sekizincisi

128 17 0
                                    

Kovulacağımı sandığım bir akşamda, içimizde ne varsa hepsini döktük ortaya. Konuşmamız için cesaretlendiren viski yardımıyla elbette, yoksa nasıl konuşabilirdim bu şekilde, hiç bilmiyorum.

Henüz içmiş olduğum boş shot bardağını masaya koyduktan sonra, kararlı duruşumla gözlerinin içine baktım. Çökmüş görünüyordu, fakat yine de gözlerinin içi parlaktı.

"Jongdae her zaman, işten önce kendime doğru düzgün bir eş adayı bulmamı söyler. Aşık olmamı istiyor anlayacağınız. Böylece, aşkım sayesinde azim yapacak ve bana uyan bir iş yerinde çalışarak para kazanacakmışım, öyle diyordu." kısaca güldüm, söylediklerinin anlamsızlığı bir daha geçip gitti zihnimden.

"Fakat anlamıyor. Aşk diye bir şey olduğuna inanmadım küçüklüğümden beri. Sonsuz sevgiye inanmadım. Haydi ama, daha annem ve babam birbirlerine karşı en ufak bir hoşlantı bile duymazken ortaya ben çıkmışım, nasıl inanabilirim!"

Hafif yükselen sesime karşı kafasını eğdi yana doğru, gözlerimi ondan çekip dolu bir shot bardağını daha diktim.

"Küçük yaşlarda sokağa atıldım. Ailem boşanmaya gerek bile duymadan çekip gitti, beni de sokağa attılar giderken. Hâlâ cehennemin dibine gitmişlerdir umarım diye dua ediyorum.

Etrafımda denk gelen her çift ise bir hafta sonra ayrıldı birbirinden. Önümde öyle romantik sözler sarf ediyorlardı ki, evlenmeyi düşündüklerini sanıyordum. Her zaman saftım, her zaman da öyle olacağım."

Burnumun sızlamaya başlaması hayra alamet değildi. Gözlerim yanıyordu, göz yaşları kendini yuvarlamak için can atıyordu.

"Küçücük yaşımdayken sokaklarda dolandım. Ne annem vardı artık, ne babam. Akraba deseniz, kimseyi tanımıyordum. Birileri beni bulana kadar parklarda yattım. Neyse ki bir haftanın sonunda polislere denk gelerek büyük uğraşlar sonucunda yetiştirme yurduna yerleştirildim. Orada büyüdüm. Jongdae'yle de orada tanıştım işte. O yüzden arkadaşlığımız derine dayanıyor, ve benim hakkımdaki gerçekleri bilen tek kişi o. Yani... Beş dakika öncesine kadar. Artık siz de eklendiniz."

Gülümsedim, fakat hemen ardından yanağımda süzülen ıslaklığı fark etmemle sessizce küfür mırıldanıp sildim hemen. Konuşmaya devam ettim sessizliği bozmak adına.

"İşte böyle. Aşka inanmamam buradan geliyor. Beceriksiz olmam da genetik sanırsam, çünkü daha birbirlerini sevmeyi bile becerememiş bir aileden geliyorum. Ne kadar komik."

Şişeyi alıp boş bardakları tekrardan doldurdum, nedense ona bakmaya çekiniyordum. Acınmak hoş bir şey değildi çünkü.

"Bir de, diyelim ki aşık oldum istemeden. O da beni sevdiğini söyledi. Onun için köpekler gibi çalıştım, her istediğini karşıladım ve bir gelecek hayal ettim hakkımızda. Fakat paralarımı aldı ve kaçtı. Duygularımı önemsemedi, beni gerçekten sevmedi, kandırdı. O zaman ne yapacağım? Her zaman bu düşünce beliriyor hakkımda. İnanmak zor geliyor, benliğim buna çok karşı geliyor."

Bitirdiğim cümlem ardından öyle sesli bir şekilde güldü ki, diken diken tüylerimle öylece onu izledik. Delirmiş gibi gülüyordu. Parlak gözlerinin arasından yaşlar boşaldı, bardağı kafasına dikti.

"Anlattığın şey çok tanıdık geldi, Chanyeol."

Koltuğa yaslanıp gözlerini masaya dikti. Öyle boş bakıyordu ki, ruhunun bedeninden çıktığını düşündüm bir ara.

"Korktuğun şey benim başıma geldi. Ne tesadüf, buna bir sene boyunca gülebilirim." gülüşü içten değildi, kesinlikle saf acının içinden çıkıp gelmişti.

The BabysitterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin