BÖLÜM 14 "Kurşun"

9.3K 482 175
                                    

Keyifli Okumalar!




🔷




playlist: Archive- again
              Alev lenz-smile




Her şeyin avuçlarımdan kayıp gitmesine göz yumdum.

Hazinemde varlığım olarak nitelendirebileceğim, kendime ait kıldığım sayılı şeyler vardı; ancak bunların hepsini en büyük düşmanım bildiğim zaman yüzünden, her geçen gün yitirmemle bütün kalbimin zifiri karanlığa bürüneceğini tahmin etmemiştim.
Zamanı düşmanım biliyordum çünkü insanın hayattaki tek rakibi zamandı. Ne yaparsam yapayım; onunla girdiğim hiçbir savaştan galip gelememiştim. Buna sebep olanda bendim.

Bütün bunların suçlusu bendim.

Daha doğrusu her şeyin suçlusu zamanı kendine düşman edinen ruhumdu...

Zaman ile düşman olunamayacağını daha yeni yeni anlamıştım...

Zaman ile girdiğim savaşı kazanabilmemin tek yolu onu kendime dost edinmem ve onu en mükemmel şekilde değerlendirebilmemden geçiyordu. Bunu şimdi, şu an itibariyle anlamıştım ancak bu karanlık odada anlamamın da bir gereği kalmamıştı. Sayamadığım saatler geçmiş, en büyük düşmanım bildiğim zaman ile dost olmak istemiş; ancak onu avuçlarımda bile tutamamıştım...
Bulunduğum anın beni bütün hücrelerime kadar yaralayışını durdurmak istiyorken, bunu bir türlü başaramıyordum. Zaman akmasın, beni bir kenarda beklesin ve ben öncelikle yaralarımı yine her zaman olduğu gibi kendim sarayım istiyordum. Bunu bile beceremiyordum.
Ellerim tutmuyor, ciğerlerim bile nefes almak istemiyordu sanki. Güvendiğim en özel ve yegane şey gücümken; onu bile bedenimin hiçbir uzvunda hissedemiyordum. Saatlerdir bu karanlık odada, bu kör sessizlikte oturuyor ve yalnızca bir kelimeyi zihnimde devamlı tekrarlıyordum.

Neden?

Neden buradaydım? Neden buram buram güven kokan avuçların arasından, kuvvetli bir rüzgarın alıp bambaşka diyarlara sürüklediği bir yaprak gibi savruldum? Ya da neden, şimdi, şu an bile o güven kokan avuçların arasında olmayı her şeyden çok istiyordum?
Hiçbirinin cevabını bilmiyordum.

Kalbim bile acımaktan yorulmuş ve acıtana küsmüştü.
Kalbim bana küsmüştü.

Onu acıttığımı ya da acıtacağımı bile bile kendimle birlikte onu da katran karasının siyahına bürümüştüm. Kalbime çöreklenen, damağımda acı bir tat bırakan bu his pişmanlık değildi aslında. Büyük bir vicdan azabıydı bu yutkunmamın önüne geçen yumru. Bu karanlık odada yalnız değildim ve vicdan azabımın nedeni tam karşımda duran silüetti.

Silikti.
Gerçek değildi.
Olağanüstü hiç değildi.
Kalbimi pamuklara saran adam.

Saçlarımın her bir tutamını oldukça narin ve pahada yüksek bir ipekmişcesine dokunmaya bile kıyamadan okşayan adamdı.

Babamdı.

Beni asla yalnız bırakmayacağını biliyordum. Nerede olursa olsun, ne konumda olursa olsun beni asla bir başıma bırakmazdı o.

Benim kahramanımdı.

Kahramanlar, gitmezdi. Hep uzaktan izlerler ve yardım çağrısına gerek bırakmaksızın, ona ihtiyaç duyduğun an yanıbaşında beliriverirlerdi.
Benim kahramanımda  bu kasvetli odada benimleydi ancak önünü alamadığım vicdan azabımında orta yerine kurulmuştu. Hayır delirmemiştim, yalnızca her zaman yaptığım gibi sımsıkı yumduğum gözkapaklarımın arkasında gördüğüm yakışıklı yüze tutunmak istemiştim. Fakat ona karşı büyük bir suçluluk hissediyordum, kendimi koruyamamıştım.
Giderken beni emanet edebileceği kimse yoktu ancak beni; önce Allah'a sonrasında da bana emanet ettiğini biliyordum. Beni, bana emanet etmişti çünkü beni bizzat kendisi yetiştirmişti. Bana güvenmişti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 07, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KATRAN KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin