Demeter, kızının içine çekildiği toprakların üzerinde, kendini yere atmış ağlıyordu. Kafasını göğe kaldırıp Zeus'a isyan ederek büyük bir çığlık attı. Eliyle sıktığı toprak bir anda kurudu. Tıpkı tanrıçanın hıçkırıkları gibi.Artık ağlamıyordu.
Soluk bakışlarla önce gökyüzüne daha sonra etrafında ki bu mevsimde yetişmemesi gereken çiçeklere baktı. "Gaia..." dedi sinirle, "Bu işte Zeus kadar senin de parmağın var."
***
Omzuma dokunan kibar bir el ile uyandım, başımda dikilen adam fısıldayarak konuşmaya başladı. "Kore, benden sakın korkma sana yardım etmek için buradayım benim adım Ná-" Lafını bölen ve ikimizin de bakışlarının kapıya yönelmesini sağlayan şey dışarıdan gelen adım sesleri oldu. Tekrar bana döndüğünde aceleyle, "Gitmem gerek, sakın sana sunulan hiçbir şeyi yeme." deyip, hızlıca yanımdan ayrıldı.
Çatık kaşlarla ve anlamsız bakışlarla yatakta kalakalmıştım.
Beni uyaran kişinin odadan çıkmasından kısa bir süre sonra içeri iki tane kadın girdi. Biraz tuhaf görünüyorlardı.
Önümde eğilerek beni selamladılar.
"Tanrıça Kore, bir arzunuz var mı?"Sonunda konuşabildiğimi hatırladığımda sinirle sesimi yükselttim. "Hades, öyle değil mi? Beni kaçıran!"
Endişeyle birbirlerine baktılar. Uzun boylu ve diğerine göre daha soluk benizli olan tereddütle bana yaklaştı. "Efendim, Yeraltı Tanrısı çok sinirli ve serttir. Sadece size bunu söylemem gerektiğini düşündüm, haddimi aştıysam özür dilerim. Ancak lütfen kendinize dikkat edin." Cümlesinde beni rahatsız eden tek şey yeraltı sözcüğüydü. Ölüler Ülkesinde olduğum gerçeği tüylerimi ürpertti.
Son bir üzgün ifadenin ardından reverans yapıp geri çekildi ve eski yerine döndüğü anda odaya siyah pelerini dahi sert duran Hades girdi. Kadınların önünde eğilmesine bile fırsat vermeden elini kaldırdı."Çıkın."
Emrine uydular.
Ayağa fırlamamla bağırmam bir oldu.
"Beni ne hakla kaçırırsın? Babamın bunu yanına bırakacağını mı sanıyorsun? Beni derhal yeryüzüne geri götür! Yoksa babamın gazabından kurtulamazsın!"Gülümsemesi yine gözlerine ulaşamadı. "Zeus her şeyi biliyor. Bundan sonra burada yaşayacaksın."
Yalan söylüyor olmalıydı. Annem kahrolurdu ve babam bunu bana yapmış olamazdı. İçimdeki soğukluğu, donmuşluğu göz ardı etmeye çalıştım.
"Yalan söylüyorsun! Beni buraya hapsedemezsin! Ölüler Ülkesine ait değilim! Hem benden ne istiyorsun ki?!"
Umursamaz bir tavırla büyük kapıya yürüdü, "Bana ait olduğun zaman, bu sorun ortadan kalkacak," dedikten sonra dışarı çıktı.
Vücudumu hissedemeyerek yere, dizlerimin üstüne çöktüm. Asla böyle bir şey gerçekleşmeyecekti. Gerçekleşemezdi!
İlerleyen saatlerde aynı iki kadın odama girdi ve beni akşam yemeği için hazırlayacaklarını söylediler. Yaşadıklarımın tazeliğini üstümden atamadığım için afallamış bir şekilde, beni giydirip ayna karşısında saçımı yapmalarını izledim. Ardından eğer açsam, akşam yemeğine kadar atıştırmalık bir şeyler getirebileceklerini söylediler. Aklıma beni uyaran kişinin dedikleri gelince hemen reddettim. İşleri bittiğinde odamdan çıkmadan önce Hades beni görmek isteyene kadar burada oturmam ile bahçede dolaşmam gibi bazı seçenekler sundular. Ve ardından beni büyük odada tek başıma bıraktılar.
Üstümdeki kaygan ipekten ve birkaç broştan oluşan kıyafeti çekiştirerek ayağa kalkıp pencereye yöneldim. Hava oldukça değişikti ki havanın olması bile tuhaf geliyordu. Ne de olsa başka bir boyutta olsa bile adı yeraltıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Persephone & Hades (TAMAMLANDI)
Viễn tưởngBir canavarı sevmeye başlamak mıydı bu, yoksa canavarın arkasına saklanmış birinin sevgiye olan ihtiyacını fark etmek miydi?