Camın üzerine fırlatılan koca bir şişe su damlacıkları gibiydi öfkem. En üstteki damlacık aşağıya bir enerjiyle inerken aynı zamanda kendisine de yeni damlalar katıyordu.
Kan kokusunun hakim olduğu depoya girerken damlacıkların birleşerek ilk andaki hacimlerinden daha büyük bir hacme sahip olduklarını hissedebiliyordum.
Öfkem parmak uçlarımdan akıyor gibiydi. Şiddetle titreyen ellerim, avını yakalamak için çırpınan bir yırtıcı gibiydi. Parmaklarımın ucunda bile bir avcı nefes alıp veriyordu. Bedenimden çıkıp gitmek isteyen alev kütlesi deponun orta yerinde durduğumda varlığını somut bir şekilde hissettiriyordu.
Kasılan çenem bir daha asla açılmayacakmış gibiydi.
Karşımda diz çökmüş 5 tane adamı gördüğümde, haritayla çevrelenmiş öfkemin sınırları bir anda olduğundan çok daha geniş bir coğrafyaya yayıldı.
Çenemi dikleştirdim ve sonbahar günü odanın orta yerine çığ düşmesine sebep olacak kadar soğuk bir sesle konuştum
"Hainlerimiz de buradaymış. Ne oldu kaçmaya fırsat bulamadınız mı?"
Dizlerinin üzerine çökmüş bir şekilde duran adamların hemen arkasında uzun boyu ve sert yüzüyle Tarık duruyordu. Ellerini arkada birleştirmişti ve her hareketimi dikkatle bir an bile kaçırmayacak bir şekilde izliyordu.
"Doktoru kim ayarladı?"
henüz sakin olan sesim buram buram tehdit kokuyordu. Deponun açık kapısından sırtıma düşen ışıklar dışarıya her an çıkmaya hazırlanan alevin özgür kalması için uğraşıyorlardı.
Öfkem bir vampir gibiydi güneşin doğuşuyla kül oluyordu fakat gece yarısı çöktüğünde bütün şehri yok etmek için uygun bir an kolluyordu.
Güneş doğuyordu buda demek oluyordu ki yok etmek için az bir zamanım kalmıştı.
Sorduğum soruyla birlikte aralarından bir kişi öne eğik olan kafasını kaldırıp bana baktı. Daha sonra ayağa kalktı ve hemen arkasında duran Tarık'ın yanına geçti. Kasılmış çenemi şaşkınlıkla açmamak için kendimi zor tutuyordum. Diğerlerinin başı hala öne eğikti. Tarık'la göz göze geldiğim an gözlerimdeki ateşi gördüğünü anladım. İnce dudakları kıvrıldı ve alaycı bir görünüş aldı gülümsemesi yamuk bir şekil aldı ve aynı zamanda bir eli ise yanı başında duran adamın omzuna usulca indi. Samimi görüntüsü saç diplerimin bile diken diken olmasına sebep oldu.
Bu alaycılığına karşılık olarak içimde bir şeylerin kabardığını hissettim. Canını yakmak istemiştim. Dünyadaki en iyi arkadaşımın canını acıtmak istemiştim.
Dişlerimin arasından öfkeli bir ses çıktı.
"Dalga mı geçiyorsunuz lan siz benimle?"
Başı öne eğildi adamın omzunda duran eli usulca yeni çıkmaya başlayan sakallarına bulaştı ve kocaman gülümsedi.
"Zekam karşısında diz çökmen gerek Eylem" dedi. Yanında duran adam aynı ciddiyet daha doğrusu profesyonellikle bana bakmayı sürdürüyordu.