Yürek... Kömür misaliydi ya hani... Ve kadın... Ateş gibiydi o... Yaktı, kül etti yürekleri... Yanıyordu... Parçalanırcasına çığlıkları; Duyan var mıydı? Var mıydı seslenişe bir cevap? En olağanı... Anlıyorlar mıdır sence? Boşuna sorduğumu fark ettim. Cevabın negatif olduğu soruları... Olsun kaderimize böyle yazılmıştı demek; en kolay kabullenme yolu muydu? Oysa yüce yaratan bırakmamış mıydı kaderin iplerini insanın eline? Kabullenmeli miyim yaşadıklarımı... Yoksa suçu atacak mıyım kadere... Başka bir ihtimal yok gibi geliyor bazen. Mücadele kavramı ne kadar da çabuk çıkmış hayatımdan... Hayatından... Hayatımızdan... Yaşamı ne kadar da basitleştirmişiz oysa. Ne kadar tek düze işleyen bir düzen haline getirmişiz kendimizi. Hep dizmi çökecektim acaba? Hep mi elvedalara bakacaktı gözlerimiz? Gözlerim... Dolacak ve taşacak yüzümde ince çizgiler oluşturarak belki. Duymayacak mısın? Ateş... Serzenişlerimi? Yanarken çıkardığım o vicdan sızlatan cümleler ulaşmayacak mıydı sana? Var mıydı kalan ahım? Hayatı tekdüze yaşarken, hayatımı ruhsal olarak elimden alana? Yok, muydu bunun bir cezası. Dedim kendi kendime yanarken acı içinde. Ama şimdi söndüm... Düşüncelerim yanan ateşte pişti, ateş söndü... Sönüşü, son hitabımdı...
Bâin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevenin Serüveni
Non-FictionGün oldu vazgeçemedik, yine sevmekten geri duramadık. Belki her defasında aynı sonuçla karşılaşsak bile, bu defa olur belki temennisiydi bizi yoldan caydıran. Bak hani günler geçerken sen ve ben hala depreşip duran sevdayı dizginleme derdindeyiz. Şu...