Yiğit'in ağzından:
Aziz denen herif karnımda ufak bir yara açmıştı. Öfkeliydim ama insanların beni yaralı görmesini gururuma yediremedim. Kalabalığın kavgayı ayırmasını fırsat bilerek sessizce uzaklaşıp büyük bir mezar taşının arkasına oturdum.Yara ufak sayılır ama yine de kanıyor. Filmlerde ve kitaplarda insanlar gömleklerini yırtarlar genelde ama bence kravatı sarmak daha kolay, ayrıca bir kravatın yokluğu yırtık bir gömlekten daha az dikkat çeker, gömleğim henüz kan olmadığı için şanslıyım doğrusu.
Bu iş tamam; Şimdiyse insanların yanlarına dönmeliyim. Soğuk ruhların sıcak bedenlerinin sahiplerine. Kimse anlamamalı yaralı olduğumu, güçsüz görmemeli. Kavgada alınan ufak bir hasar insanların gözünde büyük bir acziyete dönüşür.
Oturduğum yerden kalkıp insanların yanına döndüm. Geriye kalanlarda baş sağlığı dileklerini iletince eve geçtim. Buraya daha sonra gelecektim, ama hem ruhumun hem bedenimin dinlenmeye ihtiyacı vardı. Evi görmemi engelleyen son köşeyi de aşıp çocukluğumu geçirdiğim mahalleye girince hüzünle karışık bir heyecan sardı bedenimi. Bahçe kapısı kilitliydi, dedem ve nenem belli ki uzun bir yolculuk için çıkmışlardı yola. Duvarın üzeri de tel olmayan bir yerini aradım. Bulamayınca kapıya tırmanıp içeri atladım. Bu fazlaca efor sarf etmeme sebep olmuştu. Arka bahçeye gidip içi hiç dolmamış olan köpek kulübesine yürüdüm. Eğilip kafamı ve bir kolumu içeri soktum. Küçük kapının tamamını vücudumla kapattığım ve için içerisi epeyce karanlıktı. Aradığım şeyi telefonumun ışığında eski bir bez parçasının altında buldum, evin yedek anahtarları.
Yerini hala hatırlamam hafızamın büyük bir lütfuydu doğrusu.
"Orada ne yapıyorsun evlat?"Duyduğum bu ses aniden irkilip kafamı kapının üst pervazına çarpmama sebep oldu, ayağa kalkıp hemen toparlandım. Sesin sahibini görmek bir kaç saniyemi almıştı, duvarın öbür tarafından bana bakan bir kafa!
Bu yan komşumuz Hasan beydi. Anahtarları yukarı kaldırıp salladım.
"Bunları arıyordum."
"Gel hadi yoldan geldin açsındır."Hasan beyle bir şeyler atıştırdıktan sonra oradan çıkıp çocukluğunu yaşadığım eve girdim. Birkaç ahşap mobilya dışında her şey hatırladığım gibiydi. Yavaş adımlarla, her adımda bir anımı hatırlayarak merdivenleri çıktım. Kafamın içinde dönen hatıraların mistik hoşluğu yürümeyi bırakıp sadece onlara yönelmemi sağladı. Merdivenin en üst basamağına oturup başımı tırabzanlara yasladım. Bir süre bedenimin uyuşup beynimin anılarımı rüya gibi lanse etmesine izin verip kalktım ve kendi odamdan başlayarak evi gezmeye başladım.
Bir odadan çıkıp diğerine girerek, her odada biraz vakit geçirerek yaklaşık bir saat boyunca evi gezmiştim. Bu evdeki anılarım bir kararı vermemi sağlamıştı. Artık burada yaşayacaktım. Girmediğim sadece bir oda kalmıştı. O odayı bilerek en sona saklamıştım. Orası dedemlerin yatak odasıydı. Bu evde yıllarım geçtiği halde hiç giremediğim oda.
Dedem bu odaya girmemi yasaklamıştı. Nedenini sorunca da büyüyünce girersin demişti. Şimdi büyümüştüm. Yine de içimde oluşmuş olan tereddüt bu odaya en son girmeme sebep olmuştu. Zaten en güzeli en sona saklamalıydı. Kapıyı açmak için kapının kolunun üzerine koyduğum elim bir süre orada kaldı. Her ne kadar yıllardır görmemişte olsam kaybettiklerim benim dedem ve babaannem idi. Zamanın kirlettiği büyük adamı kalbin sakladığı küçük bir masumiyetin hüznü kaplamıştı.
Oysa sevgiden uzak geçen yılları bana bu tür duyguları unutturmuştu. Öyle bir hale gelmiştim ki üzgün olmama ya da mutlu olmama daha doğrusu görünmeme kalbim değil beynim karar veriyordu.
Şimdiyse sanki yıllardır atmayan bir kalbin atmaya başladığını hissetmiştim. Zayıftı o kalp, ama istikrarlıydı. Küllerin arasında saklanmış ufak bir kıvılcımdı. Büyümek için uygun şartları bekliyordu, o şartlarsa süzülerek yere düşen yeşil bir defneyaprağının Toprak Ana'yı okşayışı kadar narin ve masum olmalıydı. Tıpkı kapı koluna dokunduğum an küçük kıvılcımın üzerine düşüp onu bir anlığına canlandırması ve ben hâlâ buradayım dercesine alevlenip sönerek selam vermesi gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Șehrin Șamanı
AkčníDüşünün. Bozuk kaldırımlarda kimi zaman çizgilere basmamaya özen göstererek, kimi zaman elinizdeki kara camlı mobil cihaza bakarak yürüyen, açken yemek yapmaya üşenem, yalniz hissettiğinde bir müzik açıp gözlerini kapatan ve düşler ülkesinin acılı ş...