Bilinçsizlik III

248 17 17
                                    

Homurdandığı kelimeler bir genç kıza hiç yakışmıyordu. Ama başında ki ağrı, hiç bir şeyi umursamamasına neden oluyordu.

Zorlukla kafasını oynattı. Göz kapakları kıpırdadı. Ama açılmadı.

"Merlin aşkına, başım çatlıyor."

Yavaşça hareketlendi. Elini uyuşuk bir halde saçlarına geçirdi. Gözlerini zorlukla araladı.

Etraf karanlıktı. Pencereden süzülen ay ışığı, ortalığı belli belirsiz aydınlatıyordu. Rahat bir yerde yatıyordu fakat her yeri tutulmuştu. Başını yan tarafa çevirdi.

Ay ışığında parlayan sarı saçları gördü önce. Sonra ince bir yüzde ki, küçük bir burun, kalın dudakları fark etti. Kapalı gözleri büyüktü. Kirpikleri yanaklarına değiyordu. Yanağında ufak bir yara izi vardı.

Onun açtığı bir yaranın izi.

Yanında yatan kişiyi fark edince bir çığlık attı. Ama sesi çıkmadı. Boğazı kurumuştu. Kollarından destek alıp oturur pozisyona geldi. Eklemlerinden çıkan çıtırtıyı duymuştu.

Malfoy uyanmadı.

Zihni uyanmıştı. Elini saçlarından geçirdi. Başının arkasında ki şişlik, ağrının sebebinin ne olduğunu anlamasını sağlamıştı. Derin bir nefes aldı.

Etrafına daha dikkatli bir şekilde baktı. Küçük bir odaydı. Duvarlar boştu. Renginin ne olduğunu anlamamıştı. Odada ki tek eşya üzerinde yattıkları çok rahat olan bir yataktı.

Ayak parmaklarını oynattı. Hemen ardından ayak bileklerini çevirdi. Yavaş yavaş bedenini çözmeye çalıştı. Dizlerini kendine çekti. Çıkan sesle yüzünü buruşturdu. Böyle bacaklarını, kollarını, ellerini ve boynunu hareket ettirdi.

En sonunda bedeni rahatlayınca bacaklarını yataktan aşağı indirdi. Çıplak ayaklarına değen soğuk ahşapla ürpermesini engelleyemedi.

Üstünde hala aynı kıyafetleri vardı. İçgüdüsel olarak yastığının sağına baktı. Asası koyduğu yere. Gördüğü tek şey beyaz çarşaflardı. Gözleri büyüdü.

Yastığını kaldırdı, yatağa baktı. Asası yoktu. Kaşları çatılmaya başladı.

Ginny Weasley yataktan kalktı. Duvara dayanarak bir kaç adım attı. En sonunda ayakta durabileceğine kanaat getirip kapıya doğru yürüdü.

Evde hiç ses yoktu ve o çok susamıştı.

&&

Gök gürültüsünü andıran motoru kapattı. Derin bir nefes alıp başını koltuğa yasladı. Bir yemin etmişti. Kaybetmekten korktuğu tek şey üzerine ettiği büyük bir yemin.

Yeminin ağırlığı omuzlarını çökertmişti. Bedeli ruhunu yaralıyor ama "yapmalısın" diye haykıran vicdanı bunları büyük bir başarıyla gölgeliyordu.

Anahtarı kontaktan çıkardı, dışarı çıktı. Hızlı adımlarla eve girdi. Gözleri hafifçe kısılmış.  Dudaklarını birbirine bastırmış, kaşlarının arası kırışmıştı. Merdivenleri gürültülü adımlarla çıktı. Odasına girdi.

Yatağı dağınıktı. O geceden sonra eve ilk girişiydi. Tahminine göre vakti azalmıştı. Yapmalıydı.

Yatağın minderini kaldırdı, yere bıraktı. Yatağın kenarında ki tahtalara oturdu. Yatağın tam ortasındaki fazla büyük olmayan sandığı eline aldı. Üstüne bir pukwudgie kazınmış, tahta bir sandıktı. Grimsi sarı bir renge boyanmıştı. Parmağını kazınan pukwudgie nin başına deydirdi.

Gözleri dolmuştu.

Parmaklarından çıkan grimsi sarı ışık şekil boyunca parlamaya devam etti. Bella elini kaldırdığında, tahtadan yapılan sandık ufak bir 'klik' sesiyle açıldı.

Bella'nın gözünden çıkan bir damla yaş 27 cm'lik, özü unicor kılı olan ve alıç ağacından yapılma asanın üzerine düştü.

Yıllarca ona hizmet eden asanın.

***

Kapı tahmininin aksine ses çıkarmadan açıldı. Dar ve küçük bir kolidorda çıkmıştı. Tam karşısında ve yanında iki kapı daha vardı. Onların dışında duvarlara resimler asılmıştı. Kolidorun bir ucunda ki pencerede dışarıda ki ağaçları görüyordu. Diğer uçta merdivenler vardı. Merdivenlerin üstüne sarı bir ışık yansıyordu. Çok kısa bir an tereddüt etti. Hemen ardından içindeki Gryfindor, harekete geçti. Sessiz adımlarla yürümeye başladı.

Bir basamak indi. İkincisini, üçüncüsünü, dördüncüsünü ve beşincisini geçti. Artık karşısında küçük bir hol duruyordu. Tam karşısındaki kapı dışarı açılıyor olmalıydı. Zaten kapının hemen yanında bulunan ve üzerine montların asıldığı küçük bir dolapla, yakınında ki ayakkabılar bu tahminini kanıtlar düzeydeydi.

Sessizce kalan merdivenleri indi. Işık hemen ilerisinde ki odadan geliyordu. Çaprazda bir oda daha vardı. Açık kapıdan gördüğü kadarıyla orası mutfak olmalıydı. Orada hiç hareketlilik yoktu.

Üstünde üç kişilik bir aile resmi olan küçük sehpanın,  tam ortasında ki abajuru aldı. Sıkıca kavradı. Nerde olduğunu bilmiyordu. Evin sahibinin veya sahiplerinin nasıl birileri olduğu hakkında bir fikri yoktu. Ama kendinden emindi. Elinde asası olmasa bile, kendini savunabilirdi.

İçeri doğru bir adım daha attı. Derin bir nefes alırken duyduğu ses donup kalmasına neden oldu. Derinden gelen, tedbirli bir sesti, ona seslenen.

"Lütfen elinde ki lambaya bırak ve içeri gel, kızım."

Ginny Weasley dondu kaldı. Yarıda kalan nefesini tekrar aldı ve sesli olmasını umursamadan verdi. Elindekini bırakmadan odanın içine adımladı. İlk düşüncesi odanın sıcak olduydu.

Odanın kenarında ki şömine yanıyordu. Cayır cayır yanan odunları nasıl duymamıştı? Veya köşedeki köstekli saatin tıkırtısını?

Şöminenin çevresi kahverengi koltuklarla çevrelenmişti. Koltukların arasında aynı renkten küçük bir masa vardı. Odada, camın önünde ki tekli koltukta yaşlı bir adam oturuyordu. Yanık tenli idi. Uzun saçları grileşmiş, küçük siyah gözleri kısılmıştı. Hemen yanında bir değnek vardı.

"Oturda konuşalım, kızım."

Ginny Weasley yaşlı adamın ona iki de bir 'kızım' demesinden rahatsız olsa da, tekli koltuğun karşısına oturdu. Direk başka hiç bir şey demeden sordu.

"Asam nerede?"

Forks'un CadısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin