''Bana bir kahraman göster, sana bir trajedi göstereyim.''
''Yeni birini istiyorum.''
''Ne demek istiyorsun, Jiyong? Zaten her zaman başka birini alırsın.''
''Onu kastetmedim.''
Jiyong oturduğu koltukta biraz doğruldu ve parmaklarını elindeki bardağın üzerinde gezdirmeye başladı.Fazla içmiyordu çünkü o adam yanındayken sarhoş olmak istemezdi.
Şerefsiz.
''Bakir.''
Adama baktı.
''Dokunulmamış biri.''
''Bu çok pahalı olur.''
Jiyong güldü.
''Gözlerinle ilgili bir problemin olmadığına emin misin? Karşında kimin oturduğunu görebiliyor musun?''
Alçak gönüllü olmaya gerek yoktu.
''İstediğin gibi biri olup olmadığına emin değilim.''
Adam ayağa kalkıp kapıyı açtığında Jiyong onu takip etmeye başladı.
Av seçimi gibiydi.
Ve Jiyong kendini biraz bile olsun kötü hissetmiyordu.
Biraz bile.
Lütfen.
Eğer o onları almasa, başkası alacaktı.
Bu iş böyle yürüyordu.
Dünya böyleydi.
Tam da böyle.
''Buna ne dersin?''
Adam kapıyı açtığında Jiyong içerideki çocuğa baktı.
''O bir bakir ve onu---''
''Hayır!! Bırak beni! Sana--- bana dokunma!''
Aniden diğer odadan çığlıklar duyduklarında Jiyong adama bakıp kaşlarını kaldırdı.
''Sanırım yeni olan, gürültü için kusura bakma.Her neyse bu oğlan--''
''Bana dokunma!!!''
Jiyong sırıttı çünkü bağıran her kimse o pisliğin konuşmasına izin vermiyordu.
''Kapat çeneni!''
Jiyong bir tokat sesi duyduğunda kapıya yönelip neler olduğunu görmek için açtı.
İşte oradaydı.
Yanağını tutan bir çocuk.
Sarışın bir çocuk.
Jiyong öyle bir çocuğu nerden bulduklarını düşünmeden edemedi.
Güzel görünüyordu.
Oraya ait değilmiş gibi bir havası vardı.
Orayı aşan bir güzelliği.
Jiyong çocuğun gözlerinin dolduğunu gördü.
Ama ağlamıyordu.
Kendini tutuyor olmalıydı.
Jiyong çocuğu hızla süzdü.
Bir şeyi var gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF
FanfictionKırık bir kalbin tamir edilmesine gerek yoktur.Belki sizin parçalarınız başka birinin kalbine tam oturabilir.