1. Bölüm

26 0 0
                                    

"Nasılsın?" dedi. Kötü diyemedim. O biliyor iyi olmadığımı. Umurunda olsam anlar, der sen iyi değilsin. Değilim işte iyi de değilim umurunda da değilim. "İyi." dedim sesimi titremesine engel olamayarak. "Sen gerçekten iyi misin?" Sorusu sanki Tanrı'nın bir yanıtıydı umut kırıklıklarıma. İyi değilim adam. Sana hiç iyi değilim... "Sen nasılsın?" dedim cevap vermeden. "Göründüğüm gibiyim." dedi oldukça sakin bir sesle. "Kalbin nasıl peki?" durdu biraz. Beklemiyordu böyle bir soru biliyorum. Ama ben seni bekliyorum adam canımın son zerresine kadar hem de... "Yorgun. Kalbim yorgun Gazal. Çok yorgun..." sonra derin bir sessizlik oldu. Elim kalbime gitti. "Kapatalım." dedim. "Konuyu mu?" dedi şakacı çıkmasına uğraştığı sesiyle. "Konuyu da telefonu da." Soğuk değilde... sert bir sesle -hah, aynen sert- konuşmuştum. Telefondan dıt dıt sesleri yükselirken bir kadın sesi. Annem! "Hadi kalk okula geç kalacaksın!" Of anne ya! Şaka gibi resmen. Alarmımın sesi kendi sesi yapmış yaa. Her neyse konumuz bu değil. Konumuz ben neden sabahın sekizinde kalkıyorum acaba! Gözlerimi kırpıştırıp saate tekrar baktım. Saat sekiz!!!!! Tabi ben panikledim hemen yataktan atladım ve öldüm hikaye de burda bittiiiiiii! Şaka şaka. Esprilerime zaten sadece Gökay güler o da nadiren. Nezaketen. Alınmadım yani. Her neyse konumuz bu da değil. Siyah ve gri tonlarının hakim olduğu odama -hayır başka odam yok- gittim ve dolabımdan bir Wattpad hikayesindeki kızlar gibi şort filan çıkarmadım saçmalamayın. Siyah bir jean ve üstüme okulun yeşil forma üstünü geçiriverdim. Gri kapşonlu hırkamı çantama sıkıştırdım. Beyaz spor ayakkabılarımı giyerek 'kombinimi' tamamladım. Kahvaltıya indim ve babama -ensesine- koccaman sulu öpücük kondurdum. Biraz tuhafımdır ama konumuz kesinlikle bu da değil. "Seni ben mi doğurdum?" dedi. "Beni leylekler getirdi babitakitoşkitom." dedim en ciddi sesimle. Her sabahki repliğimizden sonra kahvaltı ettim ve annemin yanına gittim. "Karıcığım! Uyandım. SAYENDE!" dedim gülerek. Tebessüm etti. Yanına oturdum ve elini sıkıca tuttum. Annem sen hiç ölme emi. Elimi sıktı düşündüklerimi duymuşçasına. "Bugün yine çok ateşlisin." dedim elim yanaklarına dokunurken. Güldük.  "Sus kız çarpcam ağzına elimin tersiyle." Güçsüz ancak bir o kadar da otoriter sesiyle gülümsetmişti yine beni. Uzun süredir nadiren gülümser olmuştum. İçtenlikle gülmezsem ne anlamı olurdu ki. Derken çıktım evden. Okula yürüyerek gidecektim. Son anda karar değiştirip depodaki bisikletimi aldım, elimdeki telefonu sessizdeki çıkardıktan sonra çantama koydum ardından da çantamı bisikletimin sepetine yerleştirdim. Tam yola çıkıyordum ki Caner'in sesini duydum. "Şşt yavrum! Hepsi senin mi!" Hüma'yla aralarında bir espriydi bu. Ardından kahkaha demeye utandığım bir böğürme sesi çıkardı. "Çakmağın var mı?" diye sordum küçük bir gülüşün ardından. Yüzümü ona dönmeden konuşuyordum. "Yok. Neden?" Omzumun üzerinden alayla baktım. Ama görmedi yüzümü. "Sana bi çakmak lâzım." Hani şu ağzı yamuk emoji gülüşü var ya hah tam da o gülüşten attım. Birkaç boş dakikanın ardından anlamış olacak ki söylediğimi, "Sen ne yapacaksın ki çakmağı? Sigaraya mı başladın?" diyerek beni yanılttı. Öyle sesli gülmüştüm ki üç ya da dört tane evin camından bakan insanlar görmüştüm. Bu rekordu. Dıt dırıt dırııııt!!!! Caner'e döndüm. "Caner?" Sesimdeki öfke can alıcı derecedendi. Bir adım geriledi yüzümü görünce. "Gazal?" Sesinden belliydi. Onu korkutmuştum. Testere sesimi takınarak güçlü bir kahkaha attım ve üzerine yürümeye başladım. Caner tam arkasını dönmüş kaçıyordu ki sırtına atladım. "Ya sen beni nasıl Hüma'yla karıştırırsın?" dedim sitem dolu bir sesle. "Abla vallahi bilerek olmadı. Yemin ederim bir daha olmayacak. Gerçekten." Acınası hâldeydi. Yere atladım ve karşısına dikildim. "Hüma, Seray ile okula gitti sevgilisi." Peki derecesine mırıldandı ve gitti. Okula geç kalmak üzereydim ve tek çarem babamdı. Bisikleti yerine koyup eve fırladım. Şansıma babam evden çıkıyordu. "Baba Beni Okula Gönder." dememle eliyle illallah hareketi yaptı. "Hadi ya geçerken beni bi sümkür babaaaa." Yüzünü buruşturdu. "Iyhh. Hadi atla." Yaşasın ben yaşasın iğrençlik. -kötü kahkaha- Böylelikle okula geç kalmadım demeyi çok isterdim ancak öyle olmadı. Trafiğe takıldık ve ilk dersin yarısını kaçırdım. Ama olsundu yürümekten -bisikletten- kurtulmuştum en nihayetinde.

Derse girmektense bahçede oturmuş Pera'dan Ağla dinliyordum. Sesim çok kötü değildi hatta iyi sayılırdı ama asla Hüma'nın sesi gibi bir sese yahut hayatı gibi bir hayata sahip olamayacaktım. Evet kardeşiz. Ben ve Hüma. Bir de Seray var. O ise... konuşamıyor. En büyüğümüz olan Hüma benden iki dakika büyük. Seray ise benden dört dakika küçük. 17 yaşındayız. Lise 3 evet. Ve aynı okuldayız evet. Bunları bıkkınlıkla söylüyormuşum gibi gelebilir ama öyle değil. Onları seviyorum. Hüma bilmesin, olur mu? Başıma kakar durur.

Teneffüs zilinin çalmasıyla sınıfa yöneldim. Karşıdan gelen bir adet öfkeli Hüma ile karşılaşmam, sağdaki bir adet salak Gökay ile bakışmam ve Merda'ya çarpıp merdivenden aşağı düşmem... Bunların hepsi sadece bir buçuk saniye içerisinde gerçekleşti. Kafamı çarpmış olmalıyım ki hatırladığım son şey acı dolu bir çığlık ve sarışın silüetlerdi.

Merhaba herkese. Kısa bir not paylaşmak istiyorum. İnsanlar bazen hatalar yapar. Kimi telafi edilirken kimi derin izler bırakır. Bem de o hatalardan yaptım işte. Düştüm ve ağladım. Gün geçtikçe de alışıyorum. Ayağa kalkmaya uğraşıyorum. Hikâyenin baş karakteri Gazal ancak ben kendimi tamamen Seray ile bağdaştırıyorum. Bu kadar yeter sanırım. İyi okumalar.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 24, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlıktaki Sarışın(lar)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin