Chapter 11 » Buzdan kale

293 44 31
                                    

Yapabilir miydi?

Hareket etmekte olan bir atın üstündeyken aynı anda Aurora'yı da yanına alabilir miydi? 

Lay parlak ay ışığının vurması ile gölgesi yana düşen kurtların gittikçe Aurora'ya yaklaştıklarını gördüğünde soru işaretlerinde boğulmaktan vazgeçmeye karar verdi. Yapacaktı. Durup da kızı ata bindirecek kadar vakitleri yoktu. Onlar... Buradaydılar ve Lay acele etmezse Aurora'yı ele geçirmeleri an meselesiydi.

Atın yularından sıkıca tutarak hedefini belirlediği yere doğru hızlandı. Genç kız kurtlara o kadar çok odaklanmıştı ki Lay'in ona doğru geldiğini görmüyordu bile. Lay sessiz bir küfür savurdu. Aurora'nın geldiğini fark ederek kendisine yardımcı olacağını düşünmüştü. 

Yine de planını değiştirmeyecekti.

***

Yura'nın anlatımı ile...

Bir insanın ömründe yaşayacağı en adrenalin dolu an hangisi olabilirdi?

Arkadaşları ile bungee jumping yapmak için çıktığı o 200 metrelik platformdan kendini aşağıya bıraktığı an mı? Son sürat giden arabasının freninin tutmadığını fark ettiği an mı? Yoksa vahşi hayvanların saldırısına uğramak üzereyken bir anda kendini hareket etmekte olan atta giderken bulduğu an mı?

Biraz fantastik olacak kabul ediyorum ama benim için bu sorunun cevabı üçüncü şık. Hoş... Şu an içinde bulunduğum dünya zaten fantastiğin alası değil mi ki? Hala nasıl şaşırabiliyordum?

Hızlanan at bir süre sonra yavaşlayınca Lay'den tarafa ddönük olan yüzümü çevirip onun baktığı yere baktım. Karşımızda iki atlı adam daha vardı. Üniformasız olduklarına bakarsak ve Lay'in onları gördüğünde kasılan çenesini de hesaba katarsak bu adamlar bizim için tehlikeliydi.

Korkumun damarlarıma verdiği istemsiz refleks ile titrerken Lay gevşemiş olan kollarımı tekrar kendi beline doladı ve tek eliyle başımı kendi göğsüne yavaşça bastırırken kulağıma "Aurora." diye fısıldadı usulca. 

Soru sorar gibi değil.. Karşılık bekler gibi de değil. Söylediklerine itiraz etmemi istemeyen bir şekilde. "Bu olaylarla karşılaşmanı hiç istememiştim fakat bu adamları geçmemiz gerek. O yüzden gözlerini sımsıkı kapat ve ne olursa olsun ben diyene kadar da açma.""

Onun bu emri karşısında itiraz etmedim. Edemedim. Takatim yoktu. İsteğim de. 24 saat içinde yaşamadığım şey kalmadığı yetmezmiş gibi, bir türlü finali gelmeyen dizi gibi sürekli devam ediyordum. Cevap niteliğinde başımı aşağı yukarı sallayıp ona daha sıkı sarıldım. 

Bindiğimiz at yavaş yavaş hareket ederken Lay'in belindeki kılıcını kınından çıkardığını işittim. Aynı ses karşıdaki iki adamdan da gelmişti. Sonrasında ise birbirine çarpan metallerin çıkardığı o uğursuz ses takip etti sırayı. Gözlerimi açıp ne halde olduğumuzu deli gibi görmek istesem de yapmadım. Bu hareketim şu an da benim yüzümden yeterince zorlanan Lay için tehlikeli olabilirdi.

Görünmez olmak istercesine iyice küçülmeye çalıştığım sırada çok yakından gelen o filmlerde duyduğum kılıcın eti kesme efektini bizzat kendi kulaklarımda hissettiğimde panikle gözlerimi açtım. Lay'in boynundan yaraladığı adam atından büyük bir gürültüyle yere düşerken hemen ters istikametimizde gelen adamı son anda fark ederek "Arkamızda." diye bağırdım Lay'e doğru. 

Lay benim sesimle birlikte ışık hızında dönüş yaparak adamın kılıç darbesine kendi kılıcını yan yatırarak blok yaptı. İyi ki de yaptı yoksa burada kuşbaşı ete dönmemiz an meselesiydi. Cidden!

Lay adamın kılıcını engelledikten sonra onu ileri doğru ittirdi. Geriye çıkmak zorunda kalan düşmanımız tekrar saldıracağı sırada ileriye ondan önce atılan Lay tek hamle onu da yere sererken ben kanım donmuş bir şekilde kalakalmıştım. Daha önce hiç birinin öldürülüşünü izlememiştim. Üstelik kılıçla. 

Lay etrafı kolaçan ettikten sonra güvende olduğumuza kanaat getirince hiçbir şey söylemeden kılıcını kınına koydu ve atı kuzeye doğru sürmeye başladı. Bende hiçbir şey söylemedim. Ne kadar o halde gittiğimizi bilmiyorum. Kafam aşadığım şeylerle o kadar meşguldü ki Lay'in atı durdurup, aşağıya indiğini ve beni indirmek için kollarını uzattığını bile son anda fark etmiştim. 

Ayaklarım zemin ile buluştuğunda "İyi misin?" diye sordu hemen. İyiyim diyemedim. "Bilmiyorum." diye mırıldandım sadece.

"Neden sana söylediğimi dinlemeyip gözlerini açtın ki?" Muhtemelen kireç gibi bembeyaz olmuş yüzümü işaret etti. "Böyle olacağını biliyordum! Daha önce de..."

Gergin ses tonu ile beni azarlarken konuşmasını böldüm. "Yaralandın sandım! Sana bir şey oldu diye..." 

Cümlenin devamını getirememiştim. Çünkü birden bire kendimi Lay'in o tanıdık göğsünde buldum. Kollarını bana sıkıca dolarken "Özür dilerim." diye fısıldadı. "Hatalı olan benim. En başından beri bendim. Sana öyle davranmamalıydım. O zaman bunların hiçbirini yaşamak zorunda kalmazdın."

Sözleri kalbimin buzdan kalelerini eritip sevgi seline dönüştürürken, gümbür gümbür atan kalbim yüzünden nefes almayı bile unutmuştum. Onun özrünü bu kadar çok duymayı, ya da onu görmeyi bu kadar çok istediğimi bilmiyordum. Bu farkındalık benim için de yeniydi.

Ben...

21. yy Dünya'sının üniversiteli kızı Kim Yura, Kayıp Yüzyıl Diyarı'nın kralı Lay'e aşık olmuştum.

***

Son sahneyi Yura'nın gözünden okumanızı istedim. O yüzden bir değişiklik yaparak Yura'nın ağzından yazdım hikayenin bir kısmını. Umarım beğenmişsinizdir. ^^

Bu arada medya çok güzel değil mi? ♥

Lost Century • Lay •Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin