2. Bölüm: Ürkünç Anılar

515 58 20
                                    


Oyun konsolunu eve vardığımız gibi kurmamız eğlenceye ve rahatlamaya ne kadar aç olduğumuzu gösterse de konsolu kurduktan hemen sonra odalara tamamen yerleşmemiz aşağı yukarı yirmi dakika sürmüştü. Hepimizin odasında pencere vardı; Hakan ile pencerelerimiz arka bahçeye bakıyordu. Benim odam diğer odalara göre biraz daha genişti. Her ne kadar Tunç'un burada kalmasını istesem de teklifimi "Zaten sadece uyumak için odalara geçeceğiz, oturma odasında uyuyakalsak bile şaşırmam." diye reddetti. Hakan ise halinden gayet memnundu; onun bir pencereye ihtiyacı yoktu. Havanın bir anda on derece artmasını dahi umursamıyordu. Her şey istediği gibiydi; biten finaller, kalınmayan bütünlemeler, olmayan aşk acısı...

Tunç'un ailesi, evin kapanan elektrik ve suyunu açtırmıştı. Her ihtimale karşın süpermarketten dört adet ampul almıştık. Düşüncemizde haklıydık; banyodaki ve Hakan'ın odasındaki lambalar yanmıyordu. Oturma odasındaki lamba ise çok az yanıyordu ve loş ışığın tutkunu olsam da gerildiğimi fark etmiştim. Akşamları oturduğum bistrolarda loş ışığı tercih ederken, evde olduğumda karanlığı ya da parlak ışığı arzuluyordum. Hakan gerginliğimi anlamış olmalıydı ki "Ne oldu, bütünlemelere kaldın da bizden mi gizliyorsun?" dedi.

Kıkırdadım, "Hayır, eve alışmaya çalışıyorum sadece. Ee Tunç, özlemiş misin evi?"

"Senelerim burada geçti Seçkin, özlemez olur muyum?" dedi Tunç.

O sırada Hakan, konsolun CD giriş kısmına popüler bir dövüş oyununun son sürümünü yerleştirdi.

"Senden intikam almak için iki haftadır pratik yapıyorum Seçkin, yandın oğlum! Alacağım boyunun ölçüsünü. Gel buraya!"

Hakan'ın sırıtmasına, "Hodri meydan, görüşeceğiz." diye karşılık verdim. İkimiz de konsolun başına geçtik.

Bir saatin ardından son maçı da kazanarak Hakan'a dersini verdim. Hakan her ne kadar bu duruma bozulsa da ona "Böyle olacağını tahmin etmedim açıkçası, şaşırttın beni. Bu oyundan hayatımda hiç bu kadar keyif almadım; bir dahaki sefere şeytanın bacağını kırarsan şaşırmam." dedim. Moralini yerine getirdiğimi hissediyordum.

Tunç, oyundan ziyade filmden yanaydı. Oyunumuz bittiğinde beklemeden sabit diski televizyona bağlayıp filmleri taramaya başladı. Önerisi bir aksiyon filmiydi; bu filmi ne zamandır izlemeyi planlıyordum. Harika bir tercihti. Hem Hakan da tam bir aksiyon delisiydi. Sırıtarak "Hadi bitirelim şu işi!" dedi.

Tunç ile birlikte çerezleri hazırlamak için mutfağa geçtik. Hakan ise kısa süre içinde bize eşlik etti.

Film başlayalı yarım saat geçmişti. Tazmanya Canavarı'ndan farksızdık; sinemadayken, film fragmanında patlamış mısırı hapır hupur bitirme alışkanlığımız Tunç'u etkilemiş, onun da istemsizce parmaklarının mısır kovasına dalmasına yol açmıştı. Nihayetinde, üçümüz yarım saat içinde masada ne varsa tükettik. Aksiyon sahneleri yeni başlamıştı. Dayanamamıştık; diğer günler yiyeceğimiz nevaleyi bugünden sömürmeye karar verdik. Büyük boy cips paketini üç kâseye döküp kolaları hazırladık.

Filme devam ettiğimizde, her şey dört dörtlük ilerlerken bir anda etrafın kararmasıyla gözüne ışık tutulan bir tavşan gibi donakaldım. Elektrik kesintisini kimse hesaba katmamıştı. Tunç, bir şey söylememize fırsat tanımadan hemen ayaklanıp telefonunun fenerini açtı. Sevinç teyzelerin dairesine inerken onu beklemeye başladık. Sekiz dakikanın ardından Tunç, elinde mumlarla yanımıza geldi:

"Necdet amcalar olmasa geceyi karanlıkta geçirecektik beyler, gerçekten şanslıyız. Bu sokak ve yan sokakta elektrik kesintisi varmış. Sabaha kadar sorunu çözmeye çalışacaklarmış." Ciddiyetini korurken cümlesini tamamladı, "Film yarına ertelendi maalesef."

Bu gelişme beni üzmek yerine, farklı bir kapının aralandığını hissettirdiğinden olsa gerek mutlu etmişti. Tunç'un moralinin bozulmasını istemezdim tabii. Hakan bıyık altından gülüyordu.

"Ne oldu ortak, neye gülüyorsun?" diye sordu Tunç.

"Beyler, ev bir garip olmadı mı? Koridor tarafına bakın, korku filmi gibi." diye karşıladı Hakan. Pis pis sırıtıyordu.

Tunç donuktu; sohbete katılmayacağını sezdiren bir havası vardı. Yanılmıştım.

"Ben az da olsa inanıyorum böyle fenomenlere. Daha doğrusu inanıp üstüne gitmediğim durumlar bunlar." Tunç beni şaşırtmıştı. Çocukluğunun burada geçmesi ve paranormal olaylar yaşamış olma ihtimali beni heyecanlandırıyordu. Merak edip Tunç'a herhangi gizemli bir olayı bu evde yaşayıp yaşamadığını sordum. Hakan ise kahkahayla eşlik etti.

Tunç'un beklemediğim bir şekilde, sebepsizce yüzü ekşidi. Sesini alçaltarak "Benim değil, ama annemin başına gelmiş." dedi. Hakan'ın kahkahası bir anda kesildi; meraklı bir tavra büründü.

"Anlatsana?"

"Bir buçuk yaşındaymışım. Evimize yan komşumuz sık sık gelirmiş, dizi izlemek için. Kadın seksen yaşlarında, kısa boylu, kambur biriymiş. Evinde televizyon bulundurmazmış ve sevdiği diziyi bizde, Sevinç Teyze'de ve diğer iki komşumuzda izlermiş. Diziden ziyade sohbeti seven kadın, komşumuz hakkında ileri geri bir yorum yaptığı için tüm apartman tarafından dışlanmış. Aylar sonra bu durumu kaldıramayan kadın hastalanmış ve vefat etmiş. Annem bu durumdan oldukça kötü etkilenmiş, teyzeyi çok seviyormuş. Vefat ettikten bir gün sonraki gece, odasında bu durumu düşünüyormuş ve babam iş yemeğinde olduğundan evde değilmiş. Annem bir anda gördüğü şeyin karşısında şoke olmuş. Bembeyaz, çarşaf gibi, fakat küre şeklinde bir varlık odada hareket ediyormuş. Annem, gördüğü varlığın ardından rüyada olduğunu düşünmüş, ancak uyanmamakla birlikte o şeyin yanına geldiğini görüp başında durduğunu; bir dakika sonra yoğunluğun gittiğini ve her şeyin son bulduğunu hissetmiş."

"Ama nasıl olabilir ki, elbet bunun mantıklı bir açıklaması vardır." dedi Hakan. Hakan'ın umursamaz tavrı, elektrik kesintisi ve bu hikâyenin sinerjisi ile birlikte silinmişti.

"Ya bu durumun mantıklı açıklaması Tunç'un anlattıklarından ibaretse?" diye çıkıştım.

"Annem hayatımda tanıdığım en dürüst insandır, böyle bir konuda yalan söylemeyeceğine eminim. Durumdan etkilenip hayal görmüş olabilir, bilmiyorum." dedi Tunç ve meraklanarak bana yöneldi, "Sen ne demek istedin Seçkin?"

"Bilim..." Uzun bir konuşma yapmanın hazırlığını nefesimi derinlemesine çekerek gerçekleştirdim, "farkında mısınız, böyle olaylar geçmişten beri süregeliyor ve bilim tarafından hiçbir şey doğru düzgün kanıtlanamadı. Bu yüzden, paranormal olayların bilim dışı konular olduğu algısı oluştu. Peki, bilim hangi noktada? Çakraları, üst benlik gibi fenomenleri kanıtlayacak kadar güçlü mü? Kanıtlar yetersiz kaldığı için yok hükmünde görülen olgular gerçekte hayatın bir parçası mı? Annen onu düşünürken böyle bir olayla karşılaşmış, yoğunluğu dahi hissetmiş. Hassas mı, yoksa bu konuları kâle bile almayan biri mi? Vefatın ardından gece boyunca uyumadan onu düşünen biri mutlaka hassastır ve kalp gözünün açık olma olasılığı fazladır. Nihayetinde bahsettiğim konu olasılıktan ibaret; peki ya sizin ele aldığınız durum?" 

MUSALLAT (a.k.a. EŞDUYUM) | Kitap Oldu!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin