Bölüm 6

6 0 0
                                    

Genç kadın imzaladığı istifa dilekçesinide eline alarak masadan kalkıp başhekimin odasına doğru yöneldi.  Kapıyı bir iki defa tıklattı ama "Gel" sesini duyamayınca yavaşça kapının kolunu indirdi ve içeri girdi. Başhekimi yerinde göremeyince açıklama yapmayacağına sevinerek istifa dilekçesini masanın üzerine bırakıp kapıyı yine açtığı sakinlikle takrar örtüp odasına yöneldi. Tam kapıdan çıkacağı sırada başhekimin sekreteriyle burun buruna gelince kısa bir baş selamı verip odadan çıktı. Nur Hanım'ın selamına şaşırıp kalmıştı Ayşe Hanım. Sanırım birşeye canı sıkılmıştı. Normalde olsa mutlaka muhabbet eder, halini hatrını sorardı.
Nur Hanım istifasını bıraktıktan sonra depoda ki yetkiliyi arayıp oradan birkaç boş karton  istedi. İstifasının kabul olacağından hiç şüphesiz eşyalarını toplamaya başladı. Zaten kabul etmek ismese bile kabul ettirecekti istifayı. Öyle ya da böyle. Umurunda değil  di artık. Bu hastanede işi yoktu. Hiçbir hastanede işi yoktu. Hayata çok kırılmıştı. Kaderdi biliyordu ama bazen üzüntümüz bunu göz ardı ettiriyordu.  Düşüncelere daldığı sırada kapının çalışmasıyla irkildi ve sakince "Gel" dedi. Depodaki görevli istediği kartonları getirmişti.
Görevli kartonları odaya bırakıp çıktıktan sonra Nur eşyalarını toplamaya başladı.
Eşyalarını toplayıp tam odadan çıkacakken çalan telefon  geri dönmesine sebep oldu. Ne de olsa son kez açıyorum artık diye düşündü. Ahizeyi eline aldı ve;
-Alo? dedi
Arayan başhekim Semra Hanım'dı.
-Nur Hanım, iki dakika yanıma gelebilir misiniz?
Nur ne konuşacağını tahmin ettiği kadına usulca  "Peki" dedi. Kapıyı tıklattığında gel sesini beklemeden içeri girdi. Semra Hanım üzüldüğünü belli eden bir tonla söze girdi.
-Nur Hanım, acınızı anlıyorum ama bu istifa dilekçesini kabuş edemem, lütfen hastalarınıza ve bize, hastanemize bu kötülüğü yapmayın, dedi.
Nur üzüntüsü karşısındakine belirtircesine baktı idari amirine. Artık herkese birşeyleri anlatmaya çalışmaktan yorulmuştu ama son defa anlatacaktı. Son defa acısını anlamalarını umacaktı.

-Semra Hanım, acımı anlayabileceğinizi söylüyorsunuz. Acımı anlamanız zor, gerçekten çok zor. Hani hayalleriniz kanatlanıp uçmaya başlarken birsen yerle bir olur ya işte benimki de öyle birşey. Mutlu bir aile tablosuna hiç bir zaman ulaşamayacığımın gerçeği nasıl  canımı yakıyor bir bilseniz. Doğmamış meleğimin kokusunu çekmek şöyle dursun daha görememişken bile kaybetmenin ne demek olduğunu bilemezsin. Lütfen beni mazur görün. Acımı ancak böyle tarif edebiliyorum. İçimin acısını sadece böyle tarif edebiliyorum.
Hastalarımsa benim artık çalışmayacağımı sekreterim aracılığıyla öğrenecekler. Sekreterim Yasemin onları arayacak. Hastalarımı çok güvendiğim, benden çok daha iyi bir arkadaşıma yönlendirecek hepsini. Hastalarımla ilgili bilgilerin olduğu dosyayı mail olarak atacağım. Ama olası bir soruna karşı telefonum açık olacak. En kötü ihtimal mail atabilirsiniz.

Nur cümlelerini tamamladığında gözyaşları akmak için çok zorluyorlardı gözlerini. Bir iç çekip ayaklandığı sırada, üzüldüğü bakışlarından belli olan Semra Hanım'da ayaklandı. Sanki kırk yıllık dostlarmışcasına sıkıca sarıldı yüreği yaralı kadına. Hayat enerjisinden, güler yüzünden eser kalmayan Nur'a baktı tekrar. Dolan gözlerini kırpıp tekrar elini sıktı.

-Anlattıklarından sonra anladım ki ne desem boş Nur.  Sadece tek bir şey. Her zaman yanında olduğumu bil.
Ne zaman kendini toparlarsan o zaman çıkıp gel. Kapımız her zaman sana açık. Senin gibi yüreği mükemmelden öte doktorlara her zaman ihtiyacımız var. Seni bekliyor olacağız. Kendine iyi bak meslektaşım. Rabb'ime emanet ol inşallah.

