22. Bölüm

811 66 4
                                    

(Multimedya da Colton var. Oscar'ın fotoğrafını sonradan koyacağım)
Gitmeseydin ne yapardık bilmiyorum. Ama sen gittiğinden beri her şey tersine dönmeye başlamıştı. Gittikçe kötü hissediyordum kendimi.

Dünya dönmeyi bırakmış, ilk bahar dönmüştü sonbahara sanki...

Christina ve Abigail gelmişlerdi. Onlarda benim gibi bekliyorlardı. Daha doğrusu benim Oscar'dan vazgeçmemi ve onlarla gelmemi bekliyorlardı. Ama vazgeçmeyecektim. Beni bırakıp gitmezdi o. İlk öpücüğümü almıştı. Bu dudaklar kızılay da onunla birleşmeliydi. Colton'un isteğini kabul etmemeye karar vermiştim. Gerekirse savaşırdım. Ya da onu tek sefer de öldürürdüm. Oscar'a böyle bir şeyi yapmazdım.

Colton ise bana tuzak kurmuştu. O gece yakınıma girmesinin sebebi fotoğraflarımızı çektirmekmiş. Ama bunu Oscar'a nasıl gösterdi. Yani deniz adamı olduğunu görmüş müydü? Ya onun kanını emmeye çalıştıysa?
"Christina?"
"Efendim?"
"Size bahsettiğim fotoğraf var ya." Başını salladı.
"Oscar onu görüpte gittiyse, ya Colton onun kanını emmeye kalktıysa. Deniz adamının peşine düşmez mi?" Dedim. Onlarda bu sorunun cevabını merak ediyorlardı.
"Leon sana bunu anlatmadı anlaşılan." Dedi Abigail. Başımı iki yana salladım. O da sıkıntıyla nefesini bıraktı. Önüme dönüp denize bakmaya devam ettim. Bende sıkıntıyla nefesimi verirken gözlerim benden istemsizce doldu.
"Leon burda olsaydı, ona..." lafımı tamamlamama aklımda ki soru izin vermedi. Christina ve Abigail bana bakarken ben şaşkındım.
"O Leon değildi." Dedim. Şaşkınlıkla bana döndüler.
"Nasıl yani?" Dedi Christina.
"O Oscar'dı!" Dedim. Hızla ayağı kalktım. Hızlı bir şekilde yürüyordum ki Christina kolumdan tuttu.
"Dur Bella. Onun olduğundan emin misin?" Diye sordu.
"Fotoğrafı başka nasıl görmüş olabilir ki? Colton Oscar'ı tanımıyor bile! Yalnız olduğumu sanıyor! Kimsenin bulamadığı Oscar'ı Colton bulup kanını bile emmeden fotoğraf mı gösterecek?! O Leon değildi diyorum sana!" Cevap vermelerini beklemden vampir hızıyla ormana koştum. Leon'u aramaya başladım. Ama kokusunu bir yerlerden alamıyordum.

Tekrar denize gittim. Christina ve Abigail konuşuyorlardı.
"Buralar da değil." Dedim. Bakışları bana döndü.
"Eve gidip yer bulma büyüsü yapalım. Gelecek misin?" Diye sordu Christina. Başımı iki yana salladım. Onlar eve yol alırken kumlara oturup başımı eğdim. Ellerimi saçlarıma daldırıp düşünmeye başladım. Neler oluyordu? Ben ne yapıyordum? Ne için savaşıyordum? Ne için yaşıyordum?

Gittikçe kafam karışıyordu. İçim daralıyordu ve ağlamak bile saçma gelmeye başlamıştı. Canım sıkılıyordu. Çaresiz ve işe yaramaz hissetmeye başlamıştım kendimi.
"Eğer bana gücünü verirsen Oscar'ı bulacağıma söz veririm." Arkamdan duyduğum sesle reflex olarak kalkarken melez yüzüm ortaya çıkmıştı. Colton ciddi bir ifadeyle yüzüme bakarken ona saldırmak istiyordum.
"Ne işin var senin burda!" Hadi ama! Bu kadar sorunun arasında bunu mu sormuştum?!
"Benimle gelmeni istiyorum." Dedi.
"Gelmezsem n'olur?! Yine mi tehdit edersin?! Yoksa öldürür müsün?! Hadi! Ne istiyorsan yap! Çünkü artık gücüm kalmadı! Öldürsene! Ne duruyorsun?!" Bana yaklaştı. Her hangi bir şey yapmasını beklerken birden dudaklarımı öptü. Onu itecektim ki büyüle beni durdurdu. Hareketsizce durmaya başladım. Gözlerimi bile kapatamıyordum. Bir heykel edasıyla duruyordum. Ve Colton belimi sıkıyordu. Ellerim göğsünde kalmıştı onu itmeye çalıştığım için. Belki de yine bana tuzak kuruyordu.

Ama beni öpmesi midemin burkulmasına sebep oluyordu. Benim dudaklarım Oscar'a aitti hani? Colton'u itememiştim bile! Zoraki gözlerimi kapattım. Kendimi itmeye çalışırken sanki etrafımda bıçaklar vardı. Ve başarısız olmuştum. Gittikçe nefessiz kalmıştım şimdi de gözlerimi açamıyordum. Harika!

Colton'un öpücükleri boynuma indiğinde yapacağı şeyin korkusuyla boğazımdan boğuk bir ses çıkarmaya başladım. Ama umursamayıp omzumu öptü. Her öptüğü yer tiksinmeme sebep oluyordu. Ellerini tişörtümün uçlarına getirdiğinde bütün gücümle büyüyü kırdım. Ve hareket edebildiğimde büyüyle bu sefer onu dondurdum. Etrafa baktım. Kimse yoktu. Belki de bir tuzak değildi. 

Yerde hareketsiz yatan Colton'u yakasından tuttum.
"Aptal teklifini kabul etmiyorum! Ve bana bir kez daha yaklaşırsan sonuçları düşünmek istemeyeceğin kadar kötü olur!" Oldukça fazla bağırdım. Sonra onu bıraktım. Donma büyüsünü kırıp acı çektirme büyüsünü yaptım. Acıyla kıvranıp inlemeye başladı. Karnına tekme attım.
"Aptal! Söyle! Oscar nerede?!" Cevap vermedi. Büyüyü biraz daha arttırdım. Daha inlemeleri bağırmaya dönüşürken bu halini görmek hoşuma gitmişti.
"Söyle!"
"O-onu ah! Kes şu büyüyü! Lanet olsun!" Büyüyü cevaplaması için biraz  azaltırken cevap verdi.
"Onu görmedim! Nerde bilmiyorum! Onu hiç görmedim!" Diye bağırdı. Büyüyü tamamen kestim. Derin bir nefes alırken yürümeye başladım. Oscar neredeydi o zaman?

"Oscar'ı bilmem ama sen benimlesin!" Colton'un kararlı ve sinirli sesini duyduğumda arkamı döndüm. Bana tekrar büyü yapmaya çalıştığında kendimi savunmak yerine ona aynı büyüyü yaptım. Onun yaptığı büyü işe yaramıştı. Hareket edemiyordum. Ancak benim yaptığım büyü de işe yaramıştı ve ikimizde hareket edemiyordum. Ben dengemi kaybedip kumun üstüne düştüm. Eğer o da üstüme düşerse benden çekeceği vardı!

Dudaklarımı dahi hareket ettiremediğim için ona beynimle mesaj verdim.

"Sakın dengeni kaybetme aptal!"

Kaşlarını çatmaya çalıştı ama yapamadı. Bu haline gülmek istesem de ben yapamadım.

"Kaşlarımı çatamıyorum. Sen öyle hayal et!

Diyince içten içe kahkahalar attım. Ama bunu sadece içimden yaptım. Yüz ifadem şu an ne haldeydi onu bile bilmiyordum. Ama Colton'un ki oldukça komikti. Gözleri fal taşı gibi açılmış, kaşları çatıp ama birisini kaldırmış, dudakları da hafif büzülmüştü.

"Şu büyüyü keser misin aptal şey!" Diye içimden tısladım ona.
"Sen kesersen bende keserim!" Saf mıydı?
"Sen kesmezsen ben nasıl keserim?" Diye söylediğimde kendimi bir aptal gibi hissetmiştim. Sormam bile saçmalıktı. İkimizde böyle kalacaktık o zaman!
"Hepsi senin yüzünden!" Diye söylediğimde birazcık kaşlarını çatmıştı.
"Neden? Reflexlerin tavan yaptı diye mi melez?!" Diye tısladığında büyüyü kırmaya çalıştım. Ama gücüme nedense sinirli olduğumda daha çok odaklanıyordum. Bir anda sinir dalgası beynime vuruyordu. Daha sonrasında istediğimi yapıyordum. Ama şu anda o kadar sinirli değildim.
"Lanet büyünü kıramıyorum! Beni sinirlendirecek bir şeyler söyle!" Dediğimde birazcık çatabildiği kaşları yumuşadı. En azından onları hareket ettirebiliyordu. Ben sadece göz deviriyordum.
"Kızılay da benimle bir ol." Dedi. Ben eşleşmek diye kullanırken o 'bir ol' demişti.
"Sinirlenmedim." Dediğim de içinden kahkaha attı.
"Sende beni seviyordun! Biliyordum zaten! O yüzden mi sinirlenmedin?" Dedi. Beni sinir etmemiş şaşırtmıştı. 'Sen de beni seviyordun...' demesi neydi? Orda ki özellikle 'Sende' kelimesi!

Ne dediğinin farkına vardığında o da benim gibi şaşkındı. Zorla yutkundu.
"Sandığın şeyi demedim. Ağzımdan öyle kaçtı." Dedi. Buna inanmak zordu. Oldukça gerilmeye başlamıştım. Ve sinirli değil daha da yumuşamıştım. Çünkü şaşkındım. Düşünmem gerekiyordu. Bir süre yalnız kalıp beremi takmak istiyordum.

Rüzgarın esişi kulağıma dolarken Colton dengesini kaybedecek gibi olmuştu. Benim üstüme doğru hafif yalpalandığında gözlerimi kapattım. Üstüme düşmesini beklerken hala sağlam durmaya çalışıyordu.
"Sakın düşme!" Dedim. Gözlerini devirirken bir an düşecek gibi oldu yine. Ben onu tekrar uyarana kadar çoktan düşüşe geçmişti. Gözlerimi kapattım. Ve üstüme düştüğünü hissettim. Canım düşündüğüm kadar yanmamıştı ama nefesini yüzümde hissetmemle gözlerimi araladım. Yüzüme çok fazla yakındı...

Evet. Ne düşünüyorsunuz? Bella şu an Colton'a  karşı bir şey hissetmiyor. Sizin fikirleriniz neler? İlerde mi olur? Hiç mi olmaz?
Sizleri seviyorum. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum...

Kızıl ay ölüyor (Bir Vampir Hikayesi)2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin