin dediğin gibi bir şey yok kimse bu durumdan şikayetçi değil." konuşmasını bitirmeden araya girdi Mitena
"Şikayetçi değiller çünkü onları siz alıştırdınız. Önce doğal akışı bozarak çocukluk evresini aldınız. Sen ve ben çocukluk nedir biliyoruz ama ya diğer insanlar Harmen. Onlar bu duyguyu yaşamadılar. Sonra her gün verdiğiniz ilaçlarla duygularını körelttiniz. Siz onların şikayet edebilme imkanını çaldınız kardeşim, neden şikayet etmiyorlar sanıyorsun." dedi ve gözlerinde samimi ve kararlı bir şekilde devam etti.
"Kardeşim, ortada bir yanlış var ve ben bunu görüyorum. Eğer tek bir şey isteyecek olsaydım senin de bunu görmeni dilerdim." dedi ve duruşunu bozmadan Harmen'e bakmaya devam etti. Harmen gizleyemediği öfkesiyle:
"Hayır Mitena Hayır yanlış olan sensin, kendini bu garip yere kapatmandan anlaşılmıyor mu zaten yanlış olanın sen olduğu. Bu okuduğun garip şeyler, şu izlediğin garip şeyler senin beynini bulandırmış. Burdan hiç çıkmasan iyi edersin kardeşim." dedi ve gitmek için hamle yaptı. Uzaklaşmak üzereyken Mitena'nın ince ağlamaklı sesini ardında işitti.
"Bir daha geleceksin değil mi?" Harmen duymamış gibi yoluna devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prato Kolonisi
Science Fictionİnsanların bedenlerinin kameralar tarafından izlenmeye gerek duyulmadığı, zihinlerinin takip edildiği bir dünya çağı.