Semra Hanım'ın sözleri bitmeden artık gözkapaklarını zorlayan gözyaşları salıvermişlerdi kendilerini. Nur tekrar sarıldı kadına. Bir abla  tesellisi gibi gelmişti söyledikleri. Hep bir ablası olsun istemiş ama hep Nur abla olmuştu. Sorumluluk hep onun omuzlarındaydı. Bir abla gibi davranmak onun  göreviydi.
Yavaşca ayrıldı amirinden. Gözyaşlarını elinin tersiyle silip usulca teşekkür edip çıktı odadan.

Odasının önüne geldiğinde kapıyı açıp girmek ilk defa bu kadar zor gelmişti. Halbuki ne umutlarla gelmişti bu hastaneye. Ne umutlarla girmişti bu kapıdan. Kaç aileye umut olacaktı. Kaç teyzenin, amcanın sağlığına kavuşup teşekkürlerle hastaneden ayrılacağı hayallerini kurmuştu. Onlara her zaman güleryüzlü davranacağı sözünü vermişti kendine. Ama şimdi gidiyordu. Umutlarını, hayallerini, sözlerini bu odada bırakıp gidiyordu. Üstüne kapıyı çekip gidiyordu. Acısını yaşamaya, akmak için bekleyen gözyaşlarını özgür bırakmaya gidiyordu. Doldurduğu minik kutuyu eline aldı ve son kez göz gezdirdi odasına. Yorgunca kafasını eğip, ilk açtığı günün enerjisinin, mutluluğunun tam tersine yorgun, üzgün, halsizce kapıyı örtüp çıktı.

Otoparkta onu bekleyen arabasına bindikten sonra arabayı çalıştırdı ve uzun zaman gelmeyeceğini hatta belkide hiç gelmeyeceğini bildiği hastanenin otoparkından son kez çıktı. Eve giden yolu geçip sahile inen yola saptı genç kadın. İnat gibi, kafasını dağıtmak için açtığı radyodan çalan şarkıyla daha da hüzünlenmişti. Daha az önce dinen gözyaşları yine bekliyordu akmak için. Ne ara bu hale geldim, diye düşündü. Sahile vardığını farkettiğinde arabayı kenara yanaştırıp boş bulduğu ilk banka oturdu. Aslında kafasını dinlemek için hiçbir zaman denizi tercih etmemişti. Onun için huzur bulmanın tek yolu namaz kılmaktı. Ama bugünlerde hiç kılmaya yanaşmıyordu. Acısı onu çok değiştirmişti. Halbu ki aldığı abdestin bile onu ne kadar rahatlattığını unutmuştu. Bir abdestini alsa, iki rekat kılsa namazını huzura erecekti. Acısı hafifleyecekti belkide. Ama acısı gerçeklerin önüne geçiyordu. Artık eskisi gibi mantıklı düşünemediğini biliyordu. 

Gözyaşlarının akmaya başladığını farkettiğinde sahilde az kişi olmasından yararlanarak, akmalarına izin verdi. Bu sefer gözyaşlarını umursamadı. Bıraktı ilk defa. Özgürce topluma aldırmadan aktılar.
Yüzünde ki acıları silmek için akıyorlardı  belkide gözyaşları. Umutlarını tekrar yeşertmek, tekrar hayata tutunabilmek için akıyorlardı. İçinde ki umut tohumlarına hayat vermek için kalbinin en ücra köşelerine ulaşmaya çalışırcasına akıyorlardı. Ama Nur umutlarını kalbinin en ücra köşelerinden de öteye götürmüştü. Çünkü umut toprağa düştüğü ilk andan itibaren yeşermek için sadece bir damla suyla bile filizlenebilirdi. Nur bunu istemiyordu. Umutları yeşersin sonra tekrar yeşeren filizler tek tek kırılsın istemiyordu. Bu yüzden olacaktı ki akan gözyaşları bir benzin misali söndürmek yerine yarasını daha da çok alevlendiriyordu.

Nur, gelen rüzgarla arada hafifçe dalgalanan denizi biraz daha izledikten sonra artık kurumuş olan gözyaşlarının görünmeyen izlerini kaybetmek için sildi ve oturduğu banktan kalkıp arabasına doğru ilerledi. Daldığı düşüncelerden kurtulmanın namazdan sonra tek yolu uyumaktı. Nur şimdi uykuya gidiyordu. Uyumaya, acısını dindirmeye gidiyordu..

İyi okumalar dilerim.❤
Biliyorum çok klasik olacak ama siz okudukça ben çok mutlu oluyorum. Ve bu arada iyi ya da kötü  düşüncelerinizi belirtirseniz çok ama çok mutlu olurum.
-Sevgiyle kalın inşallah❤

Acılar Biter Mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin