Nur zilin sesini duyup kalktığı sırada Selçuk'un çoktan kapıyı açmış olduğunu gördü. Koridoru geçtiğinde annesi Gül Hanım'da içeri girdi. Annesine kocaman sarıldı Nur. Tıpkı küçükken annesinin ona istediği oyuncağı aldığındaki gibi. Mutluydu çünkü. Annesi ona istediği oyuncağı aldığındakinden daha mutlu belkide. Çünkü oda en kısa zamanda Allah'ın izniyle anne olacak bebeğine hediyelerin en güzelini alacaktı.
Annesi ve babası Manisa da oturdukları için sık görüşemiyorlardı. Babası Kerim Bey çiftlik sahibiydi. Bu yüzden işleri çok oluyordu. Nur annesine "Babam gelemese bile sen bari gel kal anne bizde birkaç gün" deyip ısrar edince "Baban ben yokken oraları yönetemez güzel kızım" deyip işi şakaya vuruyordu. Aslında Gül Hanım da çok istiyordu kalmayı ama Kerim Bey'i, yol arkadaşını orada tek bırakmaya da gönlü razı gelmiyordu.Kardeşleri Zeynep ve Mert de kapıda görününce hep birlikte içeri girdiler. Nur tam oturacaktı ki kapının sesiyle tekrar ayaklanıp kapıyı açmak için gitti. Kapıyı açtığında kayınvalidesi Nuray Hanım yanında da Reşat Bey vardı. Arkada ise tatlılığını ve güzelliğini ortaya koyup bekleyen Müge . Özgür ve eşi Eylül ise kucaklarında ikizleri, Özgür'ün bir kolunda bebek çantası tatlı telaşlarıyla birlikte geliyorlardı. Nur kocaman gülümsedi ikinci ailesine. Hepsine tek tek sarıldıktan sonra Müge'yle birlikte içeri girdi. Müge bilerek en son ve en çok sarılmıştı. Çünkü Müge Nur'u olmayan ablası yerine koyuyordu. Eylül'ü de çok seviyordu ama Nur'u daha çok seviyordu. Selçuk bazen yapmacık bir sinirle kızarak "Nur'u benden daha çok seviyorsun, bozuluyorum bak" diyerek takılıyordu. Herkes birbiriyle sarılıp selamlaştıktan sonra Nur misafirlerini masaya davet etmişti. Salondaki uzun, geniş masada herkes yerini alırken Nur bir yandan çorbaları tabaklara servis etmeye başlamıştı. Yardım etmek için ayağa kalkan Müge'yle Zeynep'e ısrarla hayır diyerek oturtmuştu onları. Eylül de ikizleriyle uğraştığı için yardımcı olamamıştı. Çorbalar içilmeye başlandığında masada şahane bir muhabbet de onlara eşlik ediyordu. "Bir araya gelmeyeli ne kadar uzun zaman olmuş" dedi içinden Nur. Gözleri Eylül' e takıldı bir an. Ne kadar da tatlıydı bebekleriyle. Inşallah bir gün oda öyle olacaktı. Hatta birkaç ay sonra. Eylül'ün çorbasından hiç içemediğini görünce yanına gidip;
-Tatlım, bu kuzuları birazcık alayım istersen ben. Hem sende hiç içememişsin çorbanı, dedi.
Eylül mahcup gözlerle baktı güzel eltisine. Nasıl da güzel bir kalbi vardı öyle?
-Teşekkür ederim canım benim, düşündüğün için. Ama ben idare edebilirim. Daha fazla rahatsızlık vermeyelim, dedi.
Nur alınmış gibi yaparak;
-Ne demek rahatsızlık vermek? Saçmalama lütfen. Hadi ver bakalım annesi kuzucukları bana. Hem özlem gidermiş oluruz biraz da.
Nur ikizleri kucağına aldığında içine dolan huzuru bir kez daha hissetti. Anne olmak nasıl da güzel bir duygu böyle, dedi içinden. İkizler kucağındayken gözleri eşine takıldı. Baba olmayı ne kadar istediği geldi aklına. Ve çok şükür ki kabul olmuştu duaları. O kadar güzel bir kalbi vardı ki. Sanki bütün iyilikleri o kocaman yüreğine doldurmuştu. Nur'u görmeye alışkın olan ikizler yengelerini görünce hemen kıkırdamaya, Nur'la boğuşmaya başladılar. Genç kadın çocuklarla oynarken Eylül servis yapıyordu ama bu sefer Zeynep ve Müge'de yardım ediyordu ona. Nur çocuklarla oynarken zamanın nasıl geçtiğini farketmemişti. Bir süre sonra boğuşmaktan yorulan ikizler uyuyup kaldıkları için Nur onları yatırıp masaya tekrar dönmüştü. Herkesin doymuş olduğuna kanaat getirdi.
-Hadi o zaman. Ben sofrayı toplayıp, çayı koyup geliyorum.
Kerim Bey;
-Nur, kızım? Hepimizi apar topar buraya çağırdın. Bir haberimiz var dedin. Merak ediyoruz ama. Çayı koymadan önce şu haberi verinde bizimde içimiz rahatlasın. Kaç gündür annenle bunu tartışıyoruz, diyerek herkesi kahkahaya boğmuştu. Nur;
-Daha konuşacak çok zamanımız var benim yakışıklı babam, merak etmekte haklısınız. O zaman küçük bir ipucu: Duyunca çok sevineceğinize inanıyorum, dedi göz kırparak.
Çaylar içilmeye başlandığında koyu bir muhabbet dönüyordu. Herkes gülüyor şakalaşıyordu. Kerim Bey Reşat Bey ile gündemi tartışıyordu. Feride Hanım öğretmenlik anılarını anlatıyordu Gül Hanım'a. Gençler bir arada oturmuş üniversite maceralarını Mert'e anlatıyordu. Eylül ve Nur ikizler hakkında konuşuyor, Selçuk'la Özgür ise çocukluk anılarından bahsediyordu. Selçuk bir anda Özgür'ün lafını yarıda kesip ellerini çırptı ve;
-Evet sevgili ailem, iki dakika beni dinlemenizi istiyorum.
Herkes muhabbetini bırakıp Selçuk'a baktığında, Selçuk Nur'dan onay almak istercesine gözlerine baktı. Nur onaylarcasına göz kapaklarını hafifçe indirince Selçuk, kalkıp Nur'un yanına oturdu ve güç almak için karısının elini tuttu. Verecekleri güzel bir haberdi ama yine de karısından destek almak ona çok iyi geliyordu.
Ciddi bir konu konuşacağını belli etmek istercesine boğazını temizledi önce.
-Şu hayatta birçok dileği olur insanın. Ama biri isteğinde çok istediğin halde olmaz da takılı kalırsın ya ona, işte bizde bir çocuğumuz olsun çok istedik. İkimizinde ortak ve takılı kaldığı dilek buydu. Birçok yola başvurduk. Defalarca doktorlara gittik. Kaldığımız namazlarda sonra dilimize dolanmış düşmezdi. Hep bir çözüm yolu arayışı içindeydik, dedi.
Sözlerine kısa bir ara verirken ailesine göz gezdirdi. Herkes bütün dikkatini Selçuk'a vermiş, cümlesini tamamlamasını bekliyordu medet uman gözlerle. Selçuk kaşlarını hafifçe çatıp;
-Ve biliyorsunuz ki birçok doktora başvurduk, dedi sözlerinin anlamını kavratmak istercesine.
-Geçen hafta tekrar doktora gittiğimizde daha doğrusu Nur gittiğinde, dedi Nur'a bakarak
-Doktor çocuğumuz olacağını söylemiş, dedi bir anda gülerek.
Tüm aile Selçuk'un çatık kaşlarından kötü bir haber vereceğini beklediklerinden böyle birşey duymayı akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi. Olayı kavrayamamış gözlerle şaşkınca, gözlerinin içi gülen bu güzel çifte baktı herkes. Nur ve Selçuk aynı anda kahkaha atmaya başlayınca herkes olayın şokunu yeni yeni atlatıyorlardı. İlk önce annesi Gül Hanım sarıldı Nur'a sonra diğer annesi Feride Hanım. Feride Hanım, Nur'u ilk tanıştıkları zamandan beri bir kez olsun kırmamıştı. Tabi bunda Nur'un da annesine karşı saygısını eksik etmemesinin de payı vardı. Zaten Feride Hanım evlatlarına aşık bir kadındı. Her anne öyleydi ama Feride Hanım biraz daha başka seviyordu. Hatta belki biraz da farklı ve biraz daha çok.
Selçuk'un kayınpederi de damadını çok seviyordu. Kendi oğlundan hiç ayırmamıştı. Her şeyden önce güvenipte ilk göz ağrısını ona emanet etmişti. Halbu ki kızımı hiçkimseyle hatta hiçbir kızımı kimseyle paylaşamam düşüncesini Selçuk'u tanıyınca vazgeçmişti.Çünkü Selçuk, Kerim babasına karşı her zaman dürüst olmuştu. Güvenini sarsacak hiçbir harekette bulunmadığı gibi, evlendiklerinden beri yani 2 yıldır saygıda kusur etmemişti. Kerim Bey damadına sıkıca sarılıp sırtını sıvazladı. Sonra nasihatını fısıldadı damadının kulağına,
-Oğlum, evlat bu dünyada Allah'ın sana verdiği en güzel hediyelerden biridir. Ve biliyorum ki sen bu hediyenin değerini çok iyi bileceksin. Çünkü sahip olmak için çok dua ettin. Ben size inanıyordum. Kıldığınız namazların, ettiğiniz dualar hatırına Rabb'im gittiğiniz kapısından boş çevirmedi. Allah analı babalı büyütsün, hepinize sağlıklı uzun ömürler versin, oğlum." Dedi oğlum kelimesini vurgulayarak. Kendi oğlundan, evladından ayırmadığını belli etmek için. Büyüklerin tebriği başta olmak üzere genç çift taktiklere teşekkürlerle cevap verdiler. Bu arada çayları hazırlayan kızlar bir yandan ikramları servis ediyorlardı. Herkes gelecek yeni küçük misafirden bahsediyordu. Reşat Bey;
-Demek ikinci kez dede oluyorum, baksana hanım biraz daha yaşlandık.
-Öyle gerçekten Reşat Bey, dedi tebessüm ederek Feride Hanım. Sözlerine,
"Ne kadar yaşlanmış olsak bile torun sevmeyi hiçbir şeye değişmem. Onlar benim bundan sonraki yaşam kaynağım, mutluluk sebebim, dedi. Gözleri uyumakta olan ikizlere kaydı. Ne çabuk geçmiş zaman" dedi kendi kendine.
Ayrılık vakti geldiğinde herkes genç çifti tebrik edip evden ayrıldı. Müge yengesine yine en son ve en çok sarılan olmuştu. Selçuk alınmış gibi baktığında, Nur'la Müge kahkahayı koyuvermişlerdi. Daha fazla yapmacık bir şekilde kahkaha atan ikiliye baktığında oda kahkasını koyuvermişti.
Nur annesine, Manisa'da olduklarından çok sık görüşemediklerini öne sürerek ailesini bir gece daha kalmaya ikna etmişti. Gül Hanımlar yarın kahvaltıdan sonra gideceklerdi. Zeynep'in de yardımıyla misafir odalarını hazırladıklarında herkes yorgun bedenlerini dinlendirmek için odalarına çekilip uyumaya koyuldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acılar Biter Mi?
General FictionHayat hep güldürmezdi. Acılar tadardık. Herşey güzel giderken birden tepetaklak oluverirdik. Kırılırdık. Paramparça olmak bir yana parçalarımız tekrar bulunması imkansızmışcasına etrafa saçılırdı. Değil toplamaya adım atmaya mecalimiz kalmazdı. Ve b...