Bazen ardı ardına gelir sorunlar. Sana kocaman, ona ufacık olan bu sorunlar, kütlesine aldanmayıp sizi biler. Geceleri kulağınıza ölüm yadigarları fısıldayan karasinek gibi kellenizi sanki kokuşmuşcasına bırakmaz. Fısıltıları toplu iğne gibi batar ve çıkarmak imkansız gelir. Sizi sınar acımasızca, karşınıza geçip bütün pisliklerinizi yüzünüze kusar o sinek. Bu kadar küçük bir bedenden nasıl bu kadar kötülük çıkabilir diye düşünürsünüz. Oysa ki içinde tutamadıklarının sizin günahlarınız olduğunu görmemezlikten gelirsiniz.
O sinek hep o odadaydı aslında, bilemezsiniz. Fark etmediniz. Toplayıp halı altına süpürdüğünüz tozlar, yatak altına fırlattığınız terlikler, üstünüzden sonra yeri boylayan kıyafetler gibi odanızda bir birlik oluşturmuştur. Görmemezlikten geldiğiniz o tüm kötü yanlarınız tıpkı fark etmediğiniz sinek gibi sinsice yaşamıştır sizinle odanızda. Siz yalnız olduğunuzu düşünebilirsiniz ama günahlarınızla beslenen o gölgeniz saf ışıkta bile sizi kirletmek için tam arkanızdadır.
Günahlarım benim arkamda değil etrafımdaydı. Cehennemim ise içimde. İçimdeki ateş yakacak bir şey bulmadığından günahlarımı sömürürdü. O kadar kalın ve buzdan bir sur örmüştüm ki etrafıma; başka birinin içimdeki ateşi hissetmesi bile olanaksızdı.
Hayatım boyunca kızdım o ateşe. O günahlarımı yakıp yok ettikçe ben yenilerini ekledim. İçimdeki boşluğu günahlarımı yakan ateş açıyor sandım. Çareyi sürekli olamayacaklarda aradım. Ama elde ettiğim tek şey o boşluğun etrafını saran günahlarımın çoğalarak boşluğu daha da derinleştirmesiydi. Çok yakında bir gün o boşluk, kenarında koşuşturduğum için beni içine alacaktı. Cehennemin kapısında bekliyordum şu an; beklemek en büyük acıydı. Beklemem bittiğinde o labirent gibi boşluğa düşecek ve daha büyük bir acı olan hissizlikte kavrulacaktım.
Ama şimdilik tek çarem bunlara katlanmaktı. Bende her sorunda çözülmesini bekleyenler gibi bekledim sorunun kendi kendini çözmesi için. Sonuç olarak geçemedim hayat sınavından. O zaman neden herkes bunu yapıyordu ki?
Bilincim gidip gelirken sırtımda ve bacaklarımın arkasında kalın kollar hissettim. Vücudum benim için o kadar anlaşılmazdı ki balık etli birinin kolları mı yoksa uzun yıllar spor yapmış birinin kaslı kolları mı kestiremiyordum.
Bir süreliğine bu soruyu var olmayan cevabı ile birlikte en yukarıdaki boyumun dahi yetişmediği o tozlu rafa fırlattım.
Öyleki, bir insan hayatında anca bu kadar uçuyor gibi hissedebilirdi. Vücudum yol katettiğini ve bir yerlerden geçtiğinden emindi çünkü yüzüme hafif bir esinti uğruyordu ve saçlarım ne kadar sarsılmadan taşınsamda sallanıyordu.
Kollarında bulunduğum vücuttan kokunç derecede sert bir ses çıktı. Hissiz bedenimdeki organlarım bile bu sese bir tepki verdi. Mesela o büyük elinin altındaki karaciğerim protestoya başlamıştı bile. "Ne oldu?"
İlk önce toprağa ardı ardına çarpan ayakkabıların sonra da dibimdeki Bel'in o tanıdık melodik sesi kulağıma uzandı.
"Biz.. Biz uyandık... Etraf yoğun gri sislerle kaplıydı.. so- sonra o şeyler vardı."
Dibimden kızgın ve sert bir ses daha çıktı. "O şey de ne?"
İrkilen ve gözleri kocaman açılan bir Bel'in dibimde kekelemesi çok gerçekçiydi.
"Parlayan gri gözler.. E-etrafa gri ışıklar saçan hayvan gözleri..."
Sol yanımda bir hareket sezdim. Şişip inen bir göğüs. Boynuma hücum eden hava ile de beni taşıyan bu kolların sahibi olan kişinin nefes alıp verdiğini anladım. "Demek ışık saçan gözler..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IRK 1. 1 : Kontakt
FantasíaRUHU OLAN HER CANLI AŞIK OLABİLİR. Ya ruhu olmayan diğer yaratıklar? Her beden aşkı hissedebilir. Ya bir bedeni olmayanlar? Efsanelerin hepsinin gerçek olduğu bir boyuta komşuyuz aslında. Hepimiz bir insan olarak muci...