BANA UZAK DİYARLAR GEREK

4 0 0
                                    


Estim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Estim... Rüzgâr oldum, fırtına boran oldum, estim

Gideceğim yönü kestiremedim bir türlü. Gerçek mekânımı bilmedi hiç kimse. Bulutları saklandığı yerden çıkarmaya çalıştım hep. Çiçekleri aşıladım, polenleri taşıdım oradan oraya. Yağmur bekleyen toprağa, rahmet sağdım bulutlardan. Bir tatlı esintiye hasret kalan güneşi vurgunlardan korudum nicedir.

İklimlerin kışa dönme telaşında üşüdüm sonbaharla. Teslim etmek istemedim baharı, toprağı üşütecek kışlara. Sevdiğim kim varsa sevmeye devam ettim, yapraklarımı dökmek pahasına...

Göçmüyorum, göçemiyorum baharlara, çiçeklenecek yazlara. Biliyorum ki yüreğimin nabzındaki vuruşların olduğu yerdedir bahar.

Kavuşmalara gün sayan tınılarımın şiddeti arttıkça, vuslatın özlemi de bir o kadar artıyor. Varsın vuslat olsun bu dünyada... Sevgilileri ayırmasınlar. Kevser ırmağının kenarı, olsun sevenlerin kavuşmaları.

Sevgi insanlarının hamuru toprak, özü sevgidir. Huzûra gülümseyen gülşene; kırmızı, pembe, beyaz ve hercâi güllerden hariç, mavi nurlu bir gülfidanı dikeceğim. Kaybolduğum zamanlarda ışığından Sevgili'ye yol bulayım diye...

Bana uzak diyarlar gerek...

Kışa teslim olup üzülmektense beyazlarla aklanmak gerek bana...

Zirvelerin başına aşkla tırmanıp haykırmalar gerek, sessiz çığlıklarla...

Durgun sularda kıpırdanmanın aksine, deryalarda dalgalanmak gizlidir gönlümde.

Dağ yamaçlarında patikalara yoldaş olmalıyım ki ulaşayım şâhikaya.

Dudaklarım deryalara türküler sunarken martıların ritim tutan kanatları eşlik etmeli bu müzik ziyafetine. Havada kasvet kalmayana kadar sürmeli bu hülyâ...

Mutluluk seferinden vazgeçmeyen yolcular dinlemeli bu bitimsiz besteyi. Pençelenmiş canlar yeniden dirilmeli, nevânın sarhoşluğuyla... Doludizgin atlılar takılmalı tellere koçakça...

Sonrasında yüreğin kelâmını, kalemin mahâretini sunmalıyım kâğıda, bahara sunar gibi.

Kalemin ucundaki mürekkebin koyusuyla, coşkulu ve umutlu açılmalıyım enginlere...

Efkârıma kapılıp göç etmeli kuşlar. Rüyâlara, hülyâlara beyaz duvaklı bulutlara takılmalyım. Biraz şeffaf, biraz sisli; biraz sakin, biraz yavaş; birazda cesâretle esmeliyim ömrümün gökyüzünde.

Bana uzak diyarlar gerek...

Mısralar dağlarca mânâ taşımalı, satırlara anlam üstüne anlam yüklemeliyim.

Yamaçlara tutunan kırmızı bir gelinciğin nazlanan edasıyla korkusuzca meydan okumalıyım karanlık gecelere. Dalga dalga yankılara hapsetmeliyim, hasretin kızıla çalan yangınlarını. Bakışlarımdan kıvılcımlar sıçrarken ünlemlerle şaşırtmalı, noktalarla duraklatmalıyım yamaçların sessizliğini... Şiir olmalıyım...

Bana uzak diyarlar gerek...

Bunca yanıştan sonra küllenmeyedir virgüller, ama heyhat! Ateşler güle dönmezler.

Yağmurun hasretiyle ufuklarda takılı kalıyor kıt'alarımın gözleri... Yeni bir hayatın bembeyaz gülüne doğru, özlemi di/ze/liyorum.

Toprak rengi yanaklarımın, direnişiyle yaşıyorum hayatın gerçeğini. Et ve kemikten öte akıl erdiriyorum düşüncemin söylediklerine...

Akan suların önündekini temizlediği gibi idrâkimin coşkusu da temizliyor dimağımı...

Açılıyorum artık deryalara...

K/aralar dar geliyor kabıma...

Sal gerek, kayık gerek, gemi gerek deryama...

Bana uzak diyarlar gerek...

Dalgalara aldırmadan, fırtınadan korkmadan açılmalıyım mâverâya...


sızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin