AVUÇLARINDA YÜZLERCE ROMAN KAHRAMANI

6 1 0
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Hayatın görünmez limanlarında, giden gemilerin ardından gönül yaşlarıyla ıslanmış mendiller sallanır. Ukde niyetine bir şeyler saplanır yüreğin taa derinliklerine... Cam kırığı zamanlardan arta kalan hatıralar yakamoz niyetine pürneşe oynaşırken sararmış resimlerde canlanan ne varsa mor menekşeler kadar hüzünlü bir resmigeçitle gözler önünden giderler sessizce.

Ufuklara bakarak daldığımız deryalar kucak açarlar; "nerde akşam, orda sabah" dediğimiz günlere... Gönlü siyah ettiğimiz ömrün ikindisinden geriye baktığımız vakit, geceye yaklaştığımızı görerek telaşa kapılmamızdan daha doğal ne olabilir?

Çimenlerde yalınayak dolaşmanın güzelliğine eremeden geçer günler. Ağaca tırmanarak meyveyi dalından tadamadan, söğüt ağaçlarının gölgesinde kalemle arkadaş olamadan, mahmûr sabahlarda bülbülün aşk dolu nağmesini dinleyemeden geçen koskocaman bir ömür, ağıt yakar ardımızdan.

Kuş cıvıltılarındaki makâmın gizinde kaybolmadan önce maviliğe uçuşların âhengine sarılmak güzeldir lâkin güneşe "günaydın" demenin aydınlığına alışan için zordur karanlığa sinmek.

Ellerimizle yetiştirdiğimiz fidanları yitirmemek adına kaybedilen ömür, yitirilmiş hayâllerin yanında kazanılmış bir servettir aslında. Nice hayallerini erteler ebeveynler, geleceğin büyüklerini yetiştirebilmek için.

Her geceye bir sabah gelir de karanlıktır kimi sabahlar. Her sabaha bir güneş doğar doğmasına da güneşler de ısıtmaz bazen.

Yağmur damlalarının toprağına kavuştuğu anlardaki duman duman tüten puslu bakışlarla ıslanmak ne büyük bir mutluluksa Yâren'le sohbet edebilmenin özlemiyle üşümek de bir o kadar büyük sancıdır.

Yaşamın bitimsiz kavgasında kendine zaman ayıramaz insan. Bakışlarında gerçekleşmeyen hayâllerin yorgun izlerini taşıyarak hayatı sırtlanmanın zorluğunu taşır gözlerinde. Özündeki Eylül umutsuzluklarını barındırmaksa bal şerbeti değildir.

Avuçlarında yüzlerce roman kahramanını biçimlendirmenin sorumluluğuyla ılık meltem rüzgârlarının esintisine kapılamadan sessiz sedâsız yaşayanlar, hayatlarının son demlerinde hasat vaktinin gelmesine sevinemezler bile...

Biri gider, biri gelir o roman kahramanlarının... Doğum ve ölüm arasında kalan süreçte, bu gidiş gelişlerin arkası hiç kesilmez.

Vefasızlıklardan ve düşmanlıklardan yaralananlar, meyveli ağaç olmanın sancısında olsalar bile, yine de meyvelerin en güzelini verme çabasındadırlar. Hep iyiye, hep güzele, hep yeniden filizlendirmeyedir bütün çabaları. Kaçıp giden zamanı kendilerine kuramazlar. Kurmaya kalksalar bile vakit çoktan geçmiştir artık... Hayatın zembereği ellerinde boşalır.

İyi niyetlerinin suistimale uğramasıyla kırılan gönülleri mahzunlaşır. Hesaplaşırlar kendi kendileriyle. "Keşke"lere sığınmayı istemezler. Yürekleri yağmurun özlemiyle alabildiğine özgür, güneşle kavrulurken hayâllerin damlalarıyla ıslanır gözleri.

Gerçekleşen ideallerinin yanında, güneşle muhabbetten uzaklaşmanın acısı siner hayatlarına.

Gecelerin yıldızları kaybedişindeki mâtemdir kaybettikleri zaman.

Kirpikleri ıslatan damlaların hüzünle söylediği şarkılar da hayatın sıkışmışlığından dem vurur cendere misali.

Zaman rüzgârıyla savrulup giden hayat âh çeker giden günlere. Esmeden yağmalar, dolmadan boşalmalar vardır geride.

Ömrün serhat boyunda bıçak sırtı yaşamın, korku ve endişesini yüreğe yüklemek, yüklerin en ağırıdır onlar için.

"Her şeye rağmen dosta, düşmana karşı dimdik ayakta kalabilmek gerek" diye düşünmeler kuşatır düşünceleri.

Avuçlarında yüzlerce roman kahramanı, gözlerinde ideallerin mahpusluğunda kalmış bir yaşamla el ele, duygularını ve düşüncelerini kalem ve kâğıtla paylaşmaya ayıramadıkları zamanları özler, özler, özlerler...


sızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin