Park Chanyeol! Böylesine beceriksiz olmayı nasıl başarabiliyorsun? Yirmi dokuz yaşına gelmişsin ancak bir çocuktan farkın yok. Neden düzenli bir işinin olmadığını şimdi anlıyorum, ve benim daha fazla çocuklara harcayacak vaktim yok. Bir daha buraya gelme, kovuldun.
Evet... Evet...
Az önce okuduğunuz 'küçük' sövme metni, bana hitabendi.
Bakın, insanlar elbette ki işlerinden kovulur. Bundan doğal olan bir durum daha söz konusu değil. Ancak bir insanı kovarken bu sözler de söylenir mi yahu? Bundan önceki yirmi üç kez daha işten atılma mevzum olmasaydı belki eski patronumun bu söylediklerine alınabilirdim. Ancak normal bir işsizden farklı ve daha alışık olduğum için ister istemez sözler işlememeye başlıyordu.
Bunu evreler olarak ayırabilirim aslına bakarsanız. İşsiz misin diyenleri duyuyorum bu arada, ama siz de diyorsunuz işte, evet işsizim! Boş boş takılınca insan nasıl sıkılıyor, haberiniz var mı? Ayrıca hepinizin evde yatıp, yiyip, içip işe gitmeme hayalleri kurduğunu biliyorum fakat evin ihtiyaçları sizi sömürüyor ve o sömürülen paralar gökten zembille yağmıyor maalesef. Üzgünüm, hayatın gerçekleri.
Neyse, evreler diyordum değil mi?
İlk evre; gereksiz olduğunuzu fark ettikleri evredir. Patronunuz bıçakları on yedi yerinize saplayacakmış gibi kin dolu bakar ve her hareketinizi inceler. En ufak bir hatada ise, işinize elveda diyebilirsiniz.
İkinci evre; sizinle konuşma evresi. Benimkisi gibi sövebilir de, bilmiyorum, insanlığına kalmış bir şey. Yanlışlarınızı yüzünüze vurur ve kendinizi kapıda bulursunuz.
Üçüncü evre; eşyalarınızı topladığınız evredir. Yakın arkadaş kazanmışsanız da onlarla vedalaşmalarınızı yaparsınız. Oradan ayrılırken de ya küçük küfürler eder ya da hafiften gözyaşı dökersiniz.
Dördüncü evre; boş boş dolaşma evresi. Yeniden başıboş kaldığınızı idrak eder ve hayatı sorgularsınız.
Beşinci evre; yeni iş bulma çabalarınızla dolu olan evredir. Gördüğünüz her 'yeni eleman aranıyor' yazılarına atlar, gazetedeki ve internetteki iş ilanları bölümleriyle iç içe girer ve arkadaşlarınızdan yardım dilenirsiniz.
Ve evet, ben Park Chanyeol, beşinci evrede bulunmaktayım.
Artık o kadar kovulmaya alıştım ki, yeni bir işe girerken bile yedekte iş ilanları buluyorum kendime. Çünkü ben de farkındayım, kısa bir süre sonra yine kendimi kapının önünde bulacağım. Hadi bulmadım diyelim, bir şekilde kendimi sevdirdim, bünyem kaldırmıyor uzun süre bir yerde çalışmayı. Ben istifa ediyorum.
Sorunlarım olduğunu kabul ediyorum ama konumuz bu değil. Belki ileride bunu başka bir konu olarak iyice açıp tartışabiliriz ancak şu an değil. Şu an, en yakın ve tek yakın arkadaşım olan Jongdae'yle buluşmak için kıçı kırık bir kafeye gidiyorum. Ne bakıyorsunuz öyle? Daha yeni kovuldum, ucuz yerlere gitmem gerek. Paranın suyunu kısmalıyım elbette.
Otobüse binme fikrini kafamdan atıp yerini bildiğim kafeye doğru yola koyuldum. Evet, ucuz ve kıytırık olduğu için genellikle Jongdae ile orada buluşuruz. Paramızın olmaması bizim suçumuz değil.
Tamam, birazcık olabilir. Çok az.
Ayaklarımın ağrıdığını hissedecek kadar uzun olan bir yürüyüşten sonra kafenin tabelasını görmem ilk defa gülümsememi sağladı o gün. Issız adaya düşmüş bir insanın gemi görmesi gibi bir şeydi durumum, anlayın işte.
Hızlanıp kafeye girdim ve o can sıkıcı zil sesi kulaklarımı doldurdu. Jongdae'yi cam kenarındaki masada oturduğunu gördüğümde yanına doğru ilerledim ve boş sayılan kafede kendimi sandalyeye attım. Beni fark etmeyen Jongdae ise ürküp sıçradı ve başını telefondan kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Babysitter
FanfictionHayatını bomboş geçiren yirmi dokuz yaşındaki adam ile, oğluna bakıcı arayan kırık kalpli otuz iki yaşındaki adamın buluşacağı hikaye. Trajikomik olabilir. Dikkat edin, kalp kırıkları ayağınıza batabilir, ama acıya rağmen gülmeyi de unutmayın, ayıp...