Okul çıkışı abimin gelmesini beklerken sınıf arkadaşlarım şehir efsanelerini ve korku hikayelerini anlatıyorlardı birbirlerine. Daha yedi yaşında bu tarz şeyleri nereden duyuyorlardı bilemiyorum ama başka işim olmadığından ben de dinliyordum. Sonuncusu çok saçmaydı. Sana normal biri gibi görünen biri gelip birlikte bir şeyler yemeyi teklif ediyor ondan önce yemeyi bırakırsan sana saldırıyor, devam edersen çatlayana kadar yemen gerekiyor yani her şekilde ölüyorsun. Yüksek hayal gücüme rağmen benim için bile komikti. Neyse ki abim geliyor ve artık bu saçmalıkları bırakıp teyzemin evine dönüyoruz. Teyzemin işi geç bittiği için evde abimle yalnızız.
Annem bana hamileyken babam başka bir kadın için bizi bırakıp gitmiş. Bizim evde ondan pek bahsedilmez. Abimin anlattığına göre anneme çok kötü davranıyormuş. Annemse ben 4 yaşındayken kanserden ölmüş. Abim ve teyzemden başka akrabam var mı onu bile bilmiyorum ama onlar bana yetiyor. Üç yıldır birbirimize destek oluyoruz. Bir şeyler yemek için abimin yanına gidiyorum ama uyumuş kalmış. Ben de kilerden tam yağlı süt ve ekmeklikten buğday ekmeği alıp onları yiyorum. Ulaşabildiğim fazla yiyecek yok. Kapı çalınca abime seslensem de cevap gelmiyor ve ben bakmaya gidiyorum. Benim yaşlarımda uzun saçlı, pembe elbiseli bir kız. Evimize girip giremeyeceğini soruyor ve tabi ki yedi yaşın gereği olarak hemen içeri alıyorum.
Ona da süt ve ekmek ikram ediyorum ama bana sanki pislik yiyormuşum gibi bakıp küçük pembe çantasından bir kutu çıkarıyor. Zaten aç olduğum için ne olduğuna çok da dikkat etmeden küçük beyaz şeylerden bir tane alıp hemen ağzıma atıyorum. Bunun sarımsak olduğunu anlamam uzun sürmüyor fakat çoktan yutmuş oluyorum. Kendi de yerken bana bir tane daha uzatıyor fakat istemediğimi söylüyorum. Bana baktığında bir saniyeliğine göz bebekleri şekil değiştiriyor gibi geliyor fakat yanlış gordugumu düşünüp kibarlık olsun diye ve açıkçası biraz da korkudan bir tane daha alıp çiğnemeden yutuyorum.
Ben almayı bıraktığımda bana dönüyor bir süre durduktan sonra üzerime atlıyor ve beni yere seriyor. Ben çığlık çığlığa bağırıp bir yandan da kaçmaya çalışırken yeni uyanan abim gelip ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Kızın tırnakları öyle keskin ki abimin koluna attığı çizik hemen kanamaya başlıyor. İkimiz birden kızdan kaçmaya çalışsak da pek başarılı olamıyoruz ve abimin üstüne atılıyor. Abim kızın yırtmaya çalıştığı boğazını korumaya çalışırken ben de en yakında bulduğum vazoyu kızın kafasına atıyorum. Onun afalladığı arada kurtulan abim arkasından sarılıp kızı tutmaya çalışıyor ama yaşına göre iri olan abimi bile kolaylıkla savuşturan küçük şeytan onu tekrar yere seriyor. Tırnakları gözlerimin önünde daha da keskinleşiyor ve tırnaklarını abimin boynuna geçireceği sırada abim kolundan yakalıyor. Yine de ne kadar zorlandığını ve fazla dayanamayacağını anlayabiliyorum. Kesinlikle bir şeyler yapmam gerek. Zaten mutfakta olduğumuz için koşup çekmeceden en büyük bıçağı kapıyorum. Küçük şeytan abimle meşgul olduğundan beni farketmiyor ve bıçağı sırtına saplıyorum. Önce hareketsiz kalıyor sonra çırpınmaya başlayıp yere düşüyor.
Kız hareketsiz yatarken ikimiz de şok olmuş vaziyette hareketsiz bekliyoruz. Yaklaşık iki saat mutfağa yaklaşmadan odalarda dolanıyoruz ve sonunda polisi arama kararı alıyoruz. Abim ceza evine gideceğimizi söylese de ikna olmuyorum ve abimin polisle konuşmasından on beş dakika kadar sonra polisler gelmiş oluyor. Kapıyı açtığımızda karşımızda bekleyen üç gergin polis memuru cesedin yerini soruyor ve biz de mutfağı işaret ediyoruz. Hızla mutfağa yönelen memurlardan biri tiksinmiş bir ifadeyle çıkıyor ve kızgın bir şekilde bize bakıyor. Böyle şeyler için polisi meşgul etmemelisiniz dedikten sonra arkadaşlarını da alıp çıkıyor. İkimiz de bir şey anlamasak da mutfağa gitmemiz gerektiğini biliyoruz. Onu gördüğüm an midem kasılmaya başlıyor. Kendimi tutamayıp soruyorum. "Bu da ne böyle?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çift Gezenler
Fantasyİki kardeşin ilerlediği karanlık bir yol ve yolun sonunda onları bekleyen tuhaf bir yaratık... Bu yolda onlarla birlikte bir adım atmaya hazır mısın?