~İntikamın Doğuşu Bölüm 1~

24 5 5
                                    

Okuduğunuz tarihi ve saati yazın🖤

.......

Hepimiz bir miktar kötüymüşüz. Kimi sadece bu yönünü gösteriyor, kimi ise tamamen bu yönünü saklıyormuş. Ve bazılarımız bir miktar iyiymişiz. Bazılarımızsa iyi gibi görünenler,özlerinde iyiliğin özünü barındıramayanlarmış. Namı değer iki yüzlüler...
Bugün tam da şu an hayatımı bütün fedakarlıklarla adadığım,  kalbimi en ince ayrıntısına kadar açtığım , sevgilim dediğim adamın aslında gerçekten özünde iyilik bulundurmayan biri olduğuna şahit oluyorum. Dünya ilk defa mı bu kadar hızlı dönüyor yoksa gördüklerim hücrelerimin dahi başını mı döndürdü bilmiyorum. Seslenmek, çığlık atmak için ağzımı açıyorum fakat ses çıkaramıyorum. Adım atmak istiyorum fakat yürümeyi henüz öğrenmemiş bir bebekten farksız düştüğüm yerden kalkamıyorum. Ne ara dizlerimin üstüne çöktüm bunu dahi bilmiyorum.

Evet şu an gözlerimle ihanete uğradığıma şahit oluyorum. Duyduğum tek sesin kalbimin yerinden çıkacak gibi atması ve gözyaşlarımın etrafı bulanıklaştırmasından iyi şeylerin olmayacağının farkındayım. Dünya kısa süreliğine ayaklarımın altından kayıp gidiyor. Bedenim zemine teslim olurken gözlerim karanlıkla buluşuyor. Ve karanlık beni teslim alıyor.

"Aylin hanım... Aylin hanım.. Doktor bey uyanıyor."

Gözlerimi açtığımda hiçbir şeyin rüya olmadığının farkındaydım. Yakından tanıdığım hastane odası, hemşireler ve beyaz saçlı yaşını almış bir doktor....
İyi olduğumu yol kenarında bayıldığımı ve bir bekçinin beni alıp hastaneye getirdiğini söylediklerini duydum. Geri kalan konuşma pek ilgimi çekmediği için sedye tipi yataktan kalktım ve sendeleyerek yürümeye başladım. Masanın üstünde içi boşaltılmış çantamı hızlıca toparlayarak odadan çıktım. Durmamı söyleseler de dinlemedim ve yürüdüm.  Önümde ince uzun bir hastane koridoru vardı. Zaman gerçek kavramını yitirmişti sanki. Yürüdükçe yürüdüm. Saniyeler yıllara dönmüş gibiydi. Attığım her adım canımı yakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Kalbim beynimi ele geçirmişti sanki. Gördüklerim bir perde oyunu gibi gözümün önünden hiç gitmiyordu.

Emre... Uğruna arkadaşlarımı bile karşıma aldığım adam. Gözlerimin önünde o kızı.... Ah düşünürken bile telafuz edemediğim hıyarlığı yapan adam.
Hakkında daha öncelerinde gram şüphe etmediğim bu hayatta güvenmenin ne demek olduğunu bana öğrettiğine inandığım adam. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Sadece yürüyorum ve ağlıyorum. Konuşmak istiyorum ama yapamıyorum. Hıçkırıklarım yerini sessizliğe bırakıyor ve sadece yürüyorum.

Derinlerden çok tanıdık bir melodi sesi geliyordu.  Sanırım telefonum çalıyor. Hala uyuşukluğu geçmeyen ellerimle çantamdan telefonumu çıkarttığımda babamın ısrarla aradığını gördüm. Ama açmadım...

Çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Kendime ait olmayan bir hayatın içine düşmüş gibi hissettiğimi biliyorum sadece.

Ağır aksak adımlarla evime vardığımda usulca anahtarımı çıkartıp sessizce evime girdim. Kimseye hesap vermek istemediğim için ağır ağır odama çıktım ve üstümdekileri çıkarttım. Bedenim benden habersiz ne yapması gerektiğini biliyor ve öyle davranıyor gibiydi. Hiçbir zaman suyun altında ağlayamadığımı bildiğim için hemen duşa atladım ve kendimi sıcak suya teslim ettim. Saatler geçtiğini buruşmuş ellerimden farkederek duştan çıktım. Neydim ben şimdi? Yaşayan bir ölü mü?

Aynanın karşısına geçtiğimde gerçekten berbat gözüktüğümün farkına yeni varmıştım. Kırmızı bir burun, morarmış göz altları ve kan çanağına dönmüş gözler.... Bedenim hala kontrolüm dışı hareket etmekten başka bir şey yapmıyordu. Yavaş adımlarla mutfağa gittim ve annemle yemek yaparken severek kullandığım pembe bıçağımı alıp odama çıktım. Şu an hayatımdaki tek pembe şeyin bu bıçak olduğunu düşünmeden kendimi alıkoyamadım. Gereksiz bir düşünceydi farkındayım ama hislerim de bedenim gibi kontrolden çıkmış durumdaydı. Kendimi elimde pembe bıçağım ile  aynanın karşına geçmiş şekilde buldum. Uzuvlarımı en ince ayrıntısına kadar izliyordum. Neden yaptığımı kimse sormasın bilmiyorum. Ellerim o çok sevdiğim saçlarıma gitti. Ve usulca pembe bıçağımla gelişigüzel kestiğim saçlarım kucağıma dökülüyordu. Sessizlik yerini hıçkırıklarıma ve çığlıklarıma bıraktı. Kontrolden çıkmış gibi saçlarımı kesmeye ve çığlık atmaya devam ediyordum. Aniden odamın kapısı bir hışımla açıldı. Aynadan odaya babamın pijamalı uykudan kalkmış şekilde girdiğini gördüm. Arkama dönüp yüzüne bakacak kadar cesur hissetmiyor sadece ağlıyordum. Babamın hayal kırıklığına uğradığının ve şok içinde donup kaldığının farkındaydım. Yine de ara ara çığlık atmaya devam ediyordum. Elimden bir anda bıçağın çekilip alındığını hissettim. Babam omuzlarımdan tutmuş beni sarsmakla meşguldü. İtmek istedim fakat başarılı olamadım.

"Çıldırdın mı sen? Ne bu halin? Kendine gel Aylin . Kim ne yaptı sana ? Allah'ım deliricem ne oluyor kızıma böyle"
Diye feryat eden babama:
"Uzak dur benden baba, herkes aynı, bıktım anlıyor musun bıktım. İnsanlar beni aldatmaktan kandırmaktan başka hiç bir şey yapmıyor. Nasıl aldatır beni nasıl yapar bana bunu güvenmiştim, tüm kalbimle güvenmiştim."
Diye çığlık atarken buldum kendimi. Ne diyordum ben? Ne yapıyordum böyle?

Babam hayal kırıklığı içinde usulca benden uzaklaştı ve dakikalarca ya da saniyelerce emin değilim gözlerimin içine baktı.

"Elin oğlu için bu hallere düşüceğini de mi görücektim. Kendine gel . Benim kızım bu değil. "
Hakkım olmayan bir şekilde babama bağırmaya devam ediyor ve kendimi kontrol etmek istesem de başaramıyordum.
"Bu. Senin kızın bu. Herkes tarafından aldatılan kızın bu. Çıldırdım baba anlıyor musun kaldıramıyorum artık. Kimseyi görmek istemiyorum yalnız bırak beni. Çık odamdan çık."
Babam inanmaz gözlerle bana bakmaya devam ediyordu. İçimdeki Aylin babasına sarılıp ağlamak istese de dışım bunun aksini idda eden hareketlerde bulunuyordu.En son defol bakma bana öyle diye bağırdığımı hatırlıyorum. Ve babamın son kez kurduğu o cümleler yankılanıyor beynimde.

"Sana yazıklar olsun. Sen bu kadar mıydın gerçekten? Benim kızım bu kadar aciz miydi ? Dedi ve göz pınarlarında birikmiş gözyaşlarıyla birikte bıçağımı da alıp odamdan çıktı gitti. Sokak kapısının sesini de duyduğumda artık evde tamamen yalnız olduğumun farkındaydım.

Ben ne yapıyordum böyle? Ben gerçekten bu muydum? Ben bu kadar aciz miydim? Hayır, hayır, hayır... Ben bu olamazdım.

Bir süre boş boş babamın çıkıp gittiği kapıya baktıktan sonra ağlamam kesilmişti. Babamın kısa ama öz olan sözleri bir şeylerin farkına varmama yetmişti de artmıştı bile. İçimdeki acizlik hissi yerini güçlü bir öfkeye bırakmıştı.
Tekrar aynanın karşısına geçtim ve kendimi kim olduğumu hatırlattım.
"Ben Aylin Polat. Annesini seneler önce bir trafik kazasında kaybetmiş tek dayanağı babası olan evin tek prensesi. Elin oğlu için bu hallere düşecek kadar aciz olmayan kız. Babasından başka kimseye güvenmemesi gereken kız. Ve ona yapılanı asla cezasız bırakmayacak olan kız. Bugünü asla unutma Emre Tekin. Bugün seni tüm benliğinle öldürüyorum. Hiç doğmamak üzere toprağa veriyorum. Yeniden filiz vermemen için anlaşıyorum toprakla. Ben bugün seni, hislerimi, belki de inandığım bütün gerçekleri gömüyorum. Hislerimi de seninle birlikte koyuyorum o tabuta. Hislerimin katili olduğunu sakın unutma.Bana yaşattığını ömrün boyunca hatırla. Çünkü ben asla unutmayacağım . Yıllarca inandığım gerçekleri bir gecede berbat ettiğini ve belki de yıllarca beni kandırdığını asla unutmayacağım ve bedelini çok ağır ödeticeğim. Bana yaşattıklarını bir başka kıza yaşatmaman için elimden ne geliyorsa yapacağım. Babamın gözlerimdeki hayal kırıklığı benim pusulam olacak. Yanlışa düştüğümü hissettiğim her an aklıma babam gelecek. Kalbim asla bir daha senin için atmayacak. Zarar görecek olan kişi ben değil sen olucaksın. Karanlığıma hoşgeldin Emre ..."
.......

İNTİKAMIN YÜKSELİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin