"YALAN"

98 51 2
                                    

"Onu yeme çok sıcak! Hem de karşında bir Prens dururken nasıl böyle bir cürretkârlık yaparsın!"

"Ne yani Prenssiniz diye yemek yemeyeyim mi? Bana ne canım prensseniz Allah Allah!"

"Anlaşılan sizin sarayda terbiye verilmiyor."

"Ne sarayı? Ha evet bizim saray doğru ya (az kalsın ifşa ediliyordum) terbiye gayet iyi veriliyor asıl size verilmemiş bu terbiye. Daha bana yanıt bile vermiyorsunuz , sürekli ufaklık diyorsunuz."

"Sen kahvaltıda yürek falan mı yedin? bu ne cesaret böyle! Ben Pre..."

" Evet siz Prenssiniz yeter! anladım."

(Bana öfkeli bir bakış attı. Sanırım sözünün kesilmesinden  de hoşlanmıyor. Ama canını sıkan herkesi öldürecek kadar acımasız olduğu söylendi , peki neden beni öldürmüyor ki?)

"Tamam , tamam sustum özür dilerim majesteleri. Beni öldürmeyeceksiniz değil mi?"

"Ona söz veremem. Dikkatli ol!"

(Allah'ım tam bir sinir kaynağı)

***

Yemeğimizi yedikten sonra ellerimizi yıkamak için yakınlardaki bir kuyuya gittik , kova ve ip vardı ip yardımıyla kovayı aşağıya indirdim ve çekmeye başladım. Kova o kadar ağırdı ki neredeyse ipi çekerken ben kuyuya düşecektim , ama kibirli Prensimiz oturmuş beni izliyordu. Ah , ne kadar kaba biri , insan yardım eder!

Kovayı son gücümle çekiyordum yerdeki çamur yüzünden birden ayağım kaydı , tam kuyuya düşecekken YARDIMSEVER Prensimiz beni belimden tutup kurtardı. Ne yani bana yardım etmesi için her seferinde kendimi tehlikeye mi atmalıyım? Yinede beni kurtardığı için ona minnettarım o ayrı bir konu , teşekkür ettim  (hiçbir şey demedi) , beni yere oturttu sonra da kendisi kuyuya gitti ve kovayı çekmeye başladı , adamdaki güce baksana sen iki dakikada çıkarıverdi ve:

"Ninjalarla bile dövüşürüm diyen kız su kovasını mı çekemedi yani? "(dedi bana , her zamanki kibirli ses tonuyla)

Bende:

"Hey! sadece ayağım kaydı yoksa rahatlıkla çekiyordum ben"

"O zaman gel ve çek bu sefer sana yardımcı olacağım hadi."

(Ne yapacağımı bilemedim ya beni kuyudan aşağı atarsa? Ama yine de gittim)

Geri çekildi ve kovayı indirmem için bana yer verdi. Ben de boş kovayı güçlük çekmeden indirdim. Sonra sıra su dolu kovayı yukarı çekmeye gelince elini benim elimin üzerine koydu ve çekmemde bana yardım etti. (Gerçi ben sadece ona bakıyordum sanırım ona sadece %20 faydam oldu. Hem insan şaşırıyor yani ipte o kadar yer varken benden tutunması falan...)

***

Akşam olunca mağaraya geri döndük. Orada daha ne kadar kalacağız bilmiyorum ama sesimi çıkarmıyorum sanırım ondan birazcık (ama sadece azıcık yani) korkuyordum , aynı zamanda da tersi bir şekilde onun sesini duyup , onunla vakit geçirmeyi seviyordum.)Ben o kadar yorulmuştum ki sadece gelip yattığımı hatırlıyorum. Sabah oldu , gözlerimi yavaşça açtım ve yanıma baktım So hala uyuyordu. İstemsizce ona bakakaldım. (İnşallah bunlar tahmin ettiğim duygunun belirtileri değildir!)

Sonra kalkıp biraz gezinmeye karar verdim. Mağaradan çıktığım anda bir yağmur bastırdı ve ardından da gök gürültüleri peşi sıra geldi , korkup mağaranın kenarına oturdum. Bu yağmur nedeniyle başımıza bir şey gelir mi diye endişelenmeye başladım ne de olsa dağın başında bir taş yığınının içindeyiz. 

Yağmuru izlerken aklıma annemle birlikte lunaparkta eğlenirken birden yağmurun bastırdığını hatırladım. O anın duygusallığıyla ağlamaya başladım. Anne! duy beni lütfen seni çok özledim ama biliyor musun anne? Ben burayı sevdim , buraya alıştım anne o yüzden sakın benim için endişelenme! Ben gayet iyi ve güvendeyim.

Prens , kalkmış arkamdan beni seyrediyordu. Ağladığımı görünce yanıma oturdu , neden ağladığımı sordu. Ben de gözyaşımı silip cevap verdim:

"Sarayda ki ailemi özledim biraz." (Pek te iyi bir yalan olmadı açıkçası)

"Aileni bırakıp buraya gelme sebebin neydi ki? Hem de senin gibi olgun bir kızın bu sebep için ağlaması çok garip."

Daha az önce bana ufaklık diyen adam şimdi de olgun diyordu. Asıl garip olan buydu bence.

"Bu krallığı da tanımak istedim bu yüzden geldim."

"Ne kadar daha kalacaksın burada?"

"Babam ne zaman istersem dönebileceğimi söyledi. Ama ben uzun zamanlar kalmak istiyorum , burayı çok beğendim. Yine de özlüyor insan işte."

(Cevap vermedi , sadece gülümsedi. Artık bu duruma alışmıştım bu yüzden sinirlenmiyordum.)

"Prens! Neden bana ilk ufaklık deyip sonra da olgun olduğumu söylediniz? Fikirleriniz hep değişken midir?"

"O sadece teselli için söylenen bir söz. Yoksa bana göre hala ufaksın."

"Öyle olsun bakalım."

Yağmur dinmiş fakat havanın karanlığı ve göğün şiddetli çarpıntıları hala devam ediyordu. Sonra birden büyük bir gök gürültüsü olunca korkudan , bilinçsizce Prens'in elini tutmuşum. Bana tuhaf gözlerle baktı ama elini çekmedi , tabi ben ne yaptığımı sonradan fark edince hemen elimi çektim ve özür diledim. Neden böyle tuhaf şeyler yapıyorum ben? Cidden aklım almıyor.

"Yarın buradan çıkıyoruz Elya. Artık saraya dönmemiz gerek , bu yüzden sabah erkenden kalkacağız iyi uyu".

"Peki majesteleri. İyi geceler.."

"Sana da ufaklık."

***

EVET CANLARIM. BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK. 

DİĞER BÖLÜMDE HEYECANLI MACERAMIZ DEVAM EDECEK BİZİ TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN...



GİRDAP #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin