The Forbidden Fruit

2.5K 151 22
                                    

Video bana ait değildir. 

İyi okumalar! :)

Louis kuru bir küfür daha savurarak okumaktan hiç bıkmadığı kitabının sayfasını çevirdi. Hikayedeki karaktere ne kadar uyuz olsa da ona rahatça küfredebilmek içinde uyuyan sert adamı uyandırıyordu. Şekersiz kahvesini dudaklarına götürdü, ağzına gelen tat ile yüzünü buruşturmuştu. Son zamanlarda şeker kullanmıyordu. Abisinin ona ''Senin takımların artık olmuyor gibi Tomlinson baksana düğmen fırlamış'' dediğinden beri şeker dahil bir çok şeyi bırakmıştı. Belkide bu kadar takmamalıyım diye düşünüyordu sonra aynanın karşısına geçip bedenini incelediğinde takması gerektiğine karar veriyordu. Kapının rahatsız edici sesi duyulduğunda Louis çoktan hole doğru ilerlemişti. ''Abi!'' diye kollarına atlayan Lottie'yi rahatsızca iterek kapıyı kapattı. ''Sakin ol Lo, sanki ilk defa görüşüyoruz.'' ''Üzgünüm, fazla heyecanlıyım sadece otur hadi anlatmam gerek.'' Louis kitabını rafa kaldırıp kardeşinin yanına geçti. ''Rektör benimle ilgili planları olduğunu söyledi!'' Lottie büyük bir coşkuyla konuşuyor, Louis arada 'Hm' gibi sesler çıkararak ona eşlik ediyordu. ''Sanırım en iyi hastanelerin birinde staj göreceğim!'' Louis kaşlarını çatarak oturduğu yerde doğruldu. ''O adamı sevmiyorum Lo. Seninle fazla ilgili.'' Ailesi her şeyden önemliydi. Özellikle kızkardeşi onun vazgeçilmez bir parçasıydı. Uzaktan soğuk görünen bu bedenin içindeki sıcak kalpli ruhu bir tek o görebilmişti çünkü. ''İçindeki korumacı abi tarafını lütfen bir kenara kaldır artık, o adam çok iyi biri. Üstelik evli!'' dedi Lottie önünde ki sehpada duran kahveye uzanıp yudumlarken. Louis bir şeyler söylemek için ağzını aralayacakken Lottie kahveyi geri tükürmüştü. ''Lanet olsun Lou bu da ne böyle?'' Louis kahveyi elinden alıp masaya geri bıraktı. ''Kahve, gördüğün gibi.'' ''Daha çok turşu suyu gibi!'' ''Lottie!'' ''Tamam tamam sen ve kuralların her neyse.'' Louis odaya çıkıp üstünü değiştirdi. Kardeşinin kahve püskürtme olasılığını unutmuş en sevdiği kazağı üstüne geçirmişti. Söylenerek kırmızı-mavi desenli kazağı kirli sepetine fırlattı. 

''Söyle bakalım bizimki nasıl ?'' ''Sizinki de kim?'' Louis yere dökülen kahveyi temizlemeye çabalıyordu. ''Harry kim olacak.'' ''Harry?'' dedi Louis kaşını kaldırarak. İsimler ona hiç bir şey çağrıştırmıyordu. ''Tanrı Aşkına Lou! Asistanın!'' Ah! Tabi ya, o çocuk. Louis'in aklına geçen olanlar gelmişti. Harold elini omzuna dolamış onunla birlikte ufak bir yürüyüşe çıkmışlardı. Hayır öylesine değil, Louis'in arabasını tamirciden almak için. Kendine böyle söylüyordu.

''Harold!'' dedi Louis suratındaki minik ama farkedilebilen sırıtışla. ''Ah, demek Harold. '' Lottie  bir şey ima edercesine mavi gözlerini abisine dikmişti. ''Kafanda neler dolaşıyor bilmiyorum ama öyle bir şey yok.'' Lottie gülerek kırmızı kaşkolunu boynuna doladı. ''Sen öyle diyorsan'' ''Onu nereden tanıyorsun sen?'' ''Arkadaşımın çocukluk arkadaşı birlikte bir kaç kez takılmıştık hoş çocuk'' Lottie abisini sinir etmenin yollarını çok önceden öğrenmişti. Onu ne ile vurabileceğini biliyordu. Louis sinirle yerinden kalktı ''Gitmiyor musun sen? Dersin falan yok mu?'' Lottie gülerek kapıya ilerledi kapatmadan önce sinsi gülümsemesiyle Lou'ye döndü ''Bir ara bizimle takılda bir şeyler içeriz, şekerli bir şeyler.'' 

Kimsenin anlamadığı ama herkesin hakkında konuştuğu şey gibi hissediyordu Louis kendini, oradan oraya sürüklenip bu karmaşaya bir son vermek için çabalıyordu. Göründüğü kadar kolay değildi, buraya gelmesi onun isteği dışında gelişmişti. Liseyi bitirmiş üniversite sınavına girmişti bunda başarısız olunca Troy onun yanında çalışabileceğini Annesine iletmişti. Louis ne kadar istemesede burada kalarak her şeyi daha berbat edeceğini biliyordu, o yüzden annesini ve biricik Doncaster'ını geride bırakarak küçük sokaklardan büyük caddelere adım attı. Manhattın'a ilk geldiğinde çevresinde olup bitenden bir haber ortalıkta dolanıyordu. Tek yaptığı yeşil ışığın yanmasını beklemekti. İnsanlar ard arda onu yok sayar gibi geçtiğinde o hala duruyordu. Farkında değildi belki ama buraya ait olmadığını içinde bir yerlerde hissetmişti. Değişken havası ona hiç yaramamış çok kez hastalanmıştı. Üstelik abisinin aşırı tutumu onu deli ediyordu. Kısacası bu şehirden haz aldığı en ufak nokta bile yoktu. Eğer siyah bir renk ise Louis sadece Louisti. Bu isime de alışamamıştı, ona kendi şehrinde herkes Tommo ya da William diye seslenirdi. Buradaki samimiyet dengesizliğinide sevmiyordu. Yakında kardeşinin de onlardan biri olup çıkmasından korkuyordu en çokta. Nereden geldiğini unutan bir abisi vardı zaten, bir de burnu havada bir kız kardeşi kaldıramazdı. 

Everytime We Touch (Larry Stylinson)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin