1. nasıl da tutulmuşum

23 1 2
                                    

en uzun bölüm olacak, oku.

yanımıza doğru gelirken ondan nefret ediyorum'larda boğulmuştum

söylenirken susturulmuştum

hani ne derler

ilk görüşte?

nefret!

ilk görüşte nefrettik

kin kusa kusa önden yürüdüm

arkamdaydı

sesini duyuyorum ama nasıl nefret tanrı!

her hafta buluşmalar tabii.

bir kaç ay aklıma ara sıra gelirken

ben ay sonu bir uçuruma girdiğimin farkındaydım

ama nasıl tatlı rüzgar!

esiyor esiyor da, susuyorum

görüşmeler, mesajlar artıyor

ha, numarasını almam da nasıl facia!

susup da yazıyorum ona

ancak böyle konuşabiliyorum.

karşımda oturuyordu

ayağını ayağıma çarpıp, ayağımı itti

bunu okuyan kişi,

sana bunu nasıl hissettireceğimi bilmiyorum

ama ben nasıl elektrik akımı aldım

nasıl nefesim kesildi

neden?

sonra da işte kendimi hep ittim

her seferinde dilim tutuluyor, gidiyorum

ama nafile, kim anlar beni?

saçma bir şey atsa bile ortaya

saatlerce gülebilirdim

ama sadece tebessüm ettim

bundan mı kaybettim?

bak şimdi sana bir anı kendi acımdan anlatacağım.

karşımda oturuyor, bıyık altı gülümsemeler, kaçık bakışmalar -sayın okuyucum ben kavuşamadım, bakma öyle- elini dizine atıyor, yanağına koyuyor, telefonun ekranını kontrol edip cama dönüyor. dirseğim koltuğun kenarında, elim yanağımda, bakışlarım onda. takılı kalıyorum. çok. gülüyor da bana dönmüyor. içim biraz burkuluyor. ortamdakilere dönüyor, hatta telefonuna. derin nefes alıp camdan dışarıyı izlemeye başlıyorum. böylece çoktan ortada sohbet dönmüş oluyor. bende ''hı?'' diyerek kalıyorum. arkadaşı ''susacak mısın?'' diyor. ''sevilemeyişimden.'' bakışlarım dönüyor. ''konuşmuyorsunuz ki?'' diye kıvırmaya çalışıyorum. beni takmayışı çok acıtıyor. hep böyle ki, neden şimdi üzüldün? bende sevmedim mi? sevilmedin. sonra kalkalım deniyor. tamam, kalkalım. hislerim olmasa bomboş bir gün daha bitiyor. okuyucum, onlara sorsan ne doludur ama.

karamsar değil mi.

üzülme güzel bir zamana dönüyoruz.

bana en çok umudu verip

en sert tekmeyi attığı.

nasıl oynaşıyoruz

nasıl kıvranıyoruz yapmacıklıktan

koşuyoruz boş sahilde

sanki diyorum, o kalbindeki insanı

ben ise onu kovalıyorum

bu arada bir sevdiği var, emin olduğum zamanlardayız

banktayız.

ne tesadüftür yine onu izliyorum

hafif eğilmiş, dirsekleri bacağının üstünde. başını iki kere sallıyor ve gülüyor. sonra kafasını bana döndürüp daha çok gülüyor. göz gözeyiz. dayanamıyorum, gülüşüne karşılık veriyorum. çoktan dönmüş oluyor. tekrar bana dönene kadar gülüyor oluyorum. ne saf!

o benden geçmedikçe

gün geçiyor.

bizi görsen,

bana ilgisini görsen bu zamanlar

sen bize aşık olursun

nasıl da yan yanayız.

tamam,

bu biziz.

o işler öyle olmuyor ama.

bir şey var aramızda

yoksa kalbindeki mi?

doğru bildin okuyucum.

kalbindeki!

kız öylesine masum ki. dünya pek toz pembe ona göre. bana dönüldüğünde her an jileti vuracak da kaçacak gibiyim. bu yüzden sanırım ellerini tutan ben değilim.

bil bakalım sonra ne yaptım!

sevgimi ona açtım-yazar burada gülüyor-

ve oda bana bunları hissettiğini, artık kavuşmamız gerekti-

sence?

tek yaptığı kalbindeki insanı bana hatırlatıp

beni terk etmekti.

tamam her şey hoş, güzel de.

bu kıza noldu?

aylarca peşinden koştu.

iftiralar yedi

nefretler işitti

ah pek ağladı!

sonra bir kütüphanede karşıladı

bakın.

nasıl yutkunarak oturdum karşısına

nasıl da nefesim kesildi, anlatamadım ben.

yaşadığımı bir yaratan bilir, bir ben.

dönüyorum.

oturdum ve kalkmam bir oldu

sen beni mi takip ediyorsun? kalk bu masadan. seni görmek istemiyorum.

neden?

biliyorum, nedeni şu. seni sevdim. tek isteğimin biz olmasa da avuçlarımızın buluşmasıydı.

bakın kahraman burada yine kabulleniyor!! eski günleri düşünüp hüzünleniyor. ah evet ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor.

biz yine denk geldik

bir grupta

sevdiği kızı anlattı

ben dinledim

uyudum.

pes etmeli dimi?

pes etmeli.

hoşçakalın,

geri geleceğim sayın hayali okuyucum.

*yazarken deliriyordum, bu kadarı yeter.*

içimdeki onaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin