The Pain

1.7K 131 8
                                    

En sevdiğim bölüm oldu diyebiliriz. Yorum yapan ve Votelayan herkese sonsuz teşekkürler. Beni ve hikayemi önemsediğiniz için ayrıca teşekkürler.

Şarkı Joshua Radin'in sevdiğim bir parçası. Bölüm şarkısı da diyebiliriz. 

İyi okumalar! :)

''Hala bir planın yok mu?'' Harry huysuzca çıkan fotokopileri tekrar makineye itiyordu. ''Olsaydı şu an da fotokopi çekiyor numarası yapmazdık.'' Louis kahve makinesini 3.kez tekrar çalıştırdı. ''Bana yaklaşmaya çalışmasından sıkıldım. Bu işe ihtiyacım var biliyorsun ama o benimle sürekli flörtleşirken bu çok zor oluyor.'' Louis, Harry'nin zor durumda olduğunu hissediyordu zaten, bunu ona hatırlatması kendisini daha da kötü hissettiriyordu. ''Ben de asistanımın sürekli benimle yatmaya çalışmasından hoşlanmıyorum.'' Harry gülmesine engel olamadı. ''Ne yapıyor?'' tekrar bir kahkaha. ''Beni evine çağırıyor! Her siktiğimin günü. Hiç şaşmadan elinde kahvemle geliyor ve aynı şeyleri tekrar ediyor.'' Çalışanların gözlerini üstünde hissettiğinde Louis gergince tekrar makineyi çalıştırdı. Kahve çoktan haşat olmuştu içerde. ''Küfür etmemelisin Louis, dostum bu oldukça komik kaçıyor.'' Harrynin kahkahaları bakışları üstlerine çekiyordu. ''Gidiyorum, daha fazla kahkahalarına dayanamacağım.'' Yarım saat boyunca kahve makinesinin önünde durduğu halde elinde kahve olmadan odasına doğru yöneldi. Harold dudağını ısırıp kahkahalarını bastırarak gereksiz fotokopileri kolunun altına sıkıştırıp üst katın yolunu tuttu. 

Louis, koltuğuna bedenini bırakırken gülümsemesi halen suratındaydı. Son bir aydır hep olduğu gibi. Çünkü son bir aydır burada sahip olmayı hiç planlamadığı bir arkadaşa sahipti. Gerçekten onu anlayan birine. Çok kez birlikte takılmışlardı yani iş yerinde. Louis 'Akşam yemeğine davetlisin' adlı mesajı gönderdikten sonra önündeki dosyaları karıştırmaya başladı. İşe yaramaz şeyleri tek tek çöpe atarken eline Geçen hafta Fionanın getirdiği mektup geçmişti. Mektup dedi içinden Louis. Onu tamamen unutmuştu. Mühürlenmiş mektubu hızlıca açıp içinden beyaz kağıdı çıkardı. Mavi ile yazılmıştı. O hep mavi ile yazar dedi Louis yine unuttuğu için kendine sinirlenirken. 

''Nasılsın diye sorarak başlamayı planlamıştım aslında. Ama sonra orada hiç iyi olmadığını zaten bildiğimi kendime hatırlattım. Hiç gitmek istemedin ki. Gittiğin için üzgünüm. Sana hiç bir şey söylemediğim için de üzgünüm. Ama bu ikimiz için en iyisi olur diye düşünmüştüm. Her zaman ki gibi yanılan taraf ben oldum sanırım, ne dersin? Bunları yazıyorum çünkü seni özledim. Kokunu etrafımda hissetmeyeli 3 yıl oldu. Neden bu kadar uzun zaman bekledin diyeceksin, 3 yıl öncesinde neredeydin. Aklım gerçekten başımda değildi Louis. Bana verdikleri ilaçlar hepsi aklımı yitirmeme neden oluyordu. Ama biliyorsun buna senin için katlanmıştım. Yani bağımlılığımdan kurtulmak ve seninle birlikte olabilmek için. İşte buradayım. Tedavim iyi bir sonuç verdi. Tamamen temizim. Doktorlarım iyi bir yol katettiğimi söylüyorlar eğer biraz daha dayanırsam beni serbest bırakabileceklermiş Louis. Yani yanına gelebileceğim. Eğer hala beni istiyorsan. İstemezsen anlarım çünkü sana veda bile etmedim. Muhtemelen bana kızgınsındır. Ya da çoktan unutmuşsundur. Ama kızma lütfen, hepsi bizim içindi. Yaptıklarım. Tekrar biz olabilmek içindi. Son bir haftam var Louis. Eğer bana yazmak istemiyorsan sorun değil ama geleceğim. Beni görmek istemediğini kendi gözlerimle görüp ayrılacağım. Hoşçakal Austin.''

Kızamıyordu Louis, bunu kendine itiraf edemesede gözünden akan yaşlar bunu gösteriyordu. Hala özlüyordu küçük Lessie'sini. İçinde bir yerlerde ona ait bir parça vardı ve onu bırakamıyordu. Eğer bırakırsa kaybolmaktan korkuyordu. Küçücük bir çoçukken yanında olan kızı bırakmak şimdi onun için imkansızdı. Yapamazdı çünkü seviyordu. ''Lanet olsun!'' yumruğunu masaya geçirip kağıdın odanın diğer bir tarafına gidişini izledi. Bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyordu. Ondan uzakken hep güçsüzdü, onunlayken ise kimse ona karşı çıkamazdı sanki. Tüm bu duyguları saklamak için 3 yıl harcamıştı Louis, ve geri gelmeleri sadece 2 dakika sürmüştü. Acınası. Seçilmiş bir hayattı onun ki sanki olacaklar önceden yazılmış gibiydi. Lessie kendini bildi bileli vardı hayatında, hep olacak gibiydi. Ama olmadı. Louis ona içmemesi gerektiğini söylemişti oysa ki! Biliyordu onu kaybedecekti, ama inanmak istemiyordu. Bu korkutucuydu. Onu kaybetmek. Hissedememek. Lessie sonunda onu öldürecek düzeye ulaştığında hastaneye kaldırıldı. Louis o sıra sınava girmek üzereydi. Annesi söylemek istemesede sesinden anlamıştı bir şeylerin ters gittiğini. Sınavda hiç bir şey yapmamıştı, saatin sesini dinleyerek geçirdi tüm vaktini. Aklında binlerce soruyla öylece oturdu. Tek düşündüğü kaybetmenin verdiği korkunç histi. Hastaneye ulaştığında onu göremeyeceğini söylediler. Bir daha da hiç göremedi zaten. 

Everytime We Touch (Larry Stylinson)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin