Şimdilerde altından geçtiğim,
Bütün ağaçlar yapraklarını döküyor.
Havada hazan var, yüreğimde hüzün...Cemal Süreya
♧♧
Yaprakların hışırtısı kulaklarını deliyordu. Rüzgarın çıkardığı korkunç uğultuda olaya renk katıyordu. Daha akşam olmasına çok varken havanın kararması da ayrı bir ironiydi. Planlanmış bir gün gibiydi. Herşey ardı ardına geliyordu. Sonu görünmeyen felaketler zinciri...Odanın içi gitgide ışığını kaybederken, Hicran ışığı açmak için can atıyordu. Ne yazık ki bileği oturduğu yatağa kelepçeliydi. Hareket ettikçe kelepçe bileğine baskı yapıyordu. Acıyı pek hissetmesede oluşan kızarıklıktan durumun vahim olduğunu anlıyordu. Çaresizce beklemeye koyuldu.
Hava ağırlığını artırdıkça nefes alamıyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Odayı iyice koyu karanlık kaplamıştı. Karanlıktan korkuyordu. Göremediği canlılardan korkuyordu. Sessizlikten korkuyordu. Kendi kendine şarkı mırıldanmaya başladı oluşan sessizliği dağıtmak amacıyla.
Yine sonbahar yasta aşklar
Yine şarkılar kalp dolunay
Yine o rüzgar beni okşar
Senin gibi yasak yarAnnesinin hep dinlediği şarkılardan biriydi. Ne zaman aklına gelse içini garip bir duygu esir alırdı. Annesinin sevdiği şeyleri seviyordu. Annesini seviyordu.
Yine yapraklar gazel olurlar
Yine martılar sana uçarlar
Yine o yollar sana uzarlar
Vazgeç ..."Sessiz ol. "
Kapının aniden açılmasıyla yerinden sıçradı. Ne zaman sesi yükselmişti anlamamıştı. Sadece kendini müziğe vermişti ruhunu okşaması için.
Hayallerine ihtiyacı vardı. Umutsuzluğa kapılmaktan bıkmıştı. Şunu biliyordu ki hayal oldukça umutta vardı. Kör bir kuyuya gömdüğü hayallerine tutunmak istiyordu. Artık emindi kötü şansı yakasını bırakmıyordu. Bir vaka bitmeden başka bir vaka ile karşılaşıyordu. Yorulmuştu.
Işığın açılmasıyla rahat bir nefes aldı. Gözleri ışığa alışmakta sıkıntı çekmedi.
"Misafirin var ufaklık. "
Adamın pis sırıtışını göremeden kafasını kapıya çevirdi. Adım sesleri yüreğinin hoplamasına neden oluyordu. Kim olduğunu anlamıştı. Otoritesini koruyan sert adım sesleri 'ben geliyorum' diye haykırıyordu. Sabah ki kıyafetleri hâlâ üzerindeydi. Saçları dağınık, gözleri yine alev saçıyordu. Uykusu açılmıştı. Hicran düştüğü duruma gülse mi ağlasa mı bilemedi. Tam bir ikilemin içerisindeydi.
"Denize düşen yılana sarılırmış. "
Alay ediyordu resmen. Pişkin pişkin gülen suratına bakmamak için kafasını çevirdi. Zayıf adam ellerini önünde bağlamış, başını eğmişti. Saygı duyuyordu kendinden küçük bir adama. Para kimdeyse söz ondaydı her zaman ki gibi.
"Nereye kaçabileceğini düşünüyordun küçük hanım? "
'Nereye olursa' diye düşündü. Beladan uzak bir yere. Güvenli bir yere. Huzurun olduğu bir yere.
"Çöz şunun bileğindekini. "
Bileğindeki ağırlığın kalkmasına sevinmişti. Kolunu kendine çekip kelepçenin bıraktığı izi ovalamaya başladı. Yürek acısı zordu.
"Dışarı çık Samet. "
Adının Samet olduğunu öğrendiği adam hiç ikiletmeden odadan dışarı çıktı. Kapıyı kapatırken bile çok nazik davranmıştı. Hicran ' a davrandığı gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bize Mutlu Son Yakışmaz
General FictionGeçmişte neler oldu? Bunu bilmeden geçen 19 sene. Peki gelecekte neler olacak? Sonbaharın getirdiği hüzne, ayrılığa, yıkıma inanılan bir hayat. Toz pembe hayallerin içinden çıkıp, gerçeklerin bütün çıplaklığıyla sergilendiği bir yaşam. Masum görün...