SON DURAĞA VARMADAN

51 2 0
                                    




BİRİNCİ KİTAP

YAZAN: MEHMET ÇALIK








                                                                                  "Sevgili arsız ölüm" L. TEKİN

-1-



Delikanlı otobüse binip, yerine oturduktan sonra gözlerini kapamış ve bir daha açmamıştı. Arka koltuklardan birinde oturuyordu. Dizlerinin üzerindeki ders kitaplarını düşecekmişçesine sımsıkı tutan narin elleri hareketsiz duruyordu. Kapaklarına sporcu resimleri yapıştırılıp, ince naylon kaplanmış kitaplar meraklı bakan gözlerden delikanlının ne okuduğunu, nerede okuduğunu gizliyordu.

Otobüs durdu. Kavşaktaki trafik ışığı sarı yanmıştı. Delikanlı gözlerini açtı kafasını soğuk cama dayadı. Büyük postaneyi gördü sarı ışıklarıyla. Akşamın alacakaranlığında oldukça hüzün verici bir yerdi büyük postane. Önünde birileri bir diğerlerini bekliyordu. Kızlar erkekleri, erkekler kızları bekliyordu ki çoğu beklediklerinin gelmeyeceklerini bilerek.

Otobüs alacaklarını aldı, hareket etti. Farları kara asfaltta ışık kırılmaları oluşturuyor, tekerler kalabalık trafikte yavaş yavaş ilerliyordu. Delikanlı bu yavaşlığa sevindi aynı zamanda içten içe ürpererek. Koltuğuna daha bir gömüldü, büzüldü ufaldı ve "Şu otobüs hep gitse, hiçbir yere varmasa." diye düşündü. Ağlamak istiyordu ama gözyaşları bitmişti ya da ağlayamayacak kadar acı doluydu. Delikanlı uykuyla uyanıklık arasında ilk çocukluk yıllarına, on yaşlarındaki günlerine döndü.

..........................................................................................

Dedemin evinde ilk hatırladığım dış kapı değildir. Dış kapıdan içeri girince iki adımlık mesafeden sonra gelen o kocaman sarı kapının buzlu camları, anılarımda hep en öndedir. Dış kapıdan girip, hemen burun buruna gelinen bu kapı insanda klostrofobik bir etki bırakırdı. Benim için dedemin evi bu kapıydı. Kışın sobayla ısınan salon soğumasın diye giriş kapısından sonra böyle bir kapı yapılmasını dedem Numan Ağa istemişti.

Yengemin kız kardeşi yazın bu iki kapı arasında kalan bölmedeki somyanın üstünde oturur, nakışını işler, Polis Radyosu dinler, koca beklerdi. Kapı ilk yapıldığı günden beri hep sarıya boyalıydı ve hep de zor kapanırdı. Zor kapandığı için de kışın bile yarım açık dururdu. Kapının açık kalmasından dolayı salonun soğuyacağını, ardından daha çok odun yanacağını düşünen dedem kapıdan giren her kim olursa olsun selamını almadan önce kapıyı kapattırır, ardından selamına karşılık verirdi.

O gün yazdı ve cereyan yapsın diye sarı kapı ardına kadar açıktı. İçeri girdim. Dışarıdaki yaz güneşinin öğlen ışığına alışık gözlerim içerinin loş karanlığına ilk anda uyum sağlayamadığından salondaki kalabalığı tanıyamadım. Sarı kapının önünde bir süre durdum. Belki de içeridekilerin yabancı olabileceklerinden çekiniyordum. Yürüdüm salonun ortasına kadar geldim. İlk önce somyada yatan yengemi fark ettim. Üstünde, yeşil zemin üzerine beyaz çizgili battaniye vardı. Sıcaktan rahatsız olduğu belliydi ama battaniye de olmasa bu sefer de üşüyecekti sanki...

Yan kapıdan büyük teyzemin kızı Ümit çıktı. Küçük teyzeme seslenerek:

-"Teyze! Bak Mete gelmiş. Ebegümecileri o toplasın."

Ümit'in seslendiği küçük teyzem yerde, minderde oturuyor. Yeni evli genç kadın yengemin doğum yaptığını duyunca kocasıyla alelacele gelmiş. Büyük bir sevinçle ayrıldığı eve, Numan Ağa konağının tek oğlan torununun hastalığı için tekrar dönmüştü. Şimdi kederli bir yüzle oturuyordu. Beni görünce yüzü aydınlanır gibi oldu.

Son DurakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin