*20/1*

11.2K 742 26
                                    

Adaline odanın içinde ileri geri dönüp durmaktan yorulmuştu. Hem bacakları hem de aklı. Oflayarak bordo kadife ile kaplanmış sandalyeye oturdu ve ellerini başının çevresine sardı. 

Bunca zaman boyunca kandırıldığına mı yoksa üstüne bir de ondan etkilenmiş olduğuna mı yansa bilemiyordu. Bunu itiraf etmek şu an oldukça acınası ve komik olsa da gerçeklerden kaçamazdı. Ah, gerçekler konusunda ne kadar da harika bir zamandı! 

Bildiklerini kafasında sıraladı. Yardım istemeye gittiği andan itibaren olan her şeyi tekrar düşündü. Mutlaka bir hata yapmış olmalıydı. Elbette Adaline bunu farkedememişti ama olmalıydı. Aslında şimdi düşününce prensin adını adamlara söylediğinde ilk anda birbirlerine şaşkın bir şekilde bakmalarını ve Anthony'nin hemen yanına gelip konuşmaya dahil olmasını.. Evet bunları hatırlıyordu.

Ah, O gözünde Colin'di ama! Anthony kısmına nasıl alışacağından hiç emin değildi.

Annesinin yine bir ara odasına geldiğinde panikleyerek kadını dışarı çıkarmasını da hatırlıyordu. Ama o zaman kendisini sakladığı için olduğunu sanmıştı. Hatta muhtemelen bu doğruydu da ama nereden bilebilirdi ki?

Ah, bu durum gerçekten oldukça karışık bir o kadar da açıktı işte. Kandırılmış ve nihayetinde her şeyi de öğrenmişti. Şimdi ise önünde kaçması neredeyse mümkünatsız hale gelmiş bir düğün vardı ve bu ne yazık ki kendi düğünüydü. Bir şeyler düşünmeliydi ama şu durumda ne yapabileceği hakkında en ufak bir fikir kırıntısı dahi yoktu aklında. Bu kadar açık bir durumda bu kadar da çaresizdi işte.

Şu an Anthony'nin ne yapıyor veya ne düşünüyor olduğunu merak etmeden edemedi. Ne de olsa uzun sayılabilecek bir süre beraber yatıp kalkmışlar ve her şeyi birbirleri ile konuşmuşlardı. Anthony hakkında şu an iyi şeyler düşünemiyorsa da o zamanlar aklına geldikçe aslında hiç de yalanlar söylememiş gibi hissettiriyordu. O kendisine karşı her zaman.. nasıl derler.. gayet normal davranmıştı! Ve olayların nasıl bu hale geldiğini bir türlü idrak edemiyordu işte.

Anthony sıkıntı içinde üniforması içinde devlet işleri ile ilgilenirken bir yandan da Adaline'ı düşünmeden edemiyordu. Bu da ne yazık ki performansının oldukça düşmesine sebep oluyordu. Babasını birkaç seferinde ikinci seferinde duyabilmiş ve kesinlikle hoş bir imaj bırakmamıştı. Babası da oğlunu kurtarmak için generallerin ve devlet adamlarının içinde 'Eh, ne de olsa artık nişanlı biri ve bunun olması gayet normal değil mi?' demişti. 

Ah, daha da ilginç olanı annesi yakın zamanda bir nişan partisi vereceklerini ve bunu artık resmi olarak duyuracaklarını söylediğinde Anthony şaşırmaması gerekse de şaşırmıştı. Biraz da Adaline bunu duyunca nasıl tepki vermiştir diye merak etmişti. Her ne kadar kendisini sonsuza dek asla görmek istemediğini bilse de Anthony dünden beridir görmediği nişanlısını gerçekten de görmek istiyordu. Geçirdikleri zamanlar onu özlemesine yetecek kadar iz bırakmıştı kendisinde.

***

"Leydim, sandalyeye oturmazsanız saçınızı yapamam."

Margeret kadife kaplı sandalyenin arkasında dikiliyor ve sabrının son kırıntıları ile Adaline'ın oturmasını bekliyordu.

"Oraya oturmak istemiyorum Margeret. Saçımın yapılmasını ise hiç istemiyorum."

"Fakat bu sizin nişan partiniz Leydim"

"Ben nişanlanmak da istemiyorum Margeret!"

Adaline partinin başlamasına kısa bir süre kalmışken hala yatağının içinde dizlerini kendisine çekmiş ve geceliğini çıkarmamış bir halde oturuyordu.

"Fakat böyle inat etmeye devam ederseniz azar işiten siz değil ben olacağım ve sizin de bu kadar acımasız olmadığınızı umuyorum leydim."

Adaline oflanarak yorganı tekmeledi ve uzun saçlarının salınmasına izin vererek yataktan çıkıp Margeret'a doğru ilerledi. 

"Bunu bana neden yapıyorlar hiç anlamıyorum" dedi sinirle. "Ben evlenmek istemiyorum. Evet buna az kalsın ikna oluyordum o lanet prens yüzünden ama kahrolası serseri beni kandırmış!"

Olduğu yerden Margeret'ın yüzünü aynadan görebiliyordu ve kadın kesinlikle normak bir ten rengine sahip değildi artık.

"P-Prensimiz hakkında böyle konuşmasanız iyi olur leydim."

"Niyeymiş? Seni de kandırıp evlendirmeye zorlasalar aynını demez miydin? Ah, eminim çok daha ağır bir şeyler derdin."

Margeret bu soruyu cevapsız bırakarak Adaline'a ütülenmiş harika nişan elbisesini giymesi için yanındaki diğer genç hizmetçi ile beraber yardımcı oldu. Ah, böyle genç ve güzelken neden sızlanıp duruyordu ki? Prens Anthony bu dünyadaki en harika prenslerden biriydi kesinlikle ve düşündüğü kadar kötü biri olmadığına da emindi. 

Adaline giyindikten sonra aynada kendisine baktı. Eh, tamam güzel bir elbiseydi. Gül kurusu rengindeydi. Göğüs kısmı dümdüz bir şekilde bir kolunun altından diğerine uzanıyordu. Tülden yapılmış kalın askıları omzundan aşağıya dökülüyor ve yumuşacık bir his bırakıyordu. Göğsünden beline kadar düz bir şekilde saran elbisenin ön kısmında siyah minik kelebek işlemeleri vardı. Belinden aşağı doğru hafif bir kavisle açılan eteği ise bacaklarında ipeksi bir dokunuş oluşturuyor, üzerinde bulunan aynı renk tül eteği boylu boyunca tekrar sarıyordu. 

Saçlarını ele alan hizmetçilerin de işinin ehilleri olduğu oradaydı. Tüm saçlarına iri dalgalar ve uç kısımlarında da bukleler oluşturmuşlar ve saçının sağ tarafını hafifçe kabartarak hepsini sola doğru toplayarak bir kısmını harika bir topuz yapıp alt kısmını da sol boynundan ve omuzlarından aşağı beline dek ulaşması için salıvermişlerdi. 

Dudaklarına koyu pembe bir boya ve kirpiklerine de siyah toz sürmüşlerdi. Adaline güzel bir kadın olduğunu bilse de şu an gerçekten olağanüstü bir şekilde harika göründüğünü kabul etmeliydi.Bu kadar istemediği bir anda bu kadar güzel olmak neye işaretti emin değildi.

Son olarak siyah ipek eldivenini dirseklerine kadar çekip kocaman elmasları olan yüzükleri ve kolyesini de taktıklarında Adaline hazırdı. 

Aynanın karşısına geçirdiklerinde genç hizmetçi özenerek bakıyordu ona.

"Leydim, sizin kadar güzel birini hiç görmemiştim" dedi kızcağız.

"Abartma emma. Alt tarafı süslenmek bu işte. Emin ol bunları giyip şunları sürsen sen de en az benim kadar hoş görünürdün."

"Leydim geç kalmamalısınız"dedi Margeret. 

Adaline dudaklarını bükerek kapıyı açarken "Leydim" diyen Margeret zamanında sözünü tamamlayamadı ve Adaline kapıda kendisini Anthony ile karşı karşıya buldu. Tanrım, sevmediği, yakışıklı Anthony. 

Anthony siyah bir üniforma giymişti. Üniforma olmasına karşın kesinlikle resmiyet akan bir şey değildi. Daha çok bir balo için üretilmiş gibiydi. Beyaz gömleğini içten giymiş ve krem rengi bir boyun bağı takmıştı. Üniforması yandan düğmelerle kalçalarını hemen hemen kapatacak kadar iniyor ve kol uçlarındaki kırmızı şeritleri de beyaz eldivenli ellerini ortaya çıkarıyordu. Yine uzun siyah pantolonu ve altı kalın görünen harika bir çizmesi vardı ki, bacaklarını oldukça uzun ve güçlü göstermişti. Saçlarını ise sağdan sola doğru düzgünce taramışt. Fakat öyle inek yalamış gibi de değildi. Doğal ve yumuşak görünüyorlardı. Uçlarına doğru hafif bir dalgası olan saçı her an alnına düşecek gibiydi. Zaten oldukça uzun boyu ve geniş omuzları olan Anthony şu an bir prens, bir kral, bir şah eserdi. 

"Leydim" derken kolunu Adaline'a uzattı. "Hazır mısınız?"

Adaline neye hazır olmalıydı? Nişana mı yoksa karşısında duran ve etkilenmemesi gereken bu harika adama mı?

***

Bu bölümü iki part halinde sunmak ve bir an önce de yazmak istediğimden kısa olsa da çabuk gelen bir bölüm olduğu için beni affedeceğinizi umuyorum :) 

Siz de benim gibi Anhony'e aşık oldunuz mu? Prensi betimlerken kafamda canlanan görüntüye şahsen aşık oldum ^^ ❤️

Kaçak Prenses (Çizgiroman Oluyor!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin