Bölüm 7

888 52 28
                                    


BÖLÜM 7:

     John, Coventina'nın gözlerinden acısını görebilmişti. İki günden beri üstünden hiç çıkarmadığı kirlenmiş elbisesine baktı. Gül rengi elbisenin bir askısı omzundan düşmüştü. Eteklerini hemen bizinin üstünde düzgünce toplaşmıştı. Dağınık saçları sanki bilerek şekil verilmiş gibi düzgün duruyordu. John kısa incelemesinin ardından bakışlarını pencereden dışarıya yönlendirdi.

     "Senin buraya kadar getiren neydi Coventina?"

     Coventina, John'un onuna konuştuğuna inanamamış olmalı ki kendine yöneltilen soruyu birkaç saniye sonra fark edebildi.

     "Talihsiz şansım." Dedi önce ve kısa bir duraklamanın ardından sözlerine devam etti.

     "Babam annemi gözlerimin önünde öldürdü. Eğer onu polislere şikâyet etmezsem bana bir zarar vermeyeceğini de söyledi. Tabii ben onu dinlemedim ve kaçmaya çalıştığım sırada beni yakalamaya teşebbüs etti. Ancak bunu başaramadı. Ben de ormanın içinde var gücümle koştum. Sonra da senin evine denk geldim."

     John ifadesiz suratını korudu ve bakışlarını penceredeki güzel manzaradan ayırıp Coventina'ya çevirdi.

     "Trajikomik."

     Hafifçe gülümsedi Coventina.

     "Peki ya senin hikâyen ne John?" 

     "Yok." Diye kestirip attı John. Üst üste attığı bacağını indirdi ve ellerini de bacalarıyla paralel olacak şekilde üstüne koydu.

     "Lütfen anlat bana."

     Kısa bir süre soluklandı adam. Tereddütlüydü. Eğer bu küçük kıza mazisini anlatırsa gücünden ve soğukkanlılığından bir şey kaybedebilir miydi? Emin olamıyordu, ancak yine de, uzun yıllardır koruduğu sessizliğini bozuverdi bir anda.

     "Annem bir sokak kadınıydı. Yoksul ve acınası bir çocukluk geçirdim. Bir de kardeşim vardı. Babalarımız farklıydı ancak bana öylesine benzer di ki annem sürekli babalarımızın bir olup olmadığına emin olamazdı. Bize her zaman 'şeytanın dölleri' diye hitap ederdi. İkimiz de istemeden olmuştuk. Bize evde sürekli şiddet uygulardı. Kardeşimden iki yaş büyük olduğum için ona bir baba gibi davranırdım. Bazı günler anneme ona vurmasın, bana vursun diye ağladığım günler olmuştur. Ben on dört yaşıma girdiğim günün akşamı annem her zamanki gibi alkol yüzünden ayakta duramıyordu. Yaşlandığı için işini yapamadığını ve artık bunun sonumuz olduğunu geveledi tüm gece. Ve sonra..."

     John'un bakışları bir yere odaklanmıştı ve olanları anlatırken gözlerini hiç kırpmamıştı. O anları hatırlamak istememesinin nedeni canını yakıyor olması değildi. Keşke canını yakıyor olsaydı. Çünkü eğer öyle olsaydı içinde hala insani duygular hissettiğine dair bir şeyler olabilirdi. Ancak o bir akbaba kadar acımasızdı ve hep öyle kalacaktı.

     "Ve sonra annem kendini ve bizi yatak odasına kilitledi. Camların kapalı olduğunu kontrol ettikten sonra elindeki viski şişesini yere dökmeye başladı. Yüzünde acı vardı. Cebinden çıkardığı kibriti yaktı. Yere attığında her şey için çok geç olduğunu anlamıştım. Oda bir anda alevler içinde kaldı. İkisinin çığlıkları tizlikle alevlerin içinde kayboldu. Odanın köşesine sindim ve ikisinin de yanmasını izledim. Alevler bana ulaştığında bir şeyler yapmam gerektiğini anımsadım. Önümdeki vazoyu alıp camı kırdım ve alevlerin içinden geçerek dışarı çıktım. Aslında bunu daha önce yapmalıydım, o zaman belki hepimiz kurtulabilirdik. Ancak daha çocuktum ve bunları düşünemeyecek kadar korku içindeydim. O evden çıktığımda bütün güzel ve saf duygularımı o evde bıraktım."

Karanlığın TutsağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin