Düğün hazırlıklarını bilirsiniz, mobilyacılar, organizasyon şirketleri, alışveriş merkezleri her an her yerdesinizdir. Bizim de bütün haftamız bu şekilde geçti. Ee tabi gelişen teknoloji ile, bütün adımlarımızı sosyal medyada yayınlamaktan da geri kalmadım. Gelin çiçeğini kapalı henüz üç saat olmuştu ki günlerdir sessizliğini koruyan Serkan’dan mesaj aldım.
- Çok kaldın orada
- İşlerim var döneceğim.
- Sen evlenmiyorsun değil mi?
Hayır ben evleniyorum. Hatta evlilik hazırlığındayken, erkeklerle konuşuyorum. Potansiyel aldatma niteliğine sahibim. Muhtemelen evlenemeden, boşanacağım. Tamam, sohbeti uzatmaya çalışıyorsun ama biraz mantık!
- Hayır, en yakın arkadaşım evleniyor.
- Sen evlenirsen çok üzülürüm, seninle ben evleneceğim.
- Hmm, bu cümleleri kurduğun kaçıncı kızım?
- Sana özel, gelip isteyeceğim seni.
Konuşma devam ettikçe, klişeleşen kız-erkek konuşmaları da devam ediyordu.
Ne kadar klişeleşen desem de, yüzümde aptal bir tebessüm vardı.
- Tamam, gel iste.
- Yola çıkacağım birazdan.
- Parmak ölçümü de vereyim mi?
- Dur onu gelince beraber beğeniriz, acele etmeyelim. Erken geleceğim ben.
Yazışırken evcilik oynayan küçük çocuklar gibiydik. Oyundan da olsa fikirlerimi önemsiyor, özel hissetmeme sebep oluyordu. Tatlı evcilik oyunumuzu sonlandırmıştık.
- Ne güldüm ya.
- Hep gül o zaman.
- O halde güldürdüğün için teşekkür ederim. - Her zaman...Yetişkinlerin, çocuklardan bir farkı da “ben merkezli“ olmaktı. Her birimiz büyüdükce kendimizi ortak paydalardan soyutluyor, hayatı paylaşmaktan çekiniyorduk. Oysa beraber kararlar vermek, omzumuzdaki o koca yükleri hafifletmez miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şizofrenlik Bulgusuydu Belki De
RomanceGelişen teknoloji ile gerçeklikten çok sanal bir hayata sahip olduğumuz yüzyılın insanlarıyız her birimiz. Kapılmamak için ne kadar çabalarsak çabalayalım, 24 saat içerisinde silinip giden snapler gibi dolu dolu ama içi boş aşklar yaşıyoruz niceleri...