Hira
Uykusuz bir şekilde, küçük ve rahatsız hastane koltuğuna uzandım. Biran bile gözlerimi abimin üzerinden ayırmıyordum. Allah'a şükür ki durumu iyiydi. Doktor vücuduna isabet eden kurşunun sıyırdığını ve çok kan kaybettiği için bilincinin yerinde olmadığını söyledi.
Çalan telefonumla beraber dalan bakışlarımı abimden çekip çantamdan telefonumu çıkardım. Ekranda gördüğüm isimle duraksadım.
Annem arıyordu. Açıp açmamak arasında kararsız kalsamda cevapla tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm."Alo, kızım neredesiniz? Eve gelmeye niyetiniz yok herhalde."
Abimin vurulduğunu haber veren telefon geldiğinde elim ayağım birbirine dolanmış, damarlarımda dolaşan kan donmuştu. Anneme bir şey sezdirmemeliydim. Bunu kaldıramazdı. Babam da evde yoktu. Vakitte çok geçti. Tek başıma çıkamazdım dışarı. Beynim abimin endişesiyle ne düşüneceğine şaşırmış çözüm üretemiyordu.
Daha bu sabah Bursadan dedem gelmişti. Odasına girip zar zor ağzımdan dökülen sözcüklerle olanları ona anlatmıştım. Dedem endişelense de bana sezdirmemeye çalışarak soğuk kanlılıkla paltosunu giyip Anneme "Dışarı çıkıp torunumla biraz gezeceğim." dedikten sonra annemin konuşmasına bile fırsat vermeden kolumdan tutup dışarı çıkarmıştı beni.
Annemin sorusuna ne cevap vereceğimi düşünürken, telefonun diğer ucunda olup olmadığımı yokladı.
"Kızım, orada mısın? Neden cevap vermiyorsun?"
"Anne, şey dedemle sahilde dondurma yiyoruz. Konuşamayacağım. Kapatıyorum."
Telefonu kulağımdan çekip kapattığımda söylediğim yalana gözlerimi devirdim. Gecenin bu vaktinde, bu havada, sahilde dondurma yemek. Abim gibi yalan söylemeyi beceremiyordum. Annem eve gittiğimizde bir güzel ifademizi alacaktı. O zaman sözü dedeme bırakmayı, tek kelime etmeyi düşünmüyordum.
Ayağa kalkıp hastane yatağında hareketsizce uzanan abimin başucunda durdum. Yüzünün rengi yerine gelmişti. Onun solgun yüzünü ilk gördüğümde kalpten gidecektim. Çok acı çekmiş olmalıydı. Karnına sarılı sargıya baktığımda içim sızladı. Gözlerim istem dışı dolarken, burnumu çektim.
Abim, benim babamdan sonra yaslandığım dağımdı. Yanımda olmasa bile nefesi her an ensemde, gölgesi peşimdeydi. Her şeyi ondan öğrenmiştim. Çekirdek çitlemeyi bile. Doğduğumdan beri sürekli peşindeydim, kuyruk gibi.
Elini ellerimin arasına alıp onun o güzel yüzünü süzdüm. Kirpiklerinin aralanmasını, güzel gözlerinin ortaya çıkmasını bekledim uzun süre.
"Hadi aç gözlerini. Yap yine saçma şakalarından. Yaptığın şakaya yine sen gül. Gülmediğimi görünce daha çok gül. Sonra ben de dayanamayıp güleyim. Karnımız çatlayana kadar gülelim."
Ben odada kendi kendime konuşurken kapı aralandı. Dedem yanında babamla birlikte odaya girince derin bir iç çektim.Babamı gördüğümde içimde oluşan rahatlama kalbimin üzerine oturmuş olan ağırlığı hafifletmişti. Göz göze geldiğimizde gözyaşlarımı tutamamıştım.
Dedem homurdanıp kaşlarını çattı. "İyi işte abin. Doktoru duymadın mı? Neden ağlıyorsun yine?"
Sesli bir şekilde burnumu çekip omuz silktim. "Çok canı yanmıştır onun. Kıyamam ki ben ona."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İFTİRA
Spiritualİffeti kalkan oldu ona atılan iftiraya karşı... Allah'a sığındı, güvendi... Sabrıydı, bu zor yolda ona arkadaşlık eden... Çünkü biliyordu ki sabrın sonunda, selametin kapıları açık bir şekilde onu bekliyordu